9- Farklılıklar

6 2 0
                                    

Tam on gündür bu kamptaydık. Köye gitmemiş ve lanet olası teneke kutunun çalışmasını beklemiştik. Yataktan esneyerek doğruldum ve yüzüme su çarpmak için dışarıda ki çeşmeye doğru ilerledim. Meral hanım her zaman ki gibi önceden uyanmış kahvaltı hazırlıyordu. Onlara artık alışmıştık ve bir aile gibiydik. Birbirimizi kolluyor birbirimize destek oluyorduk. Hatta yaratıklar saldırdığında birlikte kendimizi savunuyorduk. Gelçi buraya geldiğimizde keşfettiğimiz bitki sayesinde bize dokunamıyorlardı bile. Bu bitki belki de bu dünyaya inmiş en büyük mucizeydi. Poyraz da bende bunu görmüştük. Bu bitki inanılmaz bir şeydi... Yaratıklar buraya saldırdığında bitkinin varlığından dolayısıyla çok yaklaşamamışlardı. Çünkü yaklaştıkları anda tıpkı o gün bize anlattıkları gibi kan kusuyor, geberip gidiyorlardı. Bu bitki bizi hayatta tutan tek şeydi belki de. Bizim burada kalma sebebimiz ise telsizin çalışmasını ve teşkilatla itibarata geçmeye çalışmamızdı. Onlara ulaşacak, durumu anlatacaktık. Onlar da bitkiyi alıp üzerinde deney yapacak ve insanları kurtaracaklardı. Hem... Artık o kıza da ihtiyaç yoktu. Onun kanına ihtiyaç yoktu. Çünkü gereken bitkiyi bulmuştuk. Artık onu yakalamamıza da gerek yoktu. Acaba şuan neredeydi bu kayıp kız? Ne yapıyordu? Yaşıyor muydu? Kimdi bu kız?
" Yine kafanda ne kurguluyorsun kehribar gözlü kız? " kafamı sese doğru çevirdim. Mavi gözleri ile bana bakıyordu Meral abla.
" Hiç... Öylesine kafamda kuruyorum."
Burnumu açlık içinde soludum. Mutfaktan nefis kokular gelince dilimi dudaklarımın arasında ıslatıp,
" Mmm... Yine döktürmüşsün. Senin elin acayip lezzetli oluyor be Meral hanım. " mütevazı bir şekilde güldü. Yanaklarında oluşan gamzeler onu tatlı gösteriyordu.
" Neyse ben gidip elimi yüzümü yıkıyayım. Ha bu arada Poyraz nerede? Odasına baktım ama yoktu. Yine ne işler çeviriyor bu adam? "
" Orasını bilmem ama Poyraz sabahın köründe merdivenlerden aşağıya inerek sola saptı. "
Orası ağaçların sıklaştığı ve karşınıza her an yaratıkların saldırdığı bir ormandı. Yoksa... Bu intihar etmeye mi çalışıyordu! Aman Allah'ım! Bir kaç gündür çok yorulduğunu söyleyip isyan ediyordu! Meral ablaya hiç birşey demeden koşar adımlarla Poyraz ' in gittiği yola doğru koştum.
" Sakın gerizekalı! Sakın öyle bir şey yapma! " diye mırıldandım sessizce.

                      ********
Soluk soluğa kalmıştım. Bir soğuk bir sıcak gelen nefesimi ağzımdan veriyordum. Onu bulamamıştım. Neredeydi bu! Tek bir çare vardı. Ne kadar riskli olursa olsun bunu yapmalıydım. Avazım çıkana kadar ismini bağırdım. Elime bir sopa alarak gelecek tehlikelere karşı kendimi korumaya çektim. Her an üstüme yaratıklardan biri atlayabilirdi. Nefes alıp verişim hızlandı. Alnımdan soğuk terler akıtırken çalılıklarda bir kıpırtı oldu. Sopayı elime sıkıca kavrayarak temkinli davrandım. Çalılıklara daha da yaklaştım. Çalılıklar daha da kıpırdadı.
" Böö- " bağıran sesle ödüm koptu ve sopayı sesin sahibi kişiye geçirdim.
Ardından kulaklarıma yığılma sesi ve beraberinde acı içinde inleme sesi geldi. Tahmin edersiniz ki bu Poyraz denilen adamdan başkası değildi. Lanet adam!
" Ne geçiriyorsun be kafama! Ahh! "
" Oh olmuş! Ne diye beni korkutuyorsun ki! "
" Ahh! Kafam! Şakada mı yapmayalım kızım. "
" Aman sen yapma Poyrazcığım. "
Güldü. Bu adam benden bile manyaktı. Aslında bu huyunu seviyordum. Manyak olması acayip hoşuma gidiyordu. Derin bir nefes aldım. Gülerek, " Hadi gel de kafanda ki yarayı temizleyelim yaralı kuş. "
Kafası çok fena kanıyordu.
" Yaralı kuş mu? " dedi anlamayan, şaşkın bir suratla. Kıkırdayarak başımı salladım.
" Yada kaba cüssene bakarsak... Yaralı bir ayı diyebiliriz. Evet, evet. Bu daha uygun olur. "
" Ayımı!? "
Sanarım yine sinirlendirmiştim. Kaçsam iyi olurdu. O ayağa kalkıp peşime takılmadan koşarak saklanacak bir yerler aradım. Arkadan gelen boğuk seslerini duyabiliyordum.
" Seni bulursam ayı ne demekmiş göstereceğim! " diye hırladı dişlerinin arasından. En sonunda tırmanacak bir ağaç bulup hızlıca ağacın tepesine çıktım. Sessizce, beni arayan Poyraz ' ı
izledim. Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Herşey iyi gidiyordu. Beni bulamamıştı. Ta ki lanet ağacın bir elma ağacını olduğunu bilmediğim için kafama bir elma düştüğünde bağırana kadar. Sesimi duyan adam ise sırıtarak yanıma tırmandı. Kafamı ovuşturarak ona baktığım sırada kahkaha attı.
" Seni bulmak o kadar da zor değilmiş yahu! Sakarlığın seni zaten çabucak ele veriyor. " Daha çok güldü ve ben daha çok acı içinde kıvrandım.
" Hadi seninde yaranı tedavi edelim yaralı kuş. " çenesini kaşıyıp alaycı bakışlarla, " Ya da yaralı gergedan mı demeliyim. " sinirlenerek dirseğim ile karnını dürttüm. Daha çok güldü.
" Gergedan ne be! Ah! "
" Sen bana ayı derken iyiydi. "
İkimizde bir an sessiz durduk. Sonra birbirimize bakıp tekrar güldük. Bizim kavga işte bu kadar oluyordu.
Elimi yaralı başımdan çekip kafamın üzerinde duran daldan elma aldım.
Burada nasıl elma yetişmiş hala hayretler içerisindeydim. Elimi tekrar uzatıp bir elma daha aldım ve onu da yanımda ki yaralı ayıya verdim. Elmaya göz ucuyla baktı. Sonra da eline alıp ısırmaya başladı. İkimizde elmalarımızı yemeye devam ettiğimiz sırada başını tutup ağır bir şekilde inlemeye başladı. Panikleyerek elimi yarasına etki edermiş gibi gezdirdim.
" Ne oldu! Acıyor mu? Bir bakayım. Çok mu sert vurdum? " dayanamayıp ağzımla yarasına üfledim. Panikli tavırlarıma devam ederek, " Çok mu sert vurdum? Çok mu acıyor? Bir şey desene! "
" Çok... " dedi en sonunda harfleri uzatarak. Ardından bir çocuk edasıyla, " Okşasana yaramı... Belki parmakların iyi gelir. " kıkırdayarak söylediği cümleden benle alay ettiğini anladım. Parmağımı var gücümle yarasına bastırdım. Benle dalga geçmenin bedeli Poyraz bey!
" Ah! Manyak kadın. Ne yapıyorsun! "
" Parmaklarım yaranıza iyi gelmemiş gibi Poyraz bey. İsterseniz en iyi yöntemlerimizden biri olan kafaya sopa geçirmeyi deneyebiliriz. İkinci bir şokla kendinize gelebilirsiniz. " diye tısladım dilimin arasından. Ellerini beni uzaklaştırmak için ileri geri ittirdi.
" Aman! Benden uzak dur. Yabani seni! "
" Ben mi yabaniyim. "
" Evet. "
" Bir de nankörlük yapıyor ha! " elimin tersiyle kafasına yapıştırdım. İnleyerek o da bana yapıştırdı. Bende acı içinde inledim. Sonra bende ona vurdum. Ardından sırayla buna devam ettik.
                       *************
Birbirimize o kadar vurmuştuk ki avuç içim onun kanına bulanmıştı. Aynısı onun içinde geçerliydi. Ağzından soluyarak, " Amma dayanıklıymışsın be kızım. Seni kafes dövüşüne atsalar adamların pestilini çıkarır geri gelirsin. "
" Sussana sen! Bir tane daha yapıştırırım ha! "
İkimizde hızlı hızlı nefes verdiğimiz sırada aşağıdan altılı grubun sesi geldi. Ayşim bize inanamazmış gibi elini ağzına götürerek, " Ay yaratıklardan önce bunlar birbirini öldürecek. "
Yaşar araya girerek, " Ellerinizi kana bulamışsınız be çocuklar. Küçük çocuklar gibisiniz! Birde size mi sahip çıkalım? "
Yandan sırıtarak bakan Dursun ve Furkan bu durumdan çok haz almışa benziyorlardı. Kenan ise ketum bakışlarını üzerimize dikmiş öylece izliyordu olan biteni. Nefes nefese kalmış ikimiz ise yavaşça ağaçtan indik. Ardından kampa doğru yürüdük.
                  ****************
Hava kararmış ve yaralarımızı sarmıştık. Yemekten sonra biraz hava almak için dışarı çıktım. Sadece benim ve Poyraz ' ın keşfettiği ağaç evlerinin birinin üstünde bir oyuk vardı. Oraya doğru gittim. Biraz tek kalmak ve kafamı toparlamak istiyordum. Ağaç evinin çatısına asılarak oyuğa çıktım ve oturdum. Yıldızlar bugün pek parlak ve sıktı. Gözlerimi onlara diktiğim sırada oyuğa çıkmaya çalışan Poyraz ' ı görünce duraksadım.
" Senin burada ne işin var? "
" Ben... Ben tek kalmak istedim asıl senin burada ne işin var? " dedi kekeleyerek.
" Bende tek kalmak için buraya geldim. Neyse otur sessizce yanımda. "
O da gözlerini yıldızlara dikti.
" Poyraz. " diye seslendim birden ona.
" Hı? " diyerek bana döndü. Aklımdan bir sürü soru geçiyordu ona karşı. Bir sürü... Fakat ağzımı açtığımda bambaşka bir soru sordum ona.
" Sence ben öbür kadınlar gibi miyim?"
" Nasıl yani? " dedi anlamamış gibi.
" Yani... Bende onlar gibi güzel miyim?
Ya da onlar gibi zarif miyim? Veya bir kadının bulundurduğu özelliklere sahip miyim? "
" Hayır. " dedi kısaca. Suratımı astığım sırada derin bir nefes alarak,
" Onlardan tamamen farklısın. Ve özelsin. Diğer kadınlar gibi olmaman seni sen yapan şey. Sen farklılıkların ile güzelsin. " Ağzımdan tek bir kelime çıkmadı o an. Sadece sessizce ona baktım. Fakat beynimde söyledikleri dalgalanıyordu. Benim farklı olmamı seviyordu. Onlar gibi değil. Farklı olmamı seviyordu. Belki de bu hayatımda aldığım en iyi iltifattı...

PANZEHİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin