Bugün bulutlar bile üzgündü... Onlarda bizim gibi içindekileri biriktirmiş biriktirmiş, en sonunda dayanamayarak gökyüzünden aşağıya bırakmışlardı bütün üzüntülerini. Onlar bile dayanamıyordu acıya. Dayanamıyorlardı dünyada ki bu felakete... Dayanamıyorlardı bizim yaşadıklarımıza. Bugün bulutlar bize ağlıyordu belki de. Yaşadığımız çaresizliğe...
Yüzümden aşağıya akan yağmur damlalarını hissediyordum. Soğuk damlalar damarlarımda akıyordu sanki. Ferahlatıcı bir etkisi vardı bedenimde. Bir yandan esen rüzgar ise saçlarımı savuruyordu. Kampta ki yirminci günümüzdü bugün. Yirmi gündür telsiz hala işlevsizdi. Poyraz her geçen gün daha da geriliyor, aklında ki kurgular her geçen gün daha da fazlalaşıyordu. Anlıyordum onu. Yaşadığı çaresizliği... Keşke bir yolunu bulsam da onu bu kâbustan çıkarsam diyordum. Ama ne yapabilirdim ki? Tek çaremiz bu ottu ve otları teşkilata götürmemiz lazımdı. Fakat onlara haber veremiyorduk. Lanet olası aksilikler...
" Yine kara kara ne düşünüyorsun? "
arkadan gelen Yaşar amcanın sesi ile düşüncelerimden sıyrıldım ve ona doğru dönmeden " hiç " diye cevap verdim kısaca. Kollarımı köprünün halatlarına koymuş ve derin bir nefes vermiştim. Yaşar amca ise yanımda durarak bana baktı.
" Bu kâbus bitecek evladım. Bitecek ve tekrar eski yaşamımıza döneceğiz. Hem biz ne virüsler atlattık daha öncesinden. Bunu da atlatacağız. "
Gözlerimi yere dikerek, " Yoruldum Yaşar amca. Çok yoruldum. Eski yaşamımı özlüyorum. Eski anılarımı özlüyorum. Herkesin yaşadığı, nefes aldığı ortamı özlüyorum. "
" Onları da göreceksin kızım. Sabret..."
Yağmur altında ıslanmaya devam ettiğimiz sırada Yaşar amca içeriye girdi ve diğerleri ile sohbet etmeye başladı. Ben ise yağmuru hissetmeye devam ettim. Gözlerimi kapattım ve yağmurun sesini dinledim... Fakat arkadan gelen şahıs her kimse saçımı çektiği sırada bütün huzurum bozulmuştu. Arkamı bıkkınlıkla dönerek arkamda ki kişiye baktım.
Tabikide bu kişi Poyraz efendiydi. Muzip bir tavır takındım ona karşı. Güldü.
" Islanıp hastalanacaksın. Birde senin hastalık yüzünden mızmızlanmanı mı çekelim. Ayy! Hiç sevmem o sesi. "
Kahkaha attım.
" Hasta olursam özellikle doktorum sen ol. Sen bak bana. "
" Niye yoksa beni göremeyince duramıyor musun? " Şakacı tavrını esirgemeden bana baktı. Gözlerimi devirdim.
" Yaa. Ne demezsin. Bayılıyorum sana."
" Duygularımız karşılıklı hanım efendi. " dedi gülümseyerek. Bu sefer gülmeyi bir kenara bırakıp üstündeki hırkayı çıkarttı ve üzerime örttü. Şaşkın bakışlarımı üzerinde gezdirdim. Bundan etkilenmedim! Hayır. Aklından o düşünceleri çıkar! Poyraz bu. Kafamda ki iç sesimle çatışırken Poyraz, " Hadi içeri girelim.
Yoksa üşüteceksin. " dedi ve beni içeri götürdü. Bilerek mi yapıyordu bunu?
Amacı neydi? Veya ben kafamda çok kuruyordum. Beni kendi odasına götürmüş ve yatağına oturtmuştu. Yatağının yanında ki ahşap dolaplardan bir şeyler arıyordu. Odası küçük ama şirindi. Kullandığı parfüm ise bütün odaya yayılmıştı. Kokusunu içime çektikçe rahatlıyordum. Yatağında ki örtü ise yeni serilmişti. Temizdi.Sonunda aradığını bulmuş gibi dolabı kapattı ve önüme geldi. Elinde ki havluyla saçımı kurutmaya başladı. İtiraz etmeden saçımı kurutmasına müsade ettim. Havluyu o kadar narin dokunduruyordu ki saç tellerime. Sanki canımı yakmaktan çekiniyordu.
Bana adeta bir baba şefkati ile yaklaşıyordu... Saçlarımı kuruttuğu sırada refleks olarak ayağa kalktım birden. Bunu neden yaptığımı bilmiyordum. Kalktığımda ise birbirimize o kadar yakındık ki ılık nefesi suratıma çarpıyordu. Göz bebeklerini aşağıya kaydırarak bana baktı. Sanki ikimizde bu andan haz alıyormuşuz gibi birbirimizi ittirmeden öylece bakıştık. Nefesi suratıma, nefesim onun suratına çarpıyordu. Normalde herşeyi şakaya vuran o iki insan şuan gayet ciddiydi. Ciddiliği yüzünden görebiliyordum.
Boğazımı temizleyerek kendimi geri çektim en sonunda. Ama o sanki kendini kontrol edemiyormuşcasına belimden tutarak beni kendine çekti. Ne yapıyordu bu? Şaşkınlıkla bir tepki vermeden ona baktım. O ise kendinde bile değildi. En sonunda kendine gelmiş olacak ki gözlerini seğirerek beni kollarından geri çekti.
" Hadi git ve üzerini değiştir. " bunu söylerken bile dili tutulmuştu. Ben ise sanki beni kumanda ile kontrol ediyormuş gibi itiraz etmeden öylece yanından sıyrılarak odama doğru koştum. Kapıyı üzerime sertçe örttüm ve sırtıma kapıya dayadım. Gözlerimi sıkıca kapatarak az önce olan şeyleri kafamda düşündüm. Biz az önce ne yapmıştık öyle? Neden ikimizden biri buna itiraz etmemişti. Neden yine şakalaşmamıştık? Tanıdığım şakacı Poyraz neredeydi? Bu adam hiç birşeyi ciddiye almazken odasında gösterdiği tavır neydi öyle? Aptal Hayal! Aptal! Kendime kızarak öylece kapıda durdum. Ardından kafamı toparlamak için yatağa uzandım. Şükürler olsun ki uyku beni hemen ele geçirmişti...
Poyraz ' ın anlatımıyla...
Ben kendimde miydim? Neden bu kadar garip hissediyordum? Odamda yaşadığımız anlar da neyin nesiydi?
Nefesi hala üzerimdeymiş gibi hissediyordum. Ilık nefesi her bir zerremi okşuyormuş gibiydi. Kehribar gözlerinin yakıcı alevi beni yakıyormuş gibi hissettiriyordu. Yağmur damlalarının soğukluğu deymiş gibi pembeye bürünmüştü dudakları. İçimden bir ses o dudaklara kavuşmak istiyordu. Sıkı sıkıya bağlanmak ve bırakmamak istiyordu. Bunun nedenini ise hala kestiremiyordu aklım. Odamda ki anlarımızı göz önünde bulundurunca hala dudaklarımın kıvrıldığını hissedebiliyordum. Bana o kadar yakındı ki tenim tenine değiyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PANZEHİR
Science Fiction"Beni bulaştırdığınız oyunun kurucusu siz olabilirsiniz. Ancak bu oyunu yöneten kişi sadece benim." "Herkesin sonunu getiren bir salgındı bu. Ve yine her zamanki gibi kötü insanlar cezalandırılmıyordu. Doğanın "güçlü, güçsüzü yer" kanunu yine devam...