Sirius'un, ablasının evindeyken kumralın dedektifçilik teorilerini dinlemesi üzerinden neredeyse sekiz saat on iki dakika yirmi üç saniye geçmişti. Remus'un sunduğu her teoriye tepkisiz kalmak, sanki küçüklüğünden beri bu sırrı kendisine yedirmiyormuş gibi davranmak evereste tırmanmak kadar zordu. O yatakta ne kadar oturduğunu tam olarak hatırlamıyordu ama hava karardığında Remus eve gitmesi gerektiğini black ailesi için yapabileceklerini ayarlaması gerektiğini söylemişti. Şimdi havuzun dibinde üçüncü sigarasını yakmış olan çocukta centilmenlik yaptığını düşünerek onu evine bırakmış, çıkarken potter çiftine selam vermişti.
Neden kendi evine gitmediğini bilmiyordu veya neden remus ile birlikte kalmadığını. Belki de hayat ne olursa olsun ne yaşarsa yaşasın onu bu eve geri götürüyordu ve bunu her defasında yüzüne vurmaktan çekinmiyordu. Siniri bozulduğu zamanlarda yaptığı sırıtışını kendisi de havuzdaki yansıması sayesinde fark etmişti. Cebinden telefonunu çıkartıp, rehbere girdi. Parmağı bir süre o ismin üzerinde durdu. Saat her ne kadar yedi olsa bile onun uyanık olacağını biliyordu. Hem orada saat yedi miydi acaba?
Yine de cesaret edemedi.
Sigarasını yere atıp ayağıyla söndürdü ve telefonunu cebine atıp oturduğu şezlongtan kalktı. Narcissa burayı kül yaptığı için akşama kadar söylenecekti ama buna da alışmıştı.
Bahçeden evin içine girerken odasına çıkıp en azından bir iki saat gözlerini dinlendirmeyi düşünüyordu ama gözleri merdivenlerde ki kız kardeşine takıldı.
"Günaydın, Regulus'u soracaksın eve gelmedi. Sen ne ara uyandın?"
Sarışın kardeşinin sorusu üzerine gri gözlerinin altındaki morluklar ile ona baktı. Bir süre bakıştılar ve Narcissa olayı anlamış gibi derin bir nefes verdi. Küçük bir çöküş gecesi geçirmiş Sirius bakışlarıydı bunlar.
"Asıl soruyu sana sormam lazım. Sen ne ara uyandın, spora gittin ve geldin?"
Narcissa sabah kahvesi için mutfağa yönelirken, Sirius bir süre merdivenlerde durdu sonra ise uykusuz bir gün geçirse ölmeyeceğini düşünerek ablasının peşine takıldı. Evde aslında neşeli bir hava vardı ve bunu Bella'nın kaçıncıya barıştığını bilmediği Rodolphus'a bağladı. Bilirsiniz, onlar biraz şeydir.
deli.
Sarışın olan kendisinin üstüne sandalyedeki hırkayı atarken erkek kardeşinin de saçına küçük bir öpücük bıraktı. Sirius'un ruh halinin neden böyle olduğunu biliyordu. Genelde küçüklüğünden beri üç nedeni olurdu. Regulus, Orion veya o. Regulus ile arasında bir sorunu yoktu, Orion'u ergenliğinden beri pek sikine takmıyordu. Geriye bir seçenek kalıyordu. Bu Narcissa'ya da derin bir nefes aldırdı. Kahveyi kendi önüne ve Sirius'un önüne koyduktan sonra telefonu çalınca parlayan isimle duraksadı.
"Regulus arıyor."
İki kardeş bir süre bakıştı ve Narcissa bıkkın bir şekilde telefonu kulağına götürdü.
"Şimdi ne istiyorsun Regulus? Daha fazla para, çek, araba veya RUHUM?"
"Kapıyı açmanızı."
Sirius en küçük kardeşinin bıkkın sesini duyunca kıkırdayarak ayağa kalktı ve kapıya doğru koştu. Regulus annesini bu saatte uyandırmamak için böyle bir yöntem tercih etmiş olmalıydı. Kapıyı açtığında yüzüne soğuk hava vurduğu için tebessüm ediyordu.
"Günaydın! Bu saatte uyanık olman şaşırtıcı."
"Sana da günaydın! James seni kaç kez-"
Regulus yüzünü buruşturup ona omuz vurup geçtiğinde kahkaha attı ve kapıyı kapatıp, hoplaya zıplaya mutfağa geri döndü. Bir anda aklına gelen fikirle duraksadı ve birbirinin saçlarını çeken ikiliye baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝙠𝙚𝙚𝙥𝙞𝙣𝙜 𝙪𝙥 𝙬𝙞𝙩𝙝 𝙩𝙝𝙚 𝙗𝙡𝙖𝙘𝙠𝙨/𝙬𝙤𝙡𝙛𝙨𝙩𝙖𝙧
Fanfictionremus lupin bir gece geçirdiği çocuğu ertesi gün televizyonunda sabah magazinlerinde göreceğine imkan vermemişti. 230623