Remus birkaç dakikadır bedeninin oldukça rahat hissettiği yerden ayrıldığını anlayabilmişti. Henüz uykudan kopamamış bilinci yüzünden ona sanki uçuyormuş gibi gelen hissi anlamlandırmaya çalışıyordu. Neredeyse altı saat önce uykuya daldığı yatağın -daha doğrusu çocuğun göğsünün- yerini tutmazdı ama bu his güzeldi. En azından başındaki sızlatan acıyla yeşil gözlerini açıp korkuyla fırlayana kadar.
"Özür dilerim! Gerçekten özür dilerim."
Kucağında duran eli refleksle kumral saçlarına doğru giderken kafasını geriye atmıştı. Gözleri apartmanın beyaz duvarlarını ardından da gri parıltıları bulmuştu. Pekâlâ, Sirius'un kucağındaydı ve bu kesinlikle harika bir haberdi ama ne zaman uyuyakalmıştı ve saat kaç olmuştu? Başı tekrardan sızlayınca hem uzun zamandır kapalı olan yeşillerini rahatsız eden ışıklar yüzünden hem de yeni uyanmış olmanın verdiği huysuzlukla başını kucağında olduğu çocuğun boynuna gömdü. Boğuk çıkan sesi biraz sinirli ama aynı zamanda şaşkınlık içindeydi.
"Az önce kafamı kolona mı çarptın!?"
Sirius kucağında sıkıca tuttuğu çocuğun acıyan yerine küçük öpücükler bırakmıştı. Odada konuştukları sırada uyuduğunu fark etmesi biraz zaman almıştı çünkü Remus'un bazen uzun sessizlikleri olabiliyordu. Fark ettiğinde de neredeyse yarım saat dolana kadar onun kusursuz denilebilecek yüz hatlarını izlemişti. Buna devam etmeyi düşünürdü lakin bir süre sonra o da uyuyakalmıştı. Sabahın beşinde alarmı çaldığında ise burada kalmak yerine çocuğu evine götürmenin daha mantıklı bir fikir olduğunu düşünmüştü. Üst kata çıkarken de ufak bir kaza yapmış olabilirdi. Ufak.
"Sikeyim, evet ama sonuç olarak iyisin değil mi?"
Remus sorduğu soruya cevap vermeden sadece olduğu pozisyondan memnun bir şekilde durmaya devam etti ama dairenin dış kapısının önüne geldiklerinde onu tutan çocuğun çevik bir hareketiyle kendisini ayaklarının üstünde bulmuştu.
"Anahtarın nerede?"
Kapının önünde dikilirken hâlâ tam anlamıyla uyanmış değildi bu yüzden soruyu soran çocuğa boş bakan yeşil gözleriyle bakmaya devam etti ve gözlerini kıstıktan sonra mırıldandı.
"Ne anahtarı?"
Sirius'un iç çekiş sesi apartmanda duyulabilecek kadar yüksekti. Bir adım öne attı ve kumral çocuğun bol pantolonunun cebine elini yavaşça soktu. Bu esnada kumral saçlar yeniden omuzuna doğru düşmüştü çünkü Remus kafasını tutamıyor gibiydi. Sirius onu göremese bile dağınık kumral saçları ve kırmızılaştığına emin olduğu yanakları ile öpülecek gibi gözüktüğüne emindi.
"Remus, bana biraz yardımcı olmak istemez misin gerçekten?"
Remus kafasını hayır anlamına gelecek şekilde iki yana salladığında onun yardımına ihtiyacı kalmadan anahtarı bulmuştu. Daha önce sabaha karşı geldiği evin kapısını bu sefer kendisi açtı ve büyük kapıyı geriye doğru ittirdi. Kumral olanı omuzlarından tutup kendisine çektikten sonra eve önce onu ardından kendisini sokmuş oldu. Sirius kapıyı ayağıyla ittirdiği için çıkan yüksek ses Remus'un yüzünü buruşturmasına neden olmuştu.
"Buzdolabından buz getirir misin?"
Hâlâ kafasında nerede olduğunu anlayamadığı yerin sızladığını hissedebiliyordu bu yüzden şişmemesi adına böyle bir istekte bulunmuştu. Beyazın hakim olduğu oturma odasına girerken boynunu iki yana doğru eğerek rahatlatmaya çalıştı ve ardından kendini gücü bitmiş robot gibi beyaz koltuğa bıraktı.
Sirius onaylamazca gülse bile çocuğun isteklerini yerine getirmeyi görev edindiği için buzdolabına yöneldi ve buzluktan buz poşetini alıp -bu esnada titreyen telefonu yüzünden panikleyip buzluğun kapağını kapatmayı unutmuştu - tezgahın üstünde duran peceteye sardıktan sonra koltukta amaçsızca yatan çocuğun yanına gidip ona uzattı. Yanına oturmadan önce de cebindeki telefonu çıkartıp arayan kişinin ismini gördüğünde yutkunmuştu. Yine de bir sorun olacağını düşünerek aramayı onayladı. İçinde ailesinin başına kötü bir olay geldiği düşüncesi yer etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝙠𝙚𝙚𝙥𝙞𝙣𝙜 𝙪𝙥 𝙬𝙞𝙩𝙝 𝙩𝙝𝙚 𝙗𝙡𝙖𝙘𝙠𝙨/𝙬𝙤𝙡𝙛𝙨𝙩𝙖𝙧
Fanfictionremus lupin bir gece geçirdiği çocuğu ertesi gün televizyonunda sabah magazinlerinde göreceğine imkan vermemişti. 230623