3-Kayıp Kız

18 5 0
                                    

Elimde demir sopam ile dışarıdan bakıldığında çok cesurmuş gibi gözüksem de korku duygusu içimi kemiriyordu. Korku, telaş ve hüzün. Bunlar beni bitiren duygulardı. 

İyice ilerledim ve bir kutu yığınının arkasına sığındım. Etrafta o yaratıklardan yoktu. Tam etraf temiz diye çıkarken sırtıma atlayan yaratık yanlışlıkla çığlık atmama neden oldu. 

Kahretsin! 

Bu bir çocuktu. Küçük bacakları ile sırtıma dolanmış beni bir yerlerden ısırmaya çalışıyordu. 

 " Git başımdan yaratık çocuk! " dedim şikayet eder bir tavırla. En sonunda son çarenin bu olacağını düşünerek küçük yaratığın kollarından tutup ters çevirdim. Yere sert bir şekilde düştü. 

İçimden tam özür diliyordum ki birden çığlık atmaya başladı. Hızlı davranmalıydım yoksa birazdan geleceklerdi. 

Ancak bunun için çok geçti!

Çünkü hepsi koşarak yanıma geliyordu! Lanet olası boku yedim sanarım!

Tabana kuvvet koşmaya başladım. 

Arkana bakma! Arkana bakma! 

Fakat iç sesimi dinlemedim ve arkama baktım. Arkamdan resmen bir yaratık ordusu geliyordu. 

Çocuğunuz bu kadar değerliyse alın veledinizi!

Çıkışın gittiği yolda merdivenler olduğu için hızla basamakları ikişer üçer indim. En sonunda çıkış kapısını gördüğüm sırada rahat bir nefes aldığımı düşündüm. Ta ki çıkış yolundan gelen yaratıkları görene kadar. Ayaklarımı kaydırarak ters yöne koştum. 

Lanet olsun burası balkondu. 

Fakat tek çıkış burasıydı. Aşağıya bir saniyeliğine baktım ve atlayacak yer aradım ve tek atlanmaya müsait olan çöp torbalarını gördüm. 

İğrenç. 

Fakat yaratıklara karşı çöpü düşününce hiç duraksamadan aşağıya doğru atladım. 

Bacağım!

Üstüm başım harabe olmuş bir biçimde bacağımı umursamayarak koşmaya devam ettim. Arkadan benimle beraber atlayan yaratıklar vardı. 

Lanet olsun!

Koşmaktan göğsüm daralmış ve soluk soluğa kalmıştım. Ama yine de devam etmek zorundaydım. 

Gözlerime ileride kapısı açık olan bina göründü. 

Koşmaktan bitap olmuştum. Ne kadar riskli olsa da bu şuan en mantıklısıydı. 

Seri bir şekilde binanın içine girdim ve dış kapıyı kilitledim. 

Canavarlar kapıyı kırmaya çalışıyorlardı. Bir şeyler yapıp kapıyı sağlamlaştırmam lazımdı.

Etrafıma bakındım ve zinciri getirip sıkıca kapının kulpuna bağladım. Fakat bu yetmezdi. 

Gişedeki koltukları zorla sürükleyerek kapıya dayadım. Daha sonra masa ve birkaç sandalyeyi üstüne ve yanlarına koyarak destekledim. 

Nefesim kesilmiş ve gücüm tükenmişti.

Etraf boş gibi duruyordu. Şimdi kontrol etmem gerekiyordu. 

(-Poyraz-)

Dünya, içine hapsolduğumuz küçük dekorasyonlarla kaplı bir kar küresinden ibaretti benim için. Camdan yapılma parlak küre dünya, biz ise oradaki küçük süslerdik. Kar küreleri hep soğuktu. Aynı şekilde dünyada soğuktu, soğuk insanlarla doluydu. Herkes bu kürenin içinde kendi canını kurtarma amacıyla çırpınıyordu. Herkes kendi menfaatini düşünüyordu. Bu sayede dünyada güçlü ve zayıf adında iki zıt kavram oluşmuştu. Bu iki kavram ise türlü belalar getirmişti insanoğlunun başına. Savaşlar, kavgalar, kin, öfke ve salgın hastalık. Şimdi ise biri bu küreyi sallamıştı ve içindeki süslerin zarar görmesine neden olmuştu. Başımızda çözümünü bile bulamadığımız bir hastalık ile karşı karşıyaydık. Fakat ben bu salgının kurtarıcısı olabilirdim. 

PANZEHİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin