Yıldızlar... Ne kadar da parlaktı böyle.
Hepsi birbirinden eşsiz ve güzeldi. Sonra bir tanesi gökyüzünden kayarak elime düştü. Merhaba küçük yıldız... Küçük yıldıza hayretler içinde bakarken tepemden aşağıya bir sürü yıldız daha düşmeye başladı... Gözlerim, gökyüzünden düşen muhteşem yıldız yağmuruna takılı kaldı. Yıldızlar kayarken kulağa hoş gelen bir melodi çıkarıyorlardı. Hem gözlerim hemde kulaklarım bayram ediyordu... Birden bu melodilerin arasından farklı ve kulak çınlatan bir ses geldi. Bir dakika! Ben bu sesi bir yerlerden tanıyordum. Bu bir korna sesiydi! Evet. Fakat bu korna sesi çok yoğun geliyordu. Hani birisi kaza yaparken korna sesi durmaksızın çalardı ya. İşte bu seste ona benziyordu. Hatta giderek daha da fazlalaşıyordu. Belki de bir araba gerçekten kaza yapıyordur ha. Kim bilir kimin hayatı gözlerinin önünden kayıp gidiyordu. Kim bilir şuan o kişi ne düşünüyordu. Bunu düşünmek zor olmasa gerekti. Çünkü ölüm sizin vücudunuzu sardığı an tek düşündüğünüz şey boşluktu. Evet. Bir boşluk. Yer ve gökte olan her şey siliniyordu sizin için. O küçük hafıza belleğinize ne kaydettiyseniz hepsi yok olup gidiyordu. Geriye ise sadece bir boşluk kalıyordu... Sadece bir boşluk...
" Boşluk! Ölüm! Korna... " diye çığlık attığım sırada gördüklerim karşısında bedenim kaskatı kesildi. Poyraz uyurken kafası düşmüş ve kornaya basıyordu. Lanet olsun bu korna çok sesli çıkıyordu. Birazdan yaratıklar burada olurdu. Çabuk olmalıydım.
" Poyraz! Uyan! Kornaya basıyorsun serseri! Uyan dedim sana! " bağırışlarım onu uykusundan uyandırmıştı. Uyku mahmuru olan adam gözlerini kırpıştırarak bana doğru baktı.
" Sonunda! Poyraz hemen arabayı çalıştır! Kaybedecek vaktimiz yok! Birazdan bu yaratıklar burada olurlar. Hemen şu lanet gaza bas ve sür şunu. "
Nihayet herşeyi kafasında idrak eden adam gözlerini büyüttü. Tam arabayı çalıştıracaktı ki arabanın üstüne atlayan yaratık ile arkadaki sarışın fahişe çığlık attı. Bir sen eksiktin!
" Poyraz hemen arabayı sür! "
" Bana bak aptal kadın çığlık atmayı kes! Yoksa bütün ses tellerini keserim!" korkudan sesini çıkarmayan kadın bana kötü bakışlar atmaya başladı. İşte böyle adam ol!
Poyraz hiç vakit kaybetmeden arabayı çalıştırdı. Sürmeye başladığı sırada arkadan gelen bir yaratık arabaya saldırmaya başladı. Lanet olsun! Arabanın çatısını yumrukluyordu.
Yumruklanmaktan üzerinde çökme oluşan arabanın çatısı, daha fazla dayanamayacağa benziyordu. Poyraz bir küfür savurduğu sırada ona dönerek dudaklarımı araladım, " Bana silahı ver! "
" Çıldırdın mı sen ne yapacaksın silahla! "
" Sana ver dedim değil mi! "
" Ne yapacaksın o silahla! " diye tekrar edince kendimi tutamayıp bağırdım. " O lanet kemik yığınını geldiği cehenneme geri göndereceğim." dedikten sonra silahı aldığım gibi camı açtım. Poyraz beni durdurmaya çalıştığı sırada gözlerimle ona uyarıcı bakışlar atarak durdurdum ve camdan kendimi çıkartarak silahın namlusunu çatıyı yumruklamaya devam eden yaratığa tuttum. Beni fark etmiş olacak ki bana doğru dönüp üstüme atlayacağı sırada tetiği çekerek üç mermiyi alnına sıktım. Beyninden kanlar akan yaratık çatıdan aşağıya hızla yuvarlanarak düştü. Arkama döndüğüm sırada bir sürü canavarın peşimizden geldiğini görünce küfür savurdum. Silahın şarjöründe ki mermiler sınırlıydı ve ben iyi bir nişancı değildim. Hepsini tek bir atışta etkisiz hale getirecek kişi Poyrazdı. Evet. O adam çok iyi bir nişancıydı. Camdan arabanın içine girerek Poyraz ' a silahı uzattım ve,
" Beni iyi dinle. Aramızda ki en iyi nişancı sensin. Silahın şarjörü sınırlı bu yüzden onları tekte kafalarından vurman gerek. " bana bakarak söylendi. " İyi ama arabayı kim kullanacak? " diye sorduğu sırada güldüm ve kendimi işaret ettim. Kafasını itiraz manasında sallayan adam, " Sana güvenemiyorum. Sonuçta delinin tekisin. İyi araba kullandığını nereden bileceğim? "
" Sence başka bir seçeneğimiz var mı? Bay akıllı beyefendi. " burnundan derin bir nefes veren adam oflayarak elimde ki silahı alıp camdan dışarı çıktı. Vakit kaybetmeden şoför koltuğuna geçtim. Dürüst olmak gerekirse daha önce bir kaç kez araba kullanmıştım fakat iyi bir sürücü değildim. Neyse artık Allah ' a emanetiz.
Arkadan silah sesi ve yaratıkların inleme sesi geliyordu. Kulağıma maalesef ki bu seslerden başka bir ses daha geldi. Küçük fahişe hanım yine bir olay yaratacaktı.
" Bu deliye araba mı verilir. Öleceğiz hepimiz! Kalk şu şoför koltuğundan! "
Ya sabır! Artık dayanamıyorum şu kadına. " Biraz daha devam edersen küçük fahişe bu arabanın içinde ki tek ceset sen olacaksın! "
Ona fahişe demem hoşuma gitmemişti ki dişlerini sıkarak konuşmaya devam etti. " Sen bana ne dediğinin farkında mısın? "
Güldüm. " Neden inkar ediyorsun ki? Dün Poyraz ' ı görünce ağzı sulanan ve dudaklarını kıvırtan ben değildim. Senin gibilerin kokusunu yedi kilometre uzaklıktan alırım. Şimdi kes sesini! " dediğim sırada sinirden saçlarını yolarak, " Seni öldüreceğim!" diye hırladığı sırada dişlerimin arasından, " Elinden geleni ardına koyma! " dediklerim onu daha çok sinirlendirmişti. Fakat kendi köşesine çekilmeye karar vermişti ki sessizce oturmaya başlamıştı. Silah sesi bitmiş ve Poyraz arabanın içerisine girmişti.
" Hadi yerine geç. " diye söyledikten sonra yerime oturacaktım ki camdan içeriye atlayan yaratık frene basmama neden olmuştu. Yaratık Poyraz ' a saldırmaya başladığı sırada tekmeyi yaratığın suratına geçirdim. Nefes nefese kalan adam bana minnetle bakarak, " Teşekkür ederim. Hadi yer değiştirelim. " Maalesef ki bu olamayacaktı çünkü arkadan yaratıklar geliyordu. Vakit kaybetmeden frene son güçle bastığım sırada Poyraz sıkıca tutunarak, " Ne yapıyorsun! "
" Hayatımızı kurtarıyorum. "
" İyi ama kaza yaptıracaksın bize! "
" O zaman beraber ölürüz. " dediklerim kızı korkutmuş olacaktı ki çığlık atarak, " Poyraz! Şunu durdur! Öleceğiz burada! " hiç birini dinlemeden sürmeye devam ettim.
Bekle! Ben böyle iyi sürebiliyor muydum? Vay be! Önümüzde virajlı bir yol vardı. Bu ne kadar da dezavantaj gibi gözükse de, bunu avantaja çevirebilirdik. Direksiyonu sağa doğru kırdığım sırada yaratıklar kendini durduramamıştı. Hepsi dengesini kaybederek, dağdan aşağıya doğru düşmüştü. Son anda frene basarak arabayı durdurmuştum. Fakat kötü bir şekilde çarpmıştık...
*****************
Gözlerimi açtığım sırada burnumdan gelen kana baktım. Yaşıyor muydum?
Ellerimi hareket ettirmeye çalıştığım sırada kolumda ki acı ile dişlerimi sıktım. Her yerim yara bere içindeydi.
Kolumu haraket ettirmeye çalıştığımda çok acıyordu. Umarım kırılmamıştır. Kafamı direksiyondan çekemeye çalıştım ama kafamı sert vurmuş olmalıyım ki sızlıyordu. Ah lanet olsun! Kendimi toparlayarak yanımda ki Poyraz ' a baktım. Hala baygın olan adamın suratında ve kollarında kesikler vardı. Acı içinde yutkunarak,
" Poyraz... Lütfen yaşıyor olasın... Lütfen... ". Tam o sırada parmağımla nabzına baktım. Yaşıyordu! Şükürler olsun ki o yaşıyordu! Sonra arkamda ki kıza baktım. O da baygındı. Onları kurtarmam için önce buradan çıkmam lazımdı. Kendimi zorlayarak önce emniyet kemerini çıkardım. Sıkışmış olsa da bunu becerdim. Ardından bedenimi daha rahat hareket ettirebilme kabiliyetine eriştiğim için kapıyı açmaya çalıştım. Lakin açılmıyordu. Umudumu kapıdan kesip pencereye yönelttim ve pencereye sert tekmeler atmaya başladım. Canım çok yanıyordu fakat buna dayanabilirdim. Küçük bir çatlak bile yoktu lanet olsun! Sonra birden gözlerim Poyraz ' ın elinde ki silahı buldu. Evet! Bu işe yarayabilirdi. Dişlerimi acıdan seğirterek elimi, silaha doğru uzattım ve aldım. Sert bir şekilde silahın arka tarafını cama vurmaya başladım. Sonunda açmayı başarmıştım. Dikkatli bir şekilde dışarı çıktım. Derin bir nefes aldım ve aksıyarak Poyraz ' ın kapısına doğru yönelmeye başladım. Bacağım çok acıyordu. Lanet olsun! Acı çekmekten nefret ediyordum. Tamam çektirmekten hoşlanıyordum ama çekmekten değil... Tam kapıyı açacaktım ki enseme dayandırılan soğuk silah namlusu ile durdum.
" Seni öldüreceğim demiştim! " diye soğuk bir ses geldi. Güldüm.
" Beni öldüremezsin. " daha çok kahkaha attım arkamdakinin inadına.
" Kendinden çok eminsin. " dediği sırada kahkaha patlatarak,
" Elinde tuttuğun silah boş. " Tam da tahmin ettiğim gibi! Silahı ensemden çekip kontrol ettiği sırada, karın boşluğuna tekmeyi geçirdim. Acı içinde kan kusan kadın elindeki silahı düşürünce hiç vakit kaybetmeden silahı aldım ve namlusunu ona doğru tuttum.
" Sana söylemiştim. Senin gibi bir aptal beni öldüremez. Bak fahişe! Ben asla öbür kadınlara benzemem! Canımı yakmaya çalışan kişinin canını ALIRIM!"
Gözlerinden yaş gelen kadın yalvarmaya başladı. İşte en sevdiğim an... Bir insanın bedenini ölüm kapladığı an benim keyif aldığım andı... Titreyen bedeni herşeyi ifade ediyordu.
" O zaman sana biraz daha yaşama şansı vericem." dediğim sırada gözleri mutlulukla dolmuştu. Lakin bu onun için daha kötü bir ölümdü... Çünkü ben birine yaşama şansı veriyorsam onun canını acı çektirerek alırım demektir...
Belimdeki bıçağı çıkararak ona eğildim ve kulağına duyacağı son sözleri fısıldadım. " Bana ihanet etmek kendini ipini boynuna dolaman demektir. Şimdi ipi sarkıtmanın sırası bende... Elvada. "
Ardından bıçağı karnına bastırdım. Acı içinde çığlık atan kadını görmezden gelerek ikinci bıçağı belimden çıkarıp göğüs kafesinin ortasına sapladım. Sonra tekrar çıkarıp tekrar batırdım. Sonra tekrar... Her tarafı kanla kaplanan kadın böyle daha cazibeli gözüküyordu.
Kahkaha atarak gözlerinde acı yaşları akıtan kadına son kez baktım. Ardından silahın namlusunu ağzına tutup tetiği çektim... Yer tam sevdiğim gibi kanla dolmuştu... Kan kokusu burun damarlarımda doluştukça kendi içimde bayram ediyordum. İşte ben buydum. İnsanların acı çekmesinden keyif alan bir katil...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PANZEHİR
Ciencia Ficción"Beni bulaştırdığınız oyunun kurucusu siz olabilirsiniz. Ancak bu oyunu yöneten kişi sadece benim." "Herkesin sonunu getiren bir salgındı bu. Ve yine her zamanki gibi kötü insanlar cezalandırılmıyordu. Doğanın "güçlü, güçsüzü yer" kanunu yine devam...