5- İhanet

10 3 0
                                    

" Gerizekalı adam! Kalksana! Hadi daha yolumuz var! Şu rahatlığa bak, sanki babasının yatağı! Aloo! Duyuyor musun be adam! "
Bir anda gözlerini ovuşturup uyanınca bana baktı ve, " Kızım ne tür bir manyaksın sen! Bir rahat uyutmadın geveze kadın! Ama suç bende, neden seni yanıma aldıysam! "
Bu dedikleri beni iyice kızdırmıştı. Hem diyordu ki çok önemli bir görevim var hemde burda keyif çatıyordu. Aslında doğruyu söylemek gerekirse onla uğraşmayı seviyordum... Dayanamayıp kafasının ortasına geçirdim. Kafasını acı içinde tutan adam bana sinirli gözlerle bakınca geri adım attım. Ayağa kalkıp üstüme yürümeye başladı. Kendimi tutamayıp, " Hoşt! Kuduz köpek! "  dedim bağırarak.
Duydukları karşısında anlında ki damarları belli olan adam üstüme koşmaya başladı.
" Seni yakaladığım da bana köpek muamelesi yapmak neymiş göstereceğim! Gel buraya! "
" Ne diyorsun be! Haksız mıyım? "
Koşmaya devam ettiğim sırada ayağım, lanet yataklardan birine takılıp düşünce küfür savurdum. Beni tuttuğu gibi gülmeye başladı. Şerefsiz adam! Ona söz saymayı çok isterdim lakin şuan bana zarar verebilecek konumda olduğu için bunu yapamazdım. Bu yüzden masum masum yüzüne baktım.
" Ne oldu sana ya! Az önce ötüyordun karşımda. Kapama tuşuna bastılar herhalde. Seni güvenli yere bırakıp yollarımızın ayrılması için sabırsızlanıyorum! "
Artık yeter! Bu ne be! Bildiğin evcilleştirmeye çalışıyor bu beni! Sinirden ne yapacağımı bilemedim ve tekmeyi arasına geçirdim. Gözlerini acı içinde kapatıp beni bırakınca kaçmaya yeltendim fakat beni sıkıca tutup kendine çekti.
" Manyak kadın... Dur yerinde artık! "
" Sende üzerime gitmeseydin! "
" Tamam da oraya niye tekme atıyorsun! "
" Sana bir şey olmaz! Kolunda ki kasları babanın hayrına geliştirmedin değil mi ! "
" Bana bir şey olmayacak belki ama sana olacak! "
Yutkunduğum sırada beni çekiştirerek masaya  götürdü ve masanın üzerinde ki bandı aldığı gibi ağzıma yapıştırdı. Bu da ne demek oluyordu böyle? Elimi ağzıma götürdüğüm sırada elimi çekti ve, " Sakın bunu çıkarmayı aklının ucundan dahi geçirme! Ceza sana! "
Çocuk muydum lan ben! Aman neyse ortalığı fazla kızıştırmadan durayım en iyisi. Ama ne yapayım insanlara bulaşmak hobilerimin birinci sırasında geliyor.
Yarım saat sonra...
Bir şeyler atıştırdıktan sonra yola devam ettik. Bu sefer ki rotamız, kızın kaldığı köydü. Fakat köye gitmek için araba lazımdı. Bunun için de Poyraz ' ın teşkilatında ki adamlar onun için bir araba ayarlamıştı ve onu bir iskelede bekliyorlardı. Bu iskeleye ise yürüyerek 5 saate ulaşırdık. Bundan dolayı zaman bizim için önemliydi.
Sessizce yürümeye başladık. Bu yolda hiç o yaratıklardan yoktu. Bu iyi birşeydi.
" Bak böyle daha çekilir oluyorsun kehribar gözlü kız. "
Ona bakarak gözlerimi devirmem hoşuna gitmişti ki gülmeye başladı.
" Bu arada bak çantandan senin kimliğini buldum. Bakalım kaç yaşındaymışsın."
Gözlerimi irice açtım ve kimliğimi elinden almaya çalıştığım sırada, kimliğimi tutan elini yukarı kaldırdı.
" Sakin ol be! "
Artık daha fazla dayanamayıp, ağzımdaki bandı açtım.
" Bana bak! Sen çok fazla oluyorsun! "
" Hmm... Bir bakalım. Hayal Acar. 20 yaşındas- "
Daha fazla okumasına müsade etmeden elinde ki kimliğimi aldım ve cebime koydum. Yüzüne tokadı yapıştırdığım gibi başını öne eğdi.
" Bak! Sen beni sadece şu lanet yere götür ve kapa çeneni! Yoksa o yere tek giderim. Sen bence o vücut yapına fazla güveniyorsun. Ama damarıma basıldığında öldürmekten çekinmem!"
Bu ona bir ders olmuş olmalı ki önüne bakarak, sessizce yürümeye devam etti. Yürümeye devam ettiğimiz sırada ondan hiç beklemediğim bir söz geldi kulaklarıma...
" Özür dilerim kehribar gözlü kız. Fazla ileri gittim. "
Ona baktım ve, " Tamam. Önemli değil. Zaten bende seni sinirlendirmiştim. Ödeşmiş olduk. "
Güldü ve devam etti.
" Bu arada... Eğer bir katil tarafından öldürüleceksem o kişinin sen olmasını isterdim. "
Duyduklarım karşısında kalbim çarpmaya başladı. Bu histe neydi böyle? Bu adam benim ayarlarımla oynuyordu.
" Önüne bak ve yürümeye devam et! " diye hırladığım sırada ellerini teslim olurcasına yukarı kaldırdı. Muzip bakışlarını  üzerime diktiği sırada ona yumruğu geçirecektim ki çalılıkların arkasından gelen inleme sesi ile ikimizde dikkatimizi sesin geldiği yere yönelttik. Evet. Biri acı içinde inliyordu. Elime bıçağı aldığım sırada Poyraz dur işareti verdi ve ileri adım attı. Çalılıklara doğru ilerlediğimiz sırada ayağını acı içinde tutan benim yaşlarımda sarı saçlı bir bayan vardı. Bayan bizi görünce afallayarak baktı.
Konuşmak istedi fakat acı çektiği için bu eylemi yapmak onun için zor oluyordu. Bacağında ki yaraya göz gezdirdiğim sırada çok iç açıcı bir manzara görememiştim. Kesikler ve kurumuş kan lekeleri ile doluydu kadının bacağı. Sanarım o yaratıklardan kaçarken, her yerde dökülmüş olan cam parçaları batmıştı bacağına. Poyraz, kadına doğru eğilip yarasına bakacaktı ki kadın çığlıklar atarak Poyraz ' ı kendinden uzaklaştırdı. En sonunda kendinde konuşacak gücü bulmuş olacaktı ki,
" Sizde kimsiniz? Beni öldürecek misiniz? "
Bu kadın malın önde gideniydi ve psikolojimi bozuyordu. Alaycı bir ifade ile onu yanıtladım.
" İnan ki ismini bilmediğim sarışın bayan. Bunu isteseydim çoktan yapardım. Ama şuan içimde ki öldürme arzusunu getirmeye başlıyorsun. " dediğim sırada Poyraz bana baktı. " Bırakta şu adam yarana baksın. Benim umrumda bile değilsin."
Çekilmez tavrım Poyraz ' ın sinrine gitmişti ki yumruğunu sıkarak, " Sen ona bakma manyağın teki. Gel yarana bakalım. " dediği sırada kahkaha attım. Poyraz kadının yarası ile ilgilenirken, ben ise etrafı gözetleme bahanesi ile bir yere oturmuştum.
Gökyüzüne baktığım sırada bulutların şekillerine bakıyordum. Nedenini bilmem ama küçüklüğümden beri bulutlara bakmayı çok severdim. Onlara dokunmayı o kadar çok isterdim ki. Çocukken kurduğum birçok hayalden biriside buydu.  Fakat çocukluk işte... Onların aklındakiler bir hayalden ibaret. Ben hayallerin gerçek olmayacağını anladığım gece çocukluğumu öldürmüştüm. Çünkü çocukluk hayal dünyasından ibaretti. Ben ise hayallerimi öldürerek çocukluğumu da öldürmüştüm...
Gözlerimi bulutlardan ayırdığım sırada karşımdaki adam ve kadına dikmiştim. Poyraz onun yarasını hallederken, kadın ise gözlerini tutkulu bir biçimde ona dikmişti. Bir parmağı ile saçlarını dolarken iğrenç gözüküyordu. Ne yani ona aşık mı olmuştu. Poyraz için aynı şeyi diyemiyecektim. O sadece kadına yardım ediyordu. Fakat kadının kafası biraz bozuk gibiydi. Bu tür kadınlardan nefret ederdim. Bula bula beni mi bulmuştu bu küçük fahişe. Ona fahişe demekte haklıydım. Çünkü sergilediği hareketler buna işaret ediyordu. Aman! Banane! İsterlerse evlenip çocuk dünyaya getirsinler. Ben hayatta kalmanın peşindeyim. Ben yaşamak istiyorum.
Tam onların yanına gidecektim ki, yolun aşağısında ki manzara küfür savurmama neden oldu. Lanet olsun! Bu yaratıklar nereden bulmuştu bizi! Lanet olsun! Bir dakika! Tabi ya! Kadının bacağındaki kana gelmişlerdi. Çünkü bu illetler kana bayılıyordu. Oturduğum yerden bir hışımla kalkıp Poyraz ' a doğru seslendim.
" Poyraz! Yaratıklar! Yaratıklar geliyor! Buradan gitmemiz gerek! " dedikten sonra aşağıya baktı. Gözlerini irice açan adam küfür savurarak, " Bunlar nasıl bizi buldu? Seste çıkarmadık. "
" Kör müsün be adam! Bu sarışının bacağında ki kana gelmişler. Onu burada bırakmamız lazım. " dediğimi duyan kadın yumruğunu sıkarak,
" Beni ölüme mi terkediyorsun! "
" Evet. Başka soru? "
" Nasıl bu kadar acımasız olabilirsin. Ucube kadın. O yaratıkların arasında ölmeyi hakediyorsun! " son sözleri bardağı taşıran son damla olmuştu. Yanına yaklaşarak eğildim ve bıçağı boğazına doğru tuttum. Poyraz adım attığı sırada gürleyerek, " Yaklaşma!" dedim. " Seni o yaratıklara bırakarak sana büyük bir iyilik yapıyorum. Şayet damarıma basarsan ölümün az önce siktiğimin beyninde kurduğunkinden daha acı verici olacak. Bence kapa çeneni! " dediklerim onu korkutmuş olmalıydı ki yutkunarak bana baktı.
" İşte böyle. " diyerek güldüm ve Poyraz ' a bakarak, " Madem onu yanımıza almak isteyen sensin. Onu kucağında taşıyan ve ondan sorumlu olan kişi de sen olacaksın. Fakat uyarıyorum. Başına bir şey gelirse umrumda olmazsınız. İkinizde! " son noktayı koyduktan sonra kendimden emin adımlarla yola devam ettim. Poyraz ise kızı sırtına alarak peşimden geldi. Kızın sırıtan suratını gördükçe kusasım geliyordu. Sanarım Poyraz ' ın sırtında olmak hoşuna gitmişti. İğrenç! Arkama doğru döndüğüm sırada öğürme sesi çıkardım. Sesi duyan Poyraz ne olduğunu anlamış gibi bana baktı ve yürümeye devam etti.
                         ***********
Bıktım! Yeter! Biri şu kızı sustursun! Deminden beridir Poyraz ' a sormadığı soru kalmamıştı. Sanki adamın CV ' sini çıkaracak hanımefendi. Poyraz da bu durumdan pek memnun olmamalı ki burnundan solumaya başlamıştı. Yok arkadaş ben daha dayanamıyorum.
" Poyraz peki babannenin soy ismi neydi? "
" Ne yapacaksın Poyraz ' ın babannesinin soy ismini! Kpss sınavında mı çıkacak. "
Gözlerini sinsice bana diken kadın,
" Sadece soruyorum. Biraz meraklıyımda. Senin için sorun olmaz değil mi canım? "
Vay! Artık uzak akraba ilişkisine de geçtik. Yakında nikah memurları da olurum. Bu adamı kıskandığımdan değil de bu tip kadınlardan nefret ettiğimden dolayı bu kadar sinirleniyordum. Bu adam ise bundan hoşlanmış olacaktı ki habire gülümsüyordu. En iyisi bunlar beni güvenli yere bıraksınlar sonrasından ne halt yiyorlarsa yiyebilirler.
3 saat sonra...
Hava kararmaya başlamıştı. Önümüzü görmek artık çok zor olmuştu. Nihayet arabanın olduğu yere yetişmiştik. Şansımıza burada çok fazla yaratık yoktu fakat arabanın sesinden peşimize takılacakları kesindi. Arabanın içine girmiş fakat çalıştırmamıştık. Sabah olmasını bekleyecektik. Çünkü bu karanlıkta önümüzü görmek pek kolay olmayacağından kaza yapabilirdik. Poyraz, sarı fahişeyi arka koltuğa oturtmuştu. Hanımefendinin bacağı sancılı olduğundan uzanarak yatması gerekiyordu. Aman ne hoş! Koltukta o taraf, bu tarafa döndüm derken gözüme gram uyku girmiyordu. İkisi de uyumuştu. Kapıyı açıp iskelenin oraya oturdum ve ayağımı buz gibi suya daldırdım. Derin bir nefes aldım. Karşıda ki harabe şehre baktığım sırada gözlerimden birer yaş akmıştı.
Çok fazla kayıp yaşanmıştı. Normalde kalabalığı ile tanınan İstanbul sokakları tenha ve sessizdi. Herkesin ruhu alınmış gibi ölüydü. Geriye sadece biz ve yürüyen cesetler kalmıştı. Aslında bizim bu virüse bulaşmamamız olmamız bizim canlı olduğumuzu göstermiyordu. Çünkü bizde ölen insanlar gibi ruhumuzu bırakmıştık. Bu virüs beni olduğundan da acımasızlaştırmıştı. Umursuz tavırlarım, Poyraz ' a acı çekmediğimi gösterse de içimde fırtınalar kopuyordu. Fakat hayatta kalmamın tek çaresi soğuk kanlı davranmaktı. Korkularımı gizleyip umursuz bir tavır takınmaktı. Ancak böyle hayatta kalabilirdim.
" Acı çekiyorsun biliyorum. "
Arkamdan gelen adım sesleri ile irkilerek baktığım sırada bana doğru gelen adamı gördüm. Yanıma oturdu ve aynı benim gibi ayaklarını suya soktu.
" Ne kadar umursamaz biri olarak görünsende en çok sen acı çekiyorsun." artık daha fazla dayanamayıp ağlamaya başladım... Başımı Poyraz ' ın omzuna koyarak ağlamaya başladım.
" Özledim... Özledim Poyraz... Üniversitede ki o makyajlı kızların erkekleri kesmesini bile özledim. Şuan diyorum ki saatlerce makyaj yapsınlar fakat yaşasınlar. Evimin camını kıran o şişko çocuğu da özledim... İsterse bütün pencerelerimi harabeye çevirsin fakat yaşasın... Onlar öldü Poyraz. Hepsi öldü... Biz öldük... " bu şehir öldü...


PANZEHİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin