Kendine gel. Elli dokuzuncu kez aynada kendime bunu söyledim. Havluya iyice sarınıp odama gitmek üzere banyomun kapısını açıp çığlık attım. Çünkü hep bunu yaparım ben. Her kapıyı açtığımda çığlık atarım. Deliyim çünkü ben. "Göktuğ ne yapıyorsun! Ya Göktuğ!" diye öyle bir bağırdım ki bütün Kanada ayağa kalktı. Göktuğ acemi hareketlerle gözlerini kapatıp yatağa çarpıp yere düştü. "Bakmıyorum gerçekten. Özür dilerim giyinmişsindir makyaj falan yapıyorsundur dedim. Dur çıkıyorum." diye kekeliyordu. "Ah!" diye acıyla inledi. Az daha haline üzülüyordum. Bir daha düştü. Sonra tekrar kalktı. Odamdan çıktığında sırıtıyordum. Çok sevimli görünüyordu. Bunu fark ettiğimde kendi ağzıma öyle bir vurdum ki az daha dişim kırılacaktı. Acıyla inledim.
Beyaz bir pantolon, lacivert mat bir atlet giydim. Saçımı sımsıkı topladım ustaca bir manevrayla topuz yaptım. Öyle çok sıkmıştım ki nöronlarım saldırı uyarısı olarak algılamış bile olabilirdi. Umursamadım. Çantama gereken şeyleri koyup boynumdan geçirdim. Kol çantası takmaktan nefret ederim. Çok aptalca geliyor. Tek kolum iptal olmuş gibi. Dudağıma hafif bir parlatıcı sürdüm güneş gözlüğümü çantama attım. Göktuğ'u anımsayıp rimel sürdüm. Göktuğ'u anımsayıp rimel sürmek neyin nesi? Kendime kızıp bir tokat da yüzüme attım. Yüzümün sağ taraf kızardı. Sonra durumu eşitlemek için sol yanağıma da sağlam bir tokat attım. Kendime gelmem lazım artık. Erkek hayalleri kurmak için dirsek çürütmedim ben. Yalnız Göktuğ da anormal yakışıklı. Dalgalı kahverengi saçları ahenkle dans ediyor. Zaten ben kumral severim. Gerizekalıyım ben hala ne diyorum. Aciz ve sapkın düşüncelerimden sıyrılıp biraz parfüm sıktım. Sonra odadan çıktım. Göktuğ kapıda değildi. Niye kapıda olsun? Ben neler düşünüyorum?
Merdivenlerden uçarcasına indim. Göktuğ Caitlin'le konuşuyordu. Evlendiğimizde aldatıldığım bir geleceğin sinyalleri bu. Caitlin'i kovacağım. Ağlayacağım. Bilinçaltıma yeni eklenen bir ses daha var. Göktuğ hakkında konuşmaya bayılıyor. O sesi keseceğim. Göktuğ beni görünce cennetten bir gülüş bahşetti. O ses içimde şarkılar söyleyecek. Asistanıma dönüp "Caitlin arabanın anahtarlarını bırak. Adresi biliyorum, gidebilirsin." derken aslında "Az önce onunla öpüştüm ve o kök hücrelerine kadar bana ait seni şırfıntı." demek istiyordum. Demedim. Olsun niyet önemli. Göktuğ elimi tuttu ve kıza gülümsedi. Lacivert bir gömlek ve beyaz bir pantolon giymişti. "Sen benimle aynı giyinmeye mi çalışıyorsun? Ne tür bir çift olmak niyetin?" diye sordu. Ana dilimizi kullanıyordu. Neden? Çünkü rahatça iğneleyebiliyordu. "Salak mısın be? Ne alaka? Ne giydiğini bilmiyordum bile." dedim. İnanmamıştı. "Yalan söylemiyorum." dedim. Omuz silkti.
Bilgisayar mühendisi diye model göndermişler. Gözlüğü takınca koridor podyuma dönüşüyor. Her yerde ışıklar var. Yürüdük. Arabaya binecekken anahtarı elimden kaptı. "Ben süreceğim." dedi. "Niye sen sürüyormuşsun?" diye sordum. Sonra omuz silkip yanına oturdum. "Giderken bana bir paket sigara alır mısın? Parliament olsun bulamazsan Marlboro da olur." diye nazikçe emrettim. Ön koltukta yerime kıvrılıp bilgisayarımı açtım. Sonra sustum. Parmaklarım kontrolü ele aldı.
"Geldik" dedi bir ses. "Hadi bırak artık şunu yukarıda çalışırsın." Göktuğ'la olduğumu fark ettim. "Bir dakika verir misin?" diye sordum ona bakmadan. Hızlıca yazdıklarımı kaydettim. "Tamam bekliyorum" diye yanıtladı. Sorun çıkarmamıştı. Tek kaşımı kaldırıp ona baktım. Sırıttım. Bana baktı ilk başta duraksadı sonra o da sırıttı. "Hadi çabuk ol." dedi ben zaten bilgisayarı kapatmıştım. Laptopu koltuk altıma sıkıştırdım diğer elimle çantamı aldım. Laptopu çantama geri sokamayacak kadar tembelim ne yazık ki.
Göktuğ laptopu elimden aldı arabadan inip şirketin girişine doğru yürüdüm. Göktuğ'un elini tuttum. Tamamen formalite yoksa şu an kocaman ellerinde kendime yeni bir yuva bulmuş gibi hissetmiyorum, saçmalığın dik alası. Görev bu görev. Her görev bu kadar yakışıklı olsa keşke. Acaba gay midir? Yok ya nasıl öpüşüyordu. Sanki yüzyıllık playboy. Yok playboy değildir kocam olacak o. Ben çocuklarıma sizin babanız ne çapkındı demek istemiyorum ya. Boşta olan elimle kendime vurdum.
"Ne yapıyorsun ruh hastası?" dedi. Kendime toplum içinde şiddet uyguladım. "Sinek vardı." dedim. Evet sineği ben yüzümde öldürürüm hep. İnanamıyormuş gibi bakıp yürüdü. Sonra elini yüzüme yerleştirdi. Kesin unutamadığı tokatın öcünü alacak. İntikam yeminleri etmişti. Ve bu anı seçmişti. Sokağın ortasında kadına şiddet! Çığlığı bastığım gibi dayağı yerdi. Ama buna hakkım yok. Hatamı biliyorum ben. Gözlerimi yumdum. Göktuğ yanağımı okşadı. "Kızarmış" dedi ve bir tutam saçımı geriye itmedi. Çünkü saçım ölüm topuzunda. Çıkmasına imkan yok. "Öp de geçsin." deyiverdim, gözlerimi açtım. Tokat falan atmadı. Usulca yanağıma eğildi. Minik bir öpücük kondurdu. "Geçti mi bari?" dedi. Yutkundum. Başımı salladım. Sonra gömleğinin cebinden sırıtan paketi alıp bir sigara yaktım. Derin bir fırt çektim.
Ya ben çocuklarıma Amasya elmasıyla babanız çapkınlığıyla meşhur diyeceğim. Bu kur yapma olayı sağlam bir tecrübeye dayanıyor. Bunu görmek için de müneccim olmak gerekmiyor. Allah bilir kimlerin nerelerini öptü de kimlerin ne acıları dindi. Bunları düşünürken elimden bir sigara alıp yakan ve beni kolunun altına sıkıştıran Göktuğ'a kıskanç bir bakış atmayı ihmal etmedim.
![](https://img.wattpad.com/cover/41551385-288-k783533.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aslında Kumral Severim
HumorBuraya tonlarca şey yazabilirim, işimden, ailemden, hayatımdan ya da yaşadığım yerden bahsedebilirim. Şimdi etrafımda yakışıklı sarışınlar görüyorum fakat ben aslında kumral severim.