On Bir

444 48 6
                                    

Bazen hayatın telaşına kapıldığımda, acılarımın daha az hissedilir olabildiğine şahit oldum. Fakat acılar daha az hissedildiği kadar daha fazla da hissedilebiliyor. İçimden kopan bir parça mı bana bunu düşündürüyor yoksa yalnızlık hissi mi? Yoksa özel günlerimde daha mı kötümserim? Yalnızlık çok tuhaf bir şey, insan kalabalık içinde de yapayalnız kalabiliyor. Çünkü insanı yalnız hissettiren çevresinde insanların olmaması değil, doğru insanların olmaması. Karnıma parmaklarımı bastırıp canımın acısını yok saymaya çalıştım. İçime çöken sorunları genelde canım yandığında geçiştirebiliyorum. Yatakta debelenip hızla yorgandan kurtuldum. Yorganın içinde eskiden sıcak olan bir sıcak su torbası vardı. Gülümsedim, anlayışlı rol arkadaşım benim. Göktuğ sık sık gülümsememe neden oluyordu. Üzerime gri kapüşonlu bir eşofman geçirdim altıma lacivert eşofman altımı giydim. Sonra eşofman altını çıkarıp içlik giydim. Tekrar giyindiğimde adeta bir termik santraldim . Regl olmuş bir termik santral.. Düşüncelerimi zihnimden uzaklaştırdım ve merdivenlerden inerken yetmiş yaşında gibi hissediyordum. Yumurtalıkları hala iş gören yetmiş yaşında bir kadın gibi olduğumu fark edince ürperdim. Haber konusu bunlar, haber konusuyum. Herkes beni görünce mezara girecek ama hala takır takır maşallah diyor. Allah'ım ben hamile kalırsam çocuğum ölü doğar ya! Ben menopoz olmak istiyorum. Emekli olmak istiyorum. Bana ne oluyor ya! Ya ben yetmiş yaşında değilim ki bana ne oluyor? Bilinçaltımın da yetmiş yaş psikolojisine ayak uydurduğunu, belimde tuttuğum ellerimden anlıyorum. Bastonum nerede? Kocam nerede? Öldü o. Ben çatlatarak öldürdüm. Torunlarım nerede? Şırfıntı gelinim, tatlı damadım nerede? Bir saniye yine dizginleri bilinçaltım ele aldı. Şizofren olabilir miyim? Yok ya değilimdir. Şaka falan herhalde, bilinçaltım espri yaptı. Çok komik! Şizofren olamam ben! Ya tam şu anda aklıma 'Akıl Oyunları' geldi ve tüylerimin hayaletleri dehşet hissiyle ürperdi. Ben hayatımda hiçbir filmden o kadar korkmamıştım. Düşünmemem gerekiyor. Kendi kendimi şizofren yapacağım, değilsem de artık olacağım! Ya bismillahirrahmanirrahim!

Küçükken Allah'ı bıyıklı hayal ederken de hep besmele çekerdim ben! Gece yatmadan hayvan gibi günah işlediğimden adım kadar eminim. Uyumadan küfür falan ederken içimdeki şeytan, ben besmele çeker dururdum. Bok! Bismillah, Allah'ım tövbe. Bok, bok! Siktir! Çiş! Eşek bok! Tövbe tövbe! Özür dilerim Allah'ım! Oley bok! Köpek, bok, çiş, hayvan, siktir, hayvan! Böyle sürer giderdi. Çocuklar masumdu hani ya? Ben, benim kadar pis düşünceli, şüpheci bir çocuk olduğunu sanmıyorum. Dua falan ettikten sonra kabul olmazsa "Ee demek ki Allah yokmuş," derdim ve helak olmayı beklerdim. Sonra hala yaşadığımı fark edip gülerdim. Salaktım ben! Affet Allah'ım! Karnımın ağrısını bastıran kafatası sancısı çekmeye başladım. Mutfağa doğru ilerleyip ecza dolabından sağlam bir ağrı kesici aldım. Fiziksel acılardan on dakika sonra sıyrılacaktım. Göktuğ'u uyandırmak için merdivenlerden çıkacaktım ki canım benim kanepede uyuyakalmış. Saate baktım. 07:32. Bu saati kim buldu Allah peygamber aşkına? Böyle saat mi olur? Dilimi damağıma vurup protestomu bitirdikten sonra Göktuğ'a birkaç adım yaklaştım. Huzurlu görünüyordu. Benimle yaşayan insanlar için sadece uyku halinde huzur vardı. Ya şaka şaka! Bir kere dünya tatlısı bir insanım ki ben. İnşallah öyleyimdir. Kendimi çok seviyorum, canım ben.

Göktuğ'un üstüne sabaha kadar tepindiğini tahmin ettiğim pikeyi örttüm. Sonra onu izledim. Biraz izledikten sonra hareket etmediğini fark ettim. Soluğunu da duyamıyorum! Oha ölmüş! Evlenmeden? Ya beni yarı yolda bıraktın! Vefasız, sadakatsiz Göktuğ! Yakışıklı Göktuğ Yunan Tanrısı Göktuğ! Sen ölemezsin, Olympos'ta buluşacağız.

Saçmalama Dilşad, saçmalama! Biri öldüğünde böyle davranılmaz. Fatiha mı okuyacağım ne yapacağım ne okunur o zaman? Ya ne ölmesi ben ne diyorum? "Göktuğ!" diye ses tellerim kopmuş gibi bağırdım. Göktuğ cevap vermedi. Kaburgalarımı aşıp çıkmaya çalışan kalbim odadaki tek sesti. Göktuğ ölmüştü. Gözlerim sıcacık yaşlarla dolarken ve ben dehşetle onları birer birer dökerken hiçbir şey yapamıyordum. Yüzümdeki gülümseme ölmüştü. Cansız bedenini seyrederken hıçkırıklarım nefesimi kesti. Usulca, ölümcül bir sessizlikte ağlıyordum. Sonra ceset hareket etti. Kendimi öyle bir geriye attım ki az daha ben de ölüyordum. Göktuğ Akgezen'miş! Gözlerini açtı ve bana doğru yürüdü. Az önce ses tellerim kopmuş gibi falan dedim ya onu unutun. Beş kişinin ses telini yemiş bir aslan gibi kükredim. Çığlık atardım ama o kadar korktum ki sesim hayvan gibi çıkmıştı. İsrafil'in suru üflediğini düşünebilirsiniz. Ya da bir bizonun canlı canlı yakıldığını. Öyle bağırdım işte. Tepki vermeme gerek kalmadan ayaklarım taş devrinde araba sürer gibi koşarken, iç seslerim "yaba daba du" değil de "yaba daba oha" olarak tek ses olmuşlardı. Hatta birkaç iç sesim ölmüştü. Ben korkudan ölmek üzereyken, Azrail'i görsem kollarına atlayacak kadar korkarken Akgezen bana sarıldı. "Sakin ol," deyip saçlarımı dudaklarına bastırdı. Ruhumu içiyor! Ruhumu şeytana satmam ben! Akgezen'in kasığına vurdum. Bir Akgezen görürseniz aklınızda bulunsun kasıklarına vurmak işe yarıyor. Ben ejderha camını nereden bulayım canım! Zaten burada hiç ejderha da yok! Akgezen acıyla inlerken Jon Snow'un çıkıp gelmesini bekledim. Gelemez ki! Ölmüştü dizide!

"Seni öldüreceğim!" dedi Akgezen. Ben gözlerimi kocaman açıp üst kata koşmaya çalışırken belimden kavrayıp kanepeye ittirdi. "Dilşad manyak mısın?" diye sordu. "Ya bak, artık korkuyorum kızım!" diye bağırdı. Asıl ben korkuyorum ya! "Bir insan böyle uyandırılır mı ne bu çektiğim ya?" diye tekrar soru sordu. Göktuğ! Bilin bakalım ne oldu? Bilinçaltım benim seks kasetimi internete koydu bildiğiniz. Hayatımda hiç bu kadar utanmadım aslında. Sonra Göktuğ'un gözleri bedenimde gezindi. Tam o sırada uzanır pozisyonda olduğum için onu gördü. Hafif açılan belimden yeni güne merhaba diyen kalleş içliğim..
---


Aslında Kumral SeverimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin