8- Yaşatanlar

6 4 0
                                    

İçimde ki ses beynime bas bas bağırıyordu.
Öleceksin...
Öleceksin...
Öleceksin...
İkimiz de soluğumuzu tutmuş korku dolu bakışlarla ne yapacağımızı bilmiyorduk. Her tarafımız sarılmıştı ve kaçmanın imkanı yoktu. Savaşsak bile boşa kendimizi yormuş olurduk. Onlara galip gelmemiz, biz iki insanı da aşardı. Rüzgar, kaskatı kesilmiş alnımda ki ecel terlerini savuruyordu.
Yaratıklardan birisi bağırarak üstümüze doğru koştuğu sırada Poyraz önüme geçerek yaratığın önüne atladı. Beni... Koruyor muydu?
Kendime gelmeliydim! İkimiz de burada ölmeyecektik! Madem delice oynamak istiyorlardı. O zaman bu oyunu iki kişi de oynayabilirdi değil mi! Tüm gücümle bıçağı tutarak yaratığa tekme attım. Ardından bıçağı ona fırlattım. Bıçak yaratığın göğsüne saplanmıştı. Acı içinde çığlık atması diğerlerinin de üstümüze gelmesine yol açtı. Gelin bakalım! Artık gözümü karartmıştım. Ya onlar ölecekti, ya ben! Lakin ben yaşamaya niyetliydim.
Bu yüzden gebermesi gereken onlardı. Dişlerimi acımasızca sıkarak üstüme gelen bir başka yaratığı tuttuğum gibi geriye doğru fırlattım.
" Kaslı adam! " hırladım boğazımdan ona doğru. " Kendine gel soytarı! Öğrendiğin eğitimleri onlara gösterme vakti! " üstüme atlayan bir diğer yaratığa yumruğumu geçirerek arkaya doğru savurdum. Lanet olsun! Adamın üstüne saldıracaklar! Ne yapıyor bu? Adama saldıran yaratığı son anda farkedip bıçağı boğazına sapladım.
" Kendine gel! " Neden bir şey yapmıyordu bu adam! Ah! Lanet olsun! Dikkatimi Poyraz ' a verdiğim sırada arkadan gelen yaratığı farkedememiştim. Üstüme atlayan yaratık hareketimi kısıtlıyordu. Hassiktir! Belimde ki bıçak uzağa yuvarlanmıştı. Sanarım burada ölecektim... Gözlerimi kapattım. Ardından bir hırlama sesi ve inleme sesi... Bir dakika! Bu benden çıkmamıştı. Gözlerimi açtım. Karşımda gördüğüm manzara ise ağzımı açık bıraktıracak türdendi. Bu adamın içinden resmen bir canavar çıkmıştı! Gömleğinin açık olması onu daha bir çekici yaparken yaratıkları teker teker cehenneme gönderiyordu.
Dişlerinin arasından hırlayarak,
" Ona dokunursan seni gebertirim! "
Benden mi bahsediyordu! Bu adam bana zarar vermeye çalıştıkları için mi böyle delirmişti... Gözlerimi kocaman açarak canavarları halleden adama baktım... Yağmur yağıyor, gök sanki bu adamın hırlamalarına eşlik edercesine gürlüyordu. Yağmur ve kan... İkisi bu adamda birleşince ortaya muazzam bir görüntü oluşturuyordu. Yüzüne tutam tutam düşen siyah saçları aşık olunduracak cinstendi. Bir, iki derken bütün canavarları savuruyordu o taraftan bu tarafa. Sanarım bu onun korkunç tarafıydı... Tıpkı hepimizde olduğu gibi... Fakat daha fazla onlara karşı koyamazdı. Ona yardım etmeliydim.
Bir hışımla kalkarak yerde duran bıçağı elime aldığım gibi Poyraz ' ın üstüne atlayan yaratıklardan birine sapladım. Acı içinde çığlık atan yaratıkları umursamadan ikimizde delice savaştık.
İkimizde kafamızdan bir kova su dökülürcesine sırılsıklam olmuştuk.
Saçlarım birbirine yapışıyordu. Yorulmuş ve savaşacak gücümüz kalmamıştı. Ne yazık ki canavarların önü ardı gelmiyordu...
" Kaç! " hırladı dayanacak gücü kalmayan adam dişlerinin arasından.
" Seni burda bırak- "
" Bırakırsın! Bırakacaksın! "
" Burda bu lanet ucubelerin içinde ölmene izin veremem! "
" Bu benim görevim Hayal... İnsanları ne pahasına olursa olsun korumak. Gerekirse onlar için kendimi feda etmek. Bırakta görevimi yapayım. " gözlerinde ki o çaresizliği gördüm. O cesareti...
" Benim görevim de insanları dinlememek. Hem tek başına kahraman ilan edilmeni hazmedemem. Bırakta birlikte kahraman ilan edilelim. "
Gözlerime minnetle bakarken üstüne atlayan yaratığı farketmesi için çok geçti...
" Hayır! " diye haykırdım ve ona doğru koştum. Herşey bir saniye içinde oluyordu. Birden kulağıma gelen silah patlama sesi gözlerimi kapatmama neden oldu.
Zar zor gözlerimi açtığımda karşımda gördüğüm manzara ile ağzım açık kaldı. Poyraz yaşıyordu ve o da benim kadar şaşkındı. Kafamı silah sesinin geldiği yere yönelttiğimde bir kez daha hayret içinde kaldım. Karşımızda iki kadın ve dört erkeğin bulunduğu altı kişilik bir grup duruyordu. Onlar bize doğru yaklaştığı sırada yaratıkların hepsinin korkarak kaçıştığını gördüm. Bu da neyin nesi? Bunu nasıl yapabildiler.
İçlerinden ağır yapılı, saçları aklaşmış ve suratının her çevresinde kırışıklıklar bulunan adam ileri bir adım attı. Poyraz korumacı bir tavırla kolumdan tutup beni geriye çekti.
" Sakın yaklaşma ihtiyar! "
Adam samimi bir şekilde güldü.
" Size yardım etmeye geldik. Düşmanınız değiliz. "
Bu adamların yanında gitmemiz lazımdı. Bu adamlarda o yaratıklara karşı koyan bir şey vardı ama ne? Bunu bilmemiz lazımdı. Poyraz ' ın ensesinin arkasından kulağına fısıldadım.
" Serseri! Bu adamlarda o yaratıkları kaçıran bir şey var. Bunu öğrenmemiz gerek! "
Söylediklerim karşısında duraksadı. Daha sonrasından bunu onaylamış olacak ki,
" İyi sizinle geleceğiz. Peki siz kimsiniz? Nasıl hayatta kaldınız? "
" İzninizle size kendimizi tanıtalım. Ben Yaşar. "
Sonrasında kızıl saçlı, mavi gözlü kadın konuştu.
" Ben Meral. " Ah! Bu kadın cidden Aslıhan Güner ' e çok benziyordu. Sonrasında Meral denilen kadının yanında duran kumral saçlı kadın konuştu.
" Bende Ayşim. "
Ardından da sırasıyla sarı saçlı adam, orta yaşlı adam ve mavi gözlü adam kendini tanıttı.
" Ben Dursun. Sizi yaşıyor olarak bulduğumuza sevindim. "
" İsmim Furkan çocuklar. "
" Ben ise Kenan. Sizin adınızı alabilir miyiz? "
Poyraz boğazını temizleyerek, " Ben Poyraz ve yanımda ki manyağın ismi Hayal. "
O bana nasıl manyak derdi. Tamam yanlış değildi dediği ama,
" Sus be! Sensin manyak! " kafasına tokadı attığım sırada arkadan kıkırdama seslerinin geldiğini duydum. Poyraz bana doğru dönüp kaslarını kaldırdı. Gözlerimi kırpıştırarak ona baktım. Yaşlı adam öne doğru bir adım atarak konuşmaya başladı.
" İkinizin de yarası var çocuklar. İsterseniz bizimle kampa gelin. Orada hem dinlenir hemde kendinizi tedavi edersiniz. "
Bir süreliğine kafamda senaryo şeritleri yağdı. Bu insanların ne kadar güvenli olacağı konusunda şüpheliydim. Ya bize zarar vermek istiyorlarsa? Niyetleri kötü ise? Peki o zaman neden bize yardım ettiler ki? Poyraz kararı benim vermemi bekler gibi baktı gözlerimin içine. Gitmemiz lazımdı. Bu insanlarda o yaratıkları kaçıran her ne varsa o şey bize yardım edebilirdi. Bu yüzden onlarla ne tür risklere girersek girelim gitmeliydik. Başımı olumlu anlamda sakladığım sırada Poyraz elimden tuttu. Yaşlı adam bunu evet olarak kabul etmiş olacak ki hepsi birden yürümeye başladı. İkimiz de temkinli adımlarla onları takip ettik.

Yolu neredeyse yarılamıştık. Bunu yaşlı adam söylemişti. Muhtemelen bu grubun lideri oydu. Çünkü bütün komutları onlara söylüyor ve onlarda uyuyordu. Yol boyunca konuşmamıştık.
Ani bir sesle yaratıklar başımıza üşüşebilirlerdi çünkü. Poyraz her an bana bir şey olacakmış gibi sımsıkı elimi tutmaya devam ediyordu. Biliyordum. Kendi için değil benim için tedirgin olduğunu biliyordum. Yaklaşık yarım saat sonra nihayet ihtiyarın durması ile gelmiştik. Nefes nefese kalmış ve yorulmuştum. Amma da yokuş yukarı çıkmıştık. Bu nasıl ormandır!  Kafamı kaldırdığım da ise nefes nefese kalmama bedel bir manzara karşısında gözlerimi kocaman açtım. Parıldayan gözlerle, kocaman ağaç gövdesine inşa edilmiş ağaç evlerini gördüm. Bir ağaç evinden diğerine gitmek için kullanılan köprüler led ışıklar ile süslenmişti. Sadece köprüler değil, ağaç evlerinin çatıları, pencereler...
Harika gözüküyordu!
" Sanarım beğendin burayı." kıkırdayan adama baktım. Bu Kenan denilen adamdı. Mavi gözlerini bana kocaman açmış bakıyordu.
" Beğenmek ne kelime... Bayıldım! "
" Bu ağaç evlerine peri kızı gerekiyordu şimdi o da oldu. " zevzekliği hoşuma gitmemişti. Hem peri kızı da neymiş! Şimdi görürdü o!
" Peri kızlarından nefret ederim. Daha çok zevzeklik edenlerin suratını dağıtan kadın diye iltifat edilmesinden hoşlanırım. "
Yutkunan adamı görünce dudaklarıma tebessüm kondurdum. Kimse bana yavşayamaz! Suratı asılan adam hızla merdivenden çıktı. Güldüğüm sırada arkamdan gelen ıslık sesi ile arkama döndüm. Yine o lanet adam!
" Vay! Adeta ipleri kopmuş vahşi bir kaplan gibisin tatlım. "
" Gider misin başımdan canım benim. Zevzeklik edenlere karşı alerjim varda. "
" Ama sen niye böylesin kızım ya! Bak ne güzel adamı kaçırdın. Vahşi! "
" Çok beğendiysen senin olsun. "
" Yok be! Sen daha güzel koca olursun bana. Baksana amma sert bir tavrın var. Bu halinle yaratıkları bile kaçırırsın. " Son dediğine gülmüştüm.
Bu adam beni güldürmeyi başarıyordu. Manyak adam. Yüzüme muzip bir tavır takınıp,
" Karıcığım! Senin burada ne işin var! Elin adamları ile aynı ortamda bulunuyorsun! "
" Kocacığım. Sen biraz fazla sakinsin sanki? "
İkimiz de kahkahalara boğulduk. Bu adamla sohbetimiz iyi oluyordu. Gülmeyi bırakıp diğerlerinin yanına gitmek için tırmanmaya başladık.
Armut koltukların birine oturdum. Meral denilen kadın çay demlemişti. İçeride ise günlerdir aradığımız kaynaşma ve sıcak bir sohbet vardı. Herkes bir yandan gülüyor, geyik sohbeti yapıyorlardı. Bu manzarayı görmeyeli çok olmuştu... Bende sohbete dahil olmak için dudaklarımı araladım, " Bu ağaç evlerini nereden buldunuz? Yani bu kadar kısa bir sürede inşa edemezsiniz değil mi? "
Yaşlı adam güldü. " Burası bana babamdan kaldı. Salgından kaçarken onlarla tanıştım ve birlikte güvenli olabileceğimiz bu ağaç evine gittik. Buraya çıkmak için tırmanmak gerekir. Şükürler olsun ki o yaratıkların böyle bir kabiliyeti yok. Yani burası güvenli. Artık sormanın vaktiydi... Bu adamda her ne varsa onu bizde almalıydık.
" Çok merak ediyorum. Siz geldiğinizde yaratıklar kaçışmaya başladı. Peki bunu nasıl yapabildiniz?" Yaşar denilen adam sadece tek bir cümle çıkardı ağzından.
" Ot sayesinde. " Ot derken? Neyse ki kafamdaki sorulardan kurtulmam için adam yanında duran tahta dolaptan bir şişe çıkardı. Bu şişenin içinde ise bahsettiği o ot vardı. Peki bu ot neydi? Nasıl o yaratıkları kaçırıyordu? Meral denilen kadın bu sefer girdi araya,
" Bu otu biz geldiğimizde bahçede bulduk. Bir gün yaratıklar kokumuzu alıp bize doğru saldırınca bu ottan kaçtıklarını fark ettik. Bu otun yanına yaklaşan yaratıklar kan kusarak saniyeler içinde ölüyor. Yani bu ot bizim tek yaşam kaynağımız. Sonrasında bizde bu otu yetiştirip çoğalttık. Zaten yetişmesi kolay bir ot. Ottan yaptığımız merhemleri vücudunuzun açıkta kalan yerlerine sürerek onları uzak tutuyoruz. "
Gözlerim bir anlığına Poyraz ' a kaydı. Gözleri sanki bir zafer kazanmış gibi parıldıyordu. Bakışları umut doluydu.
Sanki yeniden o ölü bedenini diriltmişlerdi. Ve bunu o ot yapmıştı. Peki bu ot onun için ne anlam ediyordu? Daha öncesinde görmüş müydü? Poyraz bir hışımla oturduğu yerden kalkıp dışarı çıkmak için izin istedi. Kesin bir işler çeviriyordu bu adam! Dayanamayıp bende onun peşinden gittim. Dışarı çıktığımda elinde ki telsiz ile uğraşıyordu.
" Poyraz! Ne olduğunu bana da anlatır mısın? "
" Kurtulduk Hayal! Bu o ot! Bu salgından kurtulmamız için gereken ot! Artık o kızı aramak zorunda değiliz! Aradığımız şey burada! Biz onu bulduk! Hemen şu telsizi çalıştırıp teşkilat ile irtibata geçmem gerek. "
Kurtulmuştuk! Kurtulduk! Yani herşey bitti! Biz kazandık... Tam herşey yolunda gidiyor derken
Poyraz ' ın küfür savurması ile endişeli gözlerimi ona diktim.
" Kahretsin! Siktir! Bir işe yaramaz teneke yığını! Lanet olsun! "
" Ne oldu yine? "
" Bir boka yaramayan telsiz çalışmıyor! Onlarla itibarata geçmiyorum. Lanet olsun! "
" Sakin ol. Mutlaka çalıştırmayı başaracağız. O telsiz çalışacak! "
" Yoruldum Hayal... Herşeyden yoruldum. İşlerin ters gitmesinden yoruldum. Bu işlerle uğraşmaktan yoruldum..."
Kendini kaybetmiş adam gücünü omzumda bulma umuduyla yaslandı.
Kollarımı sırtı ile bağdaşlaştırdım.
" Yanındayım Poyraz... Yanındayım. "

PANZEHİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin