Yazarak Döndüm

190 16 7
                                    

Elimde kağıtlarla tereddütlü bir şekilde öğretmenler odasının kapısında bekliyordum. Acaba bir uzman gözüyle birine okutsam mı,okutamasam mı diye kara kara düşünüyordum. Okutsam ya beğenmezse,okutmazsam aynı hataları hep yaparım kaygısıyla kıvranıyordum. İçimden eğer bu tenefüs boyunca edebiyat öğretmenimle karşılaşmazsam okutmayacağım diye kendi kendime söz verdim. Gelsin mi gelmesin mi diye bir dilekte dahi bulunamıyordum. Durduğum yerde sağa sola sallanırken bir ses "Öykü kimi bekliyorsun?" dedi şen şakrak bir sesle. İlk dönem Ali hocayla aramız çok iyiydi. Ben kabuğuma sarılınca beni en çok çıkarmaya çalışanlardan biri olmuştu. Ali hoca kırk beş yaşlarında,elinden kitabı düşmeyen, öğrencilerini yazmak ve okumak konusunda hep cesaretlendiren olması gerektiği gibi bir öğretmendi."Aslında sizi bekliyorum hocam ama işiniz varsa sonra da gelebilirim." dedim. "Hayırdır Öykü seni uzun zamandır böyle heyecanlı görmüyorduk." dedi memnun bir tavırla. Mahçupça gözlerimi elimdeki kağıtlara indirdim ve "Ben bir şeyler yazdım dün,yarışma için. Çok iyi olmadılar ama, okur musunuz?" diye gözlerine baktım. "Tabi ama şu an çok gürültülü ve beş dakikada okuduğumun eleştirisi sana pek faydalı olmaz.Öğle arası gel bakalım bir istersen." diyince kafamı salladım,iyi dersler dileyip sınıfa çıktım.
Kızlara ufaktan bahsetmiştim olan bitenden. Onlar da okuyalım gibisinden bir şeyler söylemişti. Ama onlardan tekrar bir teklif gelmeyince okuyun gibisinden bir şeyler daha fazla söyleyemezdim. Neyse zaten...
°°°°°
Öğle arası yemeğimi yedikten sonra kafamı öğretmenler odasının kapısından uzatıp Ali hocayı aradım. Tahmin ettiğim gibi siyah deri koltuklardan birine oturmuş Tutunamayanlar'ı okuyordu. Bir süre bekledim acaba beni görür mü diye ama öylesine dalmış ki kitabına kafasını bile kaldırmadı hiç. Dayanamayıp "Ali hocam!" diye seslendim. Beni görünce kitabını kapatıp dolabının içine koydu. Dışarıya çıktık. Tahta banklardan birine oturduğumuzda hikayemi uzatmadan önce "Tutunamayanlar nasıl bir kitap? Hep dikkatimi çekmiştir ama hiç okuma fırsatı bulamadım." diye merakla sordum."Güçlü ve ağır bir kitap.Benim üçüncü okuyuşum ve sanki hiç okumamışım gibi. Öneririm belki seni çok yoracak ama eminim bir şeyler katacaktır sana. Şimdi ver bakalım hikayeni neler yapmışsın on yedi yıldır." demesiyle kağıtları uzattım. Doğru kararı verdiğime de emin oldum böylelikle. Çünkü "On yedi yıldır neler yaptığım" neler yazdığımdan anlaşılırdı. Çünkü yazmak direniş eylemidir. Çünkü yazmak suskunluğa vurulmuş bir darbedir. Ve son olarak yazmak istesen de istemesen de tüm ruhunun kağıda akışıdır.
Üşüyordum ve heyecanlıydım. Ali hoca arada bir çayından yudum almak şartıyla da olsa gözlerini kağıtlardan ayırıyordu. Bense ellerimi çay bardağıma sarmış pür dikkat Ali hocanın suratını inceliyordum. Ve "aile hassasiyeti" konusunda doğru düşündüğümü fark ediyordum. Çünkü artık son sayfaları okuyordu. Sonunda bitirip kağıtları masaya koyunca boğazını temizleyip konuşmaya başladı:
-Öykü,aslında gayet iyi bir hikaye olmuş. Olay örgüsü,değindiğin noktalar,bir kuvvet yazıldığı belli oluyor. Yani demek istediğim hikayenin duygusu yoğun özellikle Duru'nun anlatım noktaları gayet güzel ama üslubun sıkıntılı biraz. Bunu yeni başlamış olmana veriyorum. Bunu daha sonra bir daha oku, sen çok kitap okuduğun için aynı kanıya varacaksın benimle. Hatta mutluyken oku mümkünse. Ama yine de gönder bu hikayeyi. Başarı veya başarısızlık... Denemedim demezsin. Denedim ve olmadı ama olacak dersin en fazla.
Dedikten sonra gülümsedi.
-Çok teşekkür ederim vaktinizi ayırdığınız için.
-Artık döndün mü aramıza Öykü?
-Yazarak döndüm...
°°°°°
Annemi arayıp çıkışta postaneye gidip hikayemi göndereceğimi söyleyince sesinden taşan bir mutlulukla tamam dedi. Gün boyunca kızlardan hikayeni okuyalım gibisinden bir cümle bekledim hep ama öyle bir cümle gelmedi ne yazık ki. Neyse. Gerekli belgeleri halledip zarfı görevliye verirken tuhaf bir heyecan kapladı benliğimi. Keşke Çınar da buralarda olsaydı da birlikte gönderebilseydik bu hikayeyi. Keşke onun da okuyuşunu heyecanla izleyebilseydim diye hüzünlendim. Sonra bir neyse daha sıraladım ve zarfı görevliye uzatıp kuş yemi alabileceğim bir dükkana girdim. Parka yakındım ve Çınar'ı hissetmek istiyordum. Birinin bana Rüya demesini istiyordum. Ben de Çınar oradaymış gibi yapıp o bankta oturur kuş evine bakardım hiç değilse.
Tahmin ettiğim gibi boştu bank. Birazcık oturup Çınar'ın videosunu izledim. Sonra saatin geç olmaya başladığını fark edip yemi koyup gitmeye karar verdim. Bankın üzerine çıkıp ağaca yetişmeye çalıştım ama lanet olsun kısa boya! Ağaca tırmansam mı dedim sonra etek var deyip sinir oldum. Bugün bu yem oraya konulmalı diye koşullandım. Koyulmazsa olmaz diye düşünüyordum. Kara kara düşünürken aklıma Derin geldi. Arasam mı aramasam mı diye düşünürken sonra arayıverdim. Birkaç çalışta açınca "Alo Öykü? Neredesin sen bir aydır! Kaç tane mesaj attım dönmedin." diye merak ve öfke karışımı sordu. "Derin müsait misin?Buraya gelebilir misin?" diye net bir şekilde sordum. "Evet. Neredesin?" deyince bulunduğum yeri söyleyip beklemeye başladım.
Yarım saat sonra gelince önce bana sarıldı. Sanki kardeşim gibiydi. Sorgulamasına fırsat bırakmadan:
-Uzun boyun zararları Derin bey.Şu yemi şuraya koyar mısın ben yetişemiyorum diye mızmızlandım.
Beni baştan aşağı süzdü ve elini kafamın üzerine getirip hafif hafif vurdu. Saç karıştırma işleri olmuyor ben de toplu saç sonuçta.
-Özlemişim seni Kurbağa.
-Bay sırıtan öküz şunu şuraya koyduktan sonra benimle uğraşsanız daha mantıklı olacak sanırım diye söylendim.
İlk günkü gibi kafasını geriye atıp kahkaha attı.Hiç değişmedigini fark ettim. Hala aynı sırıtan öküzdü ve ben sadece yalnızlığımda değişmiştim. Ben hala kurbağaydım onun yanında.
Derin bankın oradan yemi alıp kuş evine doldurmak için ağaca tırmanınca "Burada bir şey var Öykü!" diye seslendi. "Kurbağadır, kurbağa." diye güldüm. "Dalga geçme, kağıtmış atıyorum aşağı tut,yemi koyup ineceğim." Kağıt? Çınar? Lütfen öyle olsun! Reklam veya broşür çıkmasın. Çınar'dan bir not olsun. İki tane kağıt vardı. Birinin üzerinde 2 ay  öncenin tarihi vardı. Diğeriyse Rüya diye başlıyordu. İlkinde:
"Sayın bu notu bulan kişi,
Bu kuşları beslemeyi iş edininiz. Dünyayı kuşlar kurtaracak!"

Diğerindeyse:
"Rüya,
Seni çok bekledim. Son dakikaya kadar ama neden gelmediğini bilmiyorum. Umarım çok kötü bir şey yoktur. Aksi halde sen de Çınar'dan sıkılmışsın demektir. Neyse. Rüya gibi büyülü bir on beş gündü. Yine olsa yine yaşamak isterim. Seni sevdim ben de senin gibi... Eğer bir şekilde beni yeniden görmek istersen bir gün buraya yeniden geleceğimi umarak burada sıkışıp kalma. Öylesine başarılı ol ki işinde sana çok kolay ulaşabileyim. Eğer sen olmazsan ben olacağım. İkimizde kader bizi birleşirsin diye çabalayalım ama olmazsan olmaz...
Kendine iyi bak. Ben yokum diye karalar bağlama mutlu ol. Seni seviyorum."

Bir süre şok olmuş gibi kaldım. Sonra yazmakla en iyi işi yaptığıma kanaat ettim. İşte ona böyle ulaşabilirdim. Gözlerimden birkaç damla yaş düştü. Derin karşımda durmuş bana saşkınca bakıyordu gözlerimi ona çevirdiğimi görünce:
-Hadi ama kızım bu ne sulu gözlülük diyerek güldürmeyi denedi.
Yine olan biten her şeyi anlattım Derin'e. Karanlıkta parlayan yıldız Derin benim için. En son da:
-Seninle ağladığım ilk gün ölümümüm göz yaşlarıydı şimdiyse dirilişimin. Yaşayacağım artık Derin amacım için mutlu olacağım. Bu yolda her şey gurur verecek bana...
°°°°°
Umarım beğenirsiniz yorum ve eleştirilerinizi bekliyorum yanımda olan,okuyan herkese teşekkürler :-)

BelkiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin