Öğrendiğim gerçeklerin ağırlığını vücudum taşıyamayınca dizlerimin üzerine çöktüğüm için yara olan dizlerimin acısını bastırmak için dişlerimi sıkıyordum. Tuzlu göz yaşlarım dudaklarımın ortasında bulunan çukurda toplanırken dilime acı ve tuzlu karışımı bir tat veriyordu.
Başım yarım saattir durmaksızın kolumdan akan kanın yüzünden dönmeye başlamış, halsizleştirmişi beni. Gözlerim bir bir yaşlar akıtmaya devam ederken koşma sesleri ile duraksadım. Keskin bakışlarımı adım seslerine doğru yönelttiğimde gelen kişi kalbime bir ok daha saplanmasına neden olmuştu.Gelen kişi Poyraz idi.
Gözlerimi sıkıca kısarak güçlü görünmeye çalıştım. Ona bir şey belli etmemeye çalışmam gerekti. Evet. Aradığı kızın benim olduğumu bilmemeliydi. İkimizin de öldürmek için aradığı kızın ben olduğumu bilmemeliydi. Eğer bilirse beni öldürür müydü? Aramızda geçen dostluk bağlarını kesip beni teşkilata teslim eder miydi? Hayır! Bunun olmasına izin veremezdim. Böyle bir şey olmayacaktı. Hem... Otu bulmuştuk. Yani bana ihtiyaçları yoktu. Normal bir şekilde hayatıma devam etmeme izin verebilirlerdi değil mi.
Karşımda soluk soluğa durarak avuç içini göğsüne bastırdı. Siyah, hafif çekik gözlerini en az gözleri kadar siyah olan gökyüzüne doğru doğrulttu. Nefesini yukarı doğru bırakarak bana doğru dikti gözlerini. Tahmin edersiniz ki dikkatini çeken ilk şey kolumdan akan kan oldu. Gözlerini irice açarak,
" Manyak kadın! Yine ne işler açtın başına?! Dur hemen yaranı temizleyip saralım. "
Hiç birşey söylemeden yüzünü süzdüm gözlerimle. Mimiklerine kadar ulaşan endişeyi gördüm yüzünde. Benim için endişeleniyor muydu? Bana zarar gelmesini istemiyor muydu? Bunun için korkuyor muydu?**************
Kafamda ki sorular bitmiş ve Poyraz yarayı çoktan sarmıştı. Önce beni sonra kendini bir kayanın üzerine oturtmuş beraber yıldızları izliyorduk.
Gözlerimi ona doğru kaydırdığım sırada onun gözlerinin çoktan bana baktığını gördüm. Baktığımı görünce kaçırmak yerine daha büyük bir arzu ile bakmaya devam etti. Sanki yıllardır göremediği, ondan alı konulmuş birini tekrardan bulmuş ve ona doyasıya bakmak ister gibi bakıyordu gözleri." Beni çok korkuttun. " dedi en sonunda gözlerini benden ayırıp yere indirirken. Dudaklarımı araladığımın
saniyesinde geri kapattım. Onunla konuşmaktan çekiniyordum. Ona birşey demek istiyordum lakin zihnim ve iradem buna izin vermiyordu. Beynimin içinde tekrarlanan kelimeler ondan kaç diye bağırıyorlardı. Sanki o da aynı durumdaydı. O da bana birşey demek istiyor fakat bedeni onu durduruyordu." Neden susuyorsun kehrib- " sözünü söylerken araya girdim ve zihnimdeki bir soruyu dilimden dışarıya boşalttım.
" Poyraz. O kıza ihtiyacımız var mı? "
" Hangi kıza? " diye sordu anlamamış gözlerle." Kayıp kıza. Hani şu aradığın varya. "
" Haa. Ona artık ihtiyacımız yok. Nede olsa artık ihtiyacımız olan otu bulduk.
Neden sordun ki şimdi sen onu? "Bu beni rahatlattı mı bilmem. Ama içimde hala ateşi harlayan bir şeyler vardı. Kendimi güvende hissetmiyordum. Hala kalbimi sıkıştıran ve vücudumu lime lime eden bir şeyler vardı.
Adlandıramadığım şeyler.
Poyraz endişe dolu siyah gözlerini bana dikti. Bakışları benim huzursuz olduğumu anlamış gibiydi. Parmaklarını yavaş yavaş sırtıma koydu.
" Neyin var? " dedi bir solukla.
" Düşünceliyim Poyraz. "
" Hadi onu bana anlat. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PANZEHİR
Science Fiction"Beni bulaştırdığınız oyunun kurucusu siz olabilirsiniz. Ancak bu oyunu yöneten kişi sadece benim." "Herkesin sonunu getiren bir salgındı bu. Ve yine her zamanki gibi kötü insanlar cezalandırılmıyordu. Doğanın "güçlü, güçsüzü yer" kanunu yine devam...