Bir

2.4K 75 17
                                    

Kanada'ya geleli henüz birkaç saat olmuştu. Laboratuvarımı görme isteğimi yarına bırakıp dinlenmeye karar vermiştim. Zaten Türkiye'yle 9 saatlik bir zaman dilimi fark vardı. Gecenin üçünde laboratuvara gitmek yerine uyumayı tercih ederdim. Tamam, itiraf ediyorum, büyük ısrarlarıma rağmen yeni asistanım taviz vermedi. Ne olurdu sanki yeni habitatıma bir bakıp çıkıverseydim. Asistana sormamın tek sebebiyse Ottawa'ya ilk kez geliyor olmam. Yoksa atlarım bir taksiye ver elini yeni keşifler! Bana ne canım taviz vermeyen asistandan, değil mi?

Değil işte. Ne yazık ki henüz akıllı laboratuvarım beni tanımıyor. Gerçi birazcık uğraşsam kırardım o akıllı şifreleme sistemlerini de parmak izi tanıma teknolojisi falan vardır dedim ondan çekindim. Uzun lafın kısası bu gece çalışamıyorum. Neyse ben de evde çalışırım. Bir dakika.. Oha, benim evim de yok! Yani evim yok derken burada bir evim yok hatırladığım kadarıyla. Uçak seyahatinden sonra beynim adeta kaynıyor düşünme biçimim yüzeyselleşti. Plan yapmam lazım. Eve gideceğim. Gidip bir kova dondurma yiyeceğim. Sonra da bir şeylerle uğraşırım. Neyle uğraşırım? Kitap okurum. Stephen King'in kitaplarından okumadığım kaldı mı acaba? Buz ve Ateşin Şarkısı desem George R.R. Martin çok yavaş yazıyor. Tamam, belki ben çok hızlı okuyorum ama kafamdaki soru işaretlerinin giderilmesi için acilen yeni bir kitap yazması gerekiyor. Yine dikkatim dağıldı. Kitap okuyamam, o zaman dizi izlerim. Vikings'i haftalardır takip etmiyorum hem. Ragnar Lothbrok beni daha fazla beklememeli. Evet, dizi izleyeceğim.


Diziye başladım mı vakit geçer zaten. Sonra sabah olur. Sonra, habitatıma kavuşurum. İşlerim bittiğinde dışarı çıkarım. Parlamenter sistemin hakim olduğu bu şehri tanırım. Ottawa çok güzel bir şehir gibi görünüyor. Hatta araştırdığım kadarıyla resmi dilleri Fransızca ve İngilizce. Geçmişe dayanan kolonileşmeden kaynaklı sebepleri var. Her neyse, birkaç İngiliz beyefendisi görmek için sabırsızlanıyorum. Asistanıma kaçamak bir bakış atıp kızın İngiliz olduğunu hatırlıyorum. Gerçekten çok güzeller. Kendi ülkemde gördüğüm iğrenç sarı tonlarından sonra, muazzam sarı saçlar görmek içimi açıyor. Sonra gözlerimi kısıyorum. Tekrar kızı süzüyorum. Güzel kız fakat benden kısa boylu. Biraz düşündükten sonra bir yakışıklı gördüğüm zaman ona fark atabileceğim konusunda kendimi tatmin edebildim. Rekabet ortamında onunla kapışabilirim. Hem o asistan ben başmühendisim.

Kendimi toplamam lazım. Östrojen hormonlarıma dur demem lazım. Ben buraya iş yapmaya geldim. Podyuma çıkmaya değil. İstersem podyuma da çıkarım. Ya ne diyorum ben! Arabanın yavaşladığını hissedince bulunduğum ana geri dönebildim. Hızlıca emniyet kemerinden sıyrıldım ve araçtan indim. Göz ucuyla bagaja bakıp şoförün bavullarımı taşıyacağından emin olduktan sonra asistanıma dönüp ismini sordum. Evet ismini sormayı unutmuşum. Yani ne tür bir kabalık bu?

(Diyalogları Türkçe aktaracağım dilerseniz İngilizcede yazabilirim, yorum atarsınız)

"İsmin neydi? Sormayarak kaba davrandım üzgünüm," dedim. Kız otuz iki dişini podyuma çıkardı. "Caitlin, efendim" dedi. Efendim demesinin sebebi mesleğime duyduğu saygı. İşte şimdi bu kızı sevdim çünkü işime saygı duyan insanları gerçekten seviyorum. "İngiliz olduğunu sanıyordum, Caitlin İrlandalı ismi değil mi?" diye sordum. Yahu bana ne? Şu küçük detayları asla atlayamayacağım sanırım. "Evet efendim, isim kökenlerimizi bilmeniz beni şaşırttı. Büyükannem İrlandalı." Şimdi efendim deyişi kendimi yaşlı hissetmeme sebep oldu ve ben yirmi üç yaşına yeni girdim. "Anlıyorum, Caitlin tanıştığıma çok memnun oldum. Bana efendim demene gerek yok." derken otuz iki dişimi aynı podyuma çıkardım. "Ah, evet elbette. Nasıl isterseniz." dedi. Aslında keşke karışmasaydım. Şimdi adımı söylerse telaffuz edemez iyice sinir olurum.

"Dilşad Hanım, bavullarınızı yerleştirmeleri için yardımcılarınıza bıraktım." dedi bir anda karanlığı yarıp çıkan yakışıklı sayılabilecek kadar sarışın şoför, şoförüm. Arkadaş bu nasıl memleket şoförüm bile sarışın! Üstelik sarışın oldukları kadar yakışıklılar da. Ama ben kumral severim.

Aslında Kumral SeverimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin