Boğuk sesler...
Tenimi silip geçen soğuk rüzgar...
Neredeydim?
Gözlerimi açamıyordum.Açtıysam bile karanlıktan başka birşey görmüyordum.
Yavaş yavaş önce sesler,sonra bilincim yerine gelmeye başlamıştı.
Gözlerim açıktı ancak bir kumaşla bağlamış olacaklar ki hiçbirşey göremiyorum.
Ellerimde keza öyleydi."Kimse var mı!?"
Çaresizce bağırmaktan başka birşey gelmiyordu elimden.
Etrafımdan gülme sesleri geliyordu.bizimkilerin şaka yapıyor olması için dua ediyordum.
Siyah uzun saçlarım terden alnıma yapışmıştı.
Bir el tişörtümün ensesinden tutup diz çöker pozisyona geçirdi."Çok garip değil mi?"
"Yüzü pürüssüz"
"Alnında zümrütü de yok"
Çevremden birsürü farklı ses geliyordu.
Sonunda birisi göz bandımı çözmüştü.
Gözlerim ışığa birsüre alışmaya çalıştı.
Etrafımdaki insanlar netleşti.
Çirkin yüzlü,alınlarının ortasında birer tane herbiri farklı renkte zümrütler olan insanlar vardı.Neredeydim ben?
Alışık olduğum dünyada olmadığıma emindim.
Gri kasfetli bir hava ve tam önümde eski ama büyük bir şato vardı.Renkli neredeyse hiçbir şey yoktu.heryer siyah beyaz ve iç karartıcıydı.
Şatonun içinde değildim biraz uzağındaki çimenlik bir alanda diz çökmüş ve çevremde çember oluşturmuş insanların arasındaydım.Neredeydim lan ben!?
Etraftaki sesler benim gözlerimin açılmasıyla kesildi.
Ne kadar inkâr etmek istesem de korkuyordum.her zerrem tir tir titriyordu.
Önümde bağlı olan ellerime baktım.
Kestiğim derin yara kapanmıştı.sanki hiç kesmemişim gibi duruyordu."Neredeyim ben? Siz kimsiniz"
Sonunda konuşabilmiştim.
Çevremdeki topluluğun arasındaki küçük çocuklar korkup annelerinin arkasına saklandılar.
Anneleri sinirle bana bakıp çocuklarını daha da kendilerine çektiler."Asıl sen kimsin yabancı!? "
"Nasıl geldin buraya söyle!"
Her kafadan farklı bir soru çıkıyordu.
"Kral geliyor!"
Bi anda sesler kesildi ve herkes olduğu yerde diz çöktü.
Kral mı?
Kalabalığın arasından uzun sarı saçlı, diğerlerine benzemeyen,bordo oldukça uzun pelerinli,kafasında kararmaya yüztutmuş bir taç olan "kral" belirdi.
Dilim tutulmuştu.bu kadar çirkin varlık arasında parlayan bir mücevherdi adeta.
Dünyanın en güzel insanını utandıracak kadar güzeldi.
Ayağa kalkmaya çalıştım ancak tepemde elinde demirden bir mızrakla duran adam ayağıyla sırtımdan ittirdi.Şuan kralın ayaklarına kapanır vaziyetteydim.
Başımı kaldırıp yüzüne baktım.
"Dik dur"
Sert ve bir o kadar kararlı sesiyle hemen dikleştim.
Yüzüme bir iki saniye sadece baktı.
Sanki birşey söylemek istiyormuşta söyleyemiyormuş gibiydi..
Sanki ilk karşılaşmamız değilmiş gibi..
Sonunda dudaklarını aralayıp gözlerini bir an olsun benden ayırmadan;
"Götürün şunu"
Dedi.
Bu kadar mıydı?
İki adam kollarımdan tutup beni şatoya doğru götürmeye başladılar.
Şato buram buram ceset kokuyordu.
İçerisi bomboştu ve yer yer duvarlarda yosunlar vardı.
Beni bir mahzene atmışlardı.
Ellerimi çözüp demir parmaklıklı kapıyı üstüme kitlediler.
"Uslu dursan iyi edersin.kral seninle konuşmaya gelecek"
Giden gardiyanın arkasından bakıp yere çöktüm.
Rüya olsun nolur...
Rüya olsun nolur...
Kralım yalarım
Bölümler kısa kısa farkındayım ama aklıma geleni anında yazdığım için böyle oluyor.
Yorum ve vote💗🥹
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cruel | Hyunin ✓
FanfictionJeongin arkadaşlarıyla oynamaması gereken bir oyun oynar ve kendini bambaşka bir dünyada, o dünyanın kralına aşık olurken bulur...