Bazen kendinizi hiç ait olmamanız gereken bir yerde bulursunuz ve bu kendinize çok berbat hisler beslemenize neden olur. Orada ne kadar duracağınız belli değildir veya neden orada olduğunuzu kendiniz bile anlayamazsınız. Remus tam anlamıyla şu anda bunları hissediyordu. Büyük bahçenin tam kenarında duran üzerinde küçük bardakların içindeki içkilerin bulunduğu masaya yaslanıp etrafı izlerken yeşil gözleri fazla donuktu. Bahçenin rastgele yerlerinde toplasa on parmağından fazla kişi vardı. Hepsinin üstünde spot ışıkları varmış da kendisi sahnede görünmüyormuş gibiydi.
Sabah ki Walburga'nın viraja uçma ihtimalli araba sürüşünün üstünden saatler geçmişti. Onlar arabayla varana kadar da Remus kameramanları ve yönetmeni oraya getirmişti. Uzun süren bir çekim olmuştu ve neredeyse yirmi dakikalık bir bölüm için bu kadar uzun süre kamera karşısında durmak onlara da çok saçma geliyor olmalıydı ama kamera arkasında amaçsızca otursalar kendilerini daha işe yaramaz hissedebilirlerdi. Remus işe yaramaz olmadığının farkındaydı. Sonuçta o olmasa bu bölüm fikri kimsenin aklına gelmeyecekti ve magazine düşeceklerdi.
Çekimler bittiği zamanda Andromeda'nın evine gelmişlerdi. Neredeyse bütün aile fertleri buradaydı. Çekimden dağılırken sessizce oradan ayrılmaya çalışsa bile Walburga'nın davetiyle buraya gelmek mecburiyetinde kalmıştı.
Hâlâ masaya yaslanmış duruyorken içini yiyip bitiren olay ise Sirius'un kamera açıldığı an bu kadar kolay oyunculuk yapabiliyor olmasıydı. Onun işi buydu ve Remus bunun gayet farkındaydı ama şu an bahçede yeğeni ile koşturan ve kameraların önündeki halinden eser kalmayan çocuğun kendisine karşı sergilediği hareketlerin bir oyunculuk performansı olup olmadığı kafasını karıştırıyordu.
Sıkıntıyla elindeki küçük bardağı da kafasına dikmişti elini aşağıya indirdiğinde neredeyse beline bile gelemeyen kız çocuğunu görmüştü. Kahverengi kısa saçları omuzuna dökülüyordu ama aralardaki sıcak pembe tutamlarını görebilmişti. Remus gülümseyerek kızın pembe saçlarında nazikçe elini dolaştırdı.
"Güzel öyle değil mi? Sirius ile yapmıştık ama annem buna biraz kızmıştı. Sirius'a ismiyle seslendiğim zamanda kızıyor. Ona dayı demem lazımmış."
Remus tatlı konuşması karşısında kıkırdadı ve dizlerinin üzerine çökerek kız ile boyunu eşitlemiş oldu. Eve ilk geldiğinde tanışmışlardı. Her çocuk gibi yeni simalara karşı meraklıydı. İsminin Dora olduğunu biliyordu ve altı yaşında bir kız çocuğu olduğunu. Ailenin gözde küçüğü olduğu belliydi sonuçta aralarında en küçük oydu ve minik adımlarla etrafta dolaşıyordu.
"Çok beğendim. Bir daha boyatırsan mavi yapabilirsin."
Dora zaten kısa olan saçlarını geriye atarken Remus'un önerisi üzerine yanaklarını bir süre şişirip düşünmüştü. Ardından güzel bir fikir olduğuna karar vermiş olacak ki heyecanla iki elini birbirine çırptı.
"Harika! Aslında beni Sirius gönderdi."
"Ya, öyle mi? Neden kendisi gelmemiş?"
Gözleri havuzun başında onları izleyen Sirius'a dönmüştü. Bir yandan Ted ile konuşup bir yandan da kaçamak bakışlarla ikisine bakıyordu. Remus'un kendisine baktığını fark ettiğinde büyükçe tebessüm etmişti.
"Onu sormadım ama senin canının sıkkın olduğunu düşünüyormuş ve gerçek hayatta oyuncu olmakta o kadar da iyi değilmiş. Burayı anlamadım ama söyle dedi."
Dora'nın sözleri üzerine Remus gülümsememek için dudaklarını birbirine bastırmıştı çünkü hâlâ üstlerinde gri gözlerin dolaştığını hissedebiliyordu. Bir anda yanlarına Andromeda geldiğinde elinde meyve suyu vardı. Elindeki bardağı Dora kapıp etrafta koşturmaya başladığında onun arkasından gülerek bakmıştı. Siyah kıvırcık saçlarını geriye atarken kumral çocuk onun Bellatrix ile olan benzerliğini fark etmişti. Sadece Andromeda'nın yüz hatları daha yumuşaktı ve yüzü kardeşinin aksine sürekli gülüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝙠𝙚𝙚𝙥𝙞𝙣𝙜 𝙪𝙥 𝙬𝙞𝙩𝙝 𝙩𝙝𝙚 𝙗𝙡𝙖𝙘𝙠𝙨/𝙬𝙤𝙡𝙛𝙨𝙩𝙖𝙧
Fanfictionremus lupin bir gece geçirdiği çocuğu ertesi gün televizyonunda sabah magazinlerinde göreceğine imkan vermemişti. 230623