Kimse yoktu, sadece yalnız bir adamın sesi. "Çeneyi biraz daha geniş yapmam lazım... Çevreyi hesap edersek..." Kalem hızla kağıt üzerinde hareket ediyordu. Yeni doğan güneşin ışınları dağılan tozları gösteriyordu, kenarından hafifçe yırtılmış perde de güneş ışınlarını.
Bir süre sonra kalem aniden durmuştu. Ardından kalemi tutan el titremeye başladı. Sessizliği acıyla bölen titrek bir nefes sesi. Adam kendini kontrol etmeye çalıştı. Kızını ölüme terk ettikten sonra onu tekrar aptal bir kostüme sıkıştırmak için çalışıyordu.
Hayır, bu onun güvenliği için. Onu korumak için...
Asıl korunması gereken günde sen neredeydin?!
Nefes sesleri kesildi. Adamın başı yavaşça kağıtların üzerine düştü. Güneş ışığı başını ele geçiren beyaz tellere vuruyordu. Artık dayanamıyorum.
Başını aynı yavaşlıkla kaldırıp pencerenin ardına baktı. Senin için bir şeyler yapmak istiyorum... En küçük şey dahi olsa... Ama... Ama.... Yine elleri titriyordu. Ama o suçluluk hissi izin vermiyor... Berbat ettiğim şeyi onarmama izin vermiyor... Charlotte... Ben...
Başı dönüyordu. Sakinleşmeye çalışarak nefesini bıraktı. Ben seni çok özledim...
ÖZLEMEN BİR İŞE YARAMIYOR.
Güneşin ılık ve koruyucu kolları adamı sardı. Adam da dakikalarca o kollarda ağladı. AMMA ACITASYON YAPTIN BE YAZAR YETER
---
Michael boş bidonu kenara atıp kibrit kutusunu çıkardı. Uzaklardan gelen metalin yere çarpma sesini duyabiliyordu. Kibriti yakıp yere attığı an alevler yükseldi. Birkaç saniye kavurucu sıcaklığın yanında öylece dikildi. Babasının çığlıklarını duymak istiyordu. Bedelini ödemesini istiyordu, ama burada kalırsa çığlıkları duyulan diğer kişi o olacaktı. Yangına sırtını döndü, ağır adımlarla uzaklaştı. Alevler iyice büyümüştü. Sesler duydu, durdu.
Çatallaşmış bir ses tüm gücüyle bağırıyordu. "MICHAEL! BEKLE! BENİ BURADA BIRAKMA! AAAAAĞAGAGAGGS!!!!"
Rahatsız edici. Hızlı adımlarla çıkışa yöneldi. Bundan zevk almıyordu, alamazdı. Babasını canlı canlı yakıyordu. Bu ilk başta kolay gelmişti, sonuçta duygusuz bir katilden başka bir şey değildi o. Ama yardım çığlıkları...
Odaklan. Arabasına binip evin yolunu tuttu.
--
Eve geldiğinde Henry'i masanın başında uyumuş olarak buldu. Tüm notları ve çalışmaları burada yığılı olduğundan burası bir nevi çalışma alanı olmuştu. Mutfak, yatak odası veya herhangi bir yerden bir parça bulabilirdiniz; kirli tabaklar, yerde sürünen bir battaniye, koltuğa atılmış mont. Michael güldü. Buranın biraz düzene ihtiyacı var.
Yerdeki kağıtların Henry'nin kafasında bir düzeni olabileceğinden korkup onlara dokunmamaya karar verdi, ama bu işini çok zorlaştırıyordu. Onlara basmadan ilerlemek için kırk takla atması gerekiyordu. İlerideki battaniyeyi kaldırıp çırpmakla işe başlamıştı ama oluşan rüzgarın kağıtları dağıtacağını düşünememişti. Kendine acıdı, sonra battaniyeyi katlamaya çalıştı. Uzun zamandır ev değiştirip durduğu için kendi evi de bu ev gibi olurdu, kıyafetlerini bile katlamaya üşendiği oluyordu. 'Etrafı toplamama gerçekten gerek var mı? Ziyarete gelecek, bakacak birilerim yok ki.' düşüncesi.
Michael düşüncelerinden sıyrılmak için başını iki yana salladı, Henry'i düşündü. Puppet için endişeleniyor olmalıydı, çünkü Lefty'nin kostümündeki sinyal hala çalışmıyordu. Battaniyeyi kaldırıp tekrar salona geldi. Lefty hakkında kağıtları aramaya başladı.
Birkaç saat sonra...
"Michael, ne yapıyorsun?.."
"Galiba sinyali düzelttim..." Masanın üstünde birsürü metal parça ve kablo yığını vardı. Henry heyecanla,
"Makineyi mi söktün?! Tanrım Michael, ya o-"
Sinyalin sesi konuşmasını kesmişti. Makineye döndü. İnanamıyordu. İşte oradaydı, pizacının içinde bir yerlerdeydi. Kenardaki ekranlar yavaş yavaş aydınlandı, ışıklar Henry'nin gözbebeklerinde parlıyordu. Kostümün durumu, parçaların durumu, konumu... Her şey görünüyordu.
Michael kilitlenmiş bir şekilde ekranlara bakan arkadaşının omuza kolunu koydu, "işte bu kadar... Artık endiş-"
"Onunla iletişime geçebilir miyim?! Buna dair birkaç taslak vardı..."
Michael saçlarını karıştırdı, "Şey... Onu çalıştıramadım..."
Sessizlik oldu.
"Baban?.."
"Sanırım öldü."
"Sanırım?.."
"O ölene kadar başında beklemedim herhalde."
--
Adam kayıt tuşuna bastı.
"Bağlantı sonlandırıldı. Seni böldüğüm için üzgünüm Elizabeth, eğer hala bu adı hatırlıyorsan, ancak korkarım yanlış bilgilendirildin." Her kelime canını yakıyordu.
"Bir hediye almak için burada değilsin. Buraya düşündüğün kişi tarafından da çağırılmadın, ancak birileri seni buraya çağırdı. Hepiniz buraya çağırıldınız. Buraya; koku ve seslerden oluşan, uğursuzluk ve yanıltma dolu bu labirente. Çıkışı olmayan bile labirent. Ödülsüz bir bulmaca.. Kana olan düşkünlüğünüz sizi sonsuz bir döngüye soktu. Görünmez bir odada çocukların çığlıklarının peşine düştünüz. Hep yakın göründü, ama asla ulaşamadınız. Onları asla bulamayacaksınız, hiçbiriniz. Burası hikayenizin bittiği yer."
Gülümsedi, Michael gözünün önüne geldi. Bu ana kadar çok cesur davranmıştı. "Ve sen, sana verilmesi planlanmayan bu işi bir şekilde bulan cesur gönüllü... Senin için birkaç iş planı hazırlanmıştı ancak içimdeki bir ses bunu istemediğini söylüyor." Kendin de bunu söyledin...
"İçimdeki ses tam da olmak istediğin yerde olduğunu söylüyor. Ben de burada kalıyorum. Yakındayım, bu mekan hatırlamayacak ve bunu başlatan anıların tamamı sonunda yok olmaya başlayabilecek. Her trajdenin olması gerektiği gibi.
"Ve siz. koridorlarda kapana kısılmış canavarlar. Kıpırdamayın ve ruhlarınızdan vazgeçin. Size ait değiller. Birçoğumuz için dumanlar dağıldıktan sonra barışın ve belki de çok daha fazlasının olduğuna inanıyorum. Ancak içinizden biri var. Cehennemin en karanlık çukuru seni tek lokmada yutmak için açılıyor. Bu yüzden şeytanı bekletme eski dostum."
Göğsü daraldı. "Kızım, eğer beni duyabiliyorsan... Senin de geri döneceğini biliyordum. Masumları korumak doğanda var. O gün için özür dilerim... Dışarıda, ölüme terk edildiğin gün... Başkalarını kollarını aldığın gibi seni kollarına alacak kimse yoktu. Sonra bak sana neler oldu... Yok olmaktan memnun olmayacağını bilmeliydim. Kızım, istemezdim. O gün seni kurtaramadım. O yüzden bırak şimdi kurtarayım. Dinlenme vakti geldi. Senin ve kollarında taşıdıkların için. Artık bitiyor, hepimiz için... Bağlantıyı sonlandır."
Tavana uzanan yangının arasından bir maske belirdi. Hem ağlayan, hem gülen bir maske, küçük bir kızın maskesi. Kız yavaşca maskeyi indirdi, babasına baktı. Gülümsüyordu. Gözlerinin olması gereken yerler siyah bir sıvıyla doluydu. Sıvı yanaklarından aşağı akıyordu. Ağlıyordu. Yıllarca içinde biriken şeyleri kusar gibi simsiyah akıyordu gözyaşları. Minicik hayatına çok fazla şey sığdırmıştı. Koruduğu herkes için bu geçerliydi. Arkasında el ele tutuşan 5 çocuk vardı, onun gibi siyah gözyaşları akıtıyorlardı. 5?.. 6 olması gerekiyordu...
Cassidy orada değildi.
Charlie son kez gülümsedi. Henry onu görmüyordu; başını eğmiş, yanarak can vermeyi bekliyordu. Charlie babasının yanına gitti, elini saçlarının arasında gezdirdi. Hissetmişti. Başını kaldırdı. Gözbebekleri küçüldü. Kalkıp sarılmak istedi ama yapamıyordu, ölmek üzereydi. Sadece son kez gözbebeklerini görmeyi dilemişti. Hala kızının gözlerini göremiyordu. Charlie dizlerinin üzerine çöktü, ona sarıldı. Babası da sarılmaya çalışsa da kolları havada kaldı, aşağı düştüler.
"Aramıza hoşgeldin baba..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Parti Bitti | FNaF Hikayesi...
Mystery / Thriller"Galiba doğu. Bu karanlık yerde... Korku hikayelerinin saklandığı yerde, hala canlı birileri var. Ne kadar canlı denilebilirse. Siz, bu uzun ve karanlık duvarları aşamadan, tozlar ve anılar içinde yaşıyorsunuz. Küçük bir umutla, belki birileri gelir...