-12-

154 49 100
                                    

jeongin boynundaki bıçakla diz çöktü öylece...

Dizlerim titreye titreye kalktım ayağa. Elimi uzattım "dur" der gibi. Jeongin gözlerindeki yaşlarla bana bakıyordu. içim yanıyordu korkudan hıçkırıklarını tuttuğunu gördükçe.

"Hyunji-"

Bıçağı boynuna daha sert bastırınca jeongin susmuştu. Gülümseyip jeonginin saçlarından tutup kafasını geri çekti.

"Hyunjin senin insan arkadaşını nerde bulduğuma inanabiliyor musun!? Babanın yıkılan şatosunda buldum!"

Jeonginin boynunu biraz daha kaldırıp bıçağı yanağına doğru çıkardı. Bıçağın tersiyle yaşlarla dolu yanağını okşadı. Dişlerimi sıkıp ellerimi yumruk yaptım.

"Heykelin arkasına saklanmış ağlıyordu! Çok acınası geldi gözüme. Bende buraya getireyim dedim"

Bıçak tekrar jeonginin boynunu bulunca başımı iki yana salladım ağlayarak.

"Yapma"

Etraftan gülme sesleri yükselirken bıçağı tek hamlede jeonginin yanağına götürüp derin bir çizik attı. Jeongin acıyla ağlamasını şiddetlendirirken kendimi tutamayıp ona doğru yürümeye başladım. İki adam kollarıma girip beni diz çöktürdü. Kurtulmaya çalışıyordum ama fayda etmiyordu. Sevdiğim adamın yüzünden akan kanlar boynunu buldu. Gözyaşları karıştı kanına. Sonra tekrar bıçağı dayadı boynuna.

"Ani hareketler yapma hyunjin! Bak sevgilin için iyi olmuyor"

Hıçkırıklarımın arasında konuşamazken kollarımı kurtarmaya çalıştım.

"Ne istiyorsun!? Güç mü!? Ordu mu!? Ne istersen veririm bırak onu"

Gülümseyip başını iki yana salladı.

"Şuan ikisi de sende yok değil mi hyunjin? Bana hiçbirşey veremezsin."

"Ne istiyorsun o zaman!? bırak o bıçağı nolur"

"Adalet istiyorum hyunjin! Bunu da kendim sağlayacağım. Önce sana bir ceza vereceğim ardından da sevgilini bu dünyadan sileceğim"

Jeongin'in bir yanağı kandan gözükmezken ağlaya ağlaya gözlerime bakıyordu. Elimden birşey gelmiyordu sadece acizce ağlıyordum.
Chang-min yanındaki adamına bir işaret yapınca demir kafesin içindeki hydra'yı getirmişlerdi. Ölüydü.

"Hydra"

Hıçkırıklarımın arasında ona doğru gitmeye çalıştım. Bırakmıyorlardı kollarımı. Tek dostumun ölüsünün yanına gitmeme bile izin vermiyorlardı. Kırmızıya boyanmış bembeyaz derisine baktım. Bir sürü ok vardı vücudunda. Gözlerini oymuşlardı.

"Hyunjin keşke şuan kendine benim gözümden bakabilsen. Çok acınası"

"Hydra'yı aldın zaten! Jeongini bırak nolur. Bırak sevgilimi nolur"

Başını iki yana sallayıp bıçağı tam gırtlağının olduğu yere hizzaladı.

"Sevdiğine elveda de hyunjin. Bir kez daha"

Jeongin gülümsemeye çalıştı ağlarken.

"Özür dilerim hyunjin. Olanların hepsi benim suçum. Bunu hak ettim ben. Seni çok seviyorum. Ölecek kadar çok. Hoşçakal"

Boynunu parçalayan bıçakla kafası geriye düştü kopmadan. Çığlıklarımın arasında kollarımı kurtardım adamlardan. Jeonginin yanına koşup bedenini kucakladım hıçkıra hıçkıra.

"Jeongin gitme nolur. Nolur sende gitme bırakma beni"

Her yerim sevdiğim adamın kırmızısına boyanırken alnımı göğsüne yasladım.

"Beni bırakma"

Canım çok yanıyordu sanki etimden et kopartıyorlardı. Göğe doğru kaldırdım başımı. Bağırdım dindirebilirmişim gibi içimdeki yangını. Sonra ellerimdeki bedeni altın rengine döndü yavaş yavaş. Toz halinde havaya karıştı bedeni. Bomboş kaldı ellerim..




*Jeonginden*

"Uyanıyor sanki"

Gözlerimi araladım yavaş yavaş. Changbin gülümseyerek yüzümün tam dibinde tutuyordu başını.

"Good morniiing!"

Yattağım yerden ağrıyan belimle kalkmaya çalıştım. Minho'nun yardımıyla yatagımda oturup sırtımı yatak başlığına yasladım.

"Noldu bana?"

Jisung önüme gelen saçlarımı geri atıp konuştu.

"Sen banyoda uzun durunca bakmaya geldik. bayılmışsın öylece yatıyordun. Sonra buraya yatırdık seni."

"Çok mu korktun lan? Bayılacak kadar çok korkmuş amk"

Elimi ağrıyan başıma götürdüm. Hiç birşey anlayamıyordum. Bunlar rüya mıydı? Rüya olamazdı her şeyi hissetmiştim ve hatırlıyordum.

"Ne zamandır baygınım ben?"

Changbin bileğindeki saate baktı.

" Tam 45 dakikadır."

Nasıl olabilirdi? Ben o dünyada bir aydan fazladır yaşıyordum. Burada ise sadece 45 dakika geçmişti. Etrafımda baktım. Delirmişim gibi ayağa kalktım hızla. Pencerenin önüne gidip havaya baktım. Hâlâ geceydi. Ellerimi başımın arasına aldım. Büyük bir boşluktaymışım gibi hissediyordum. Ait olduğum yerde değilmişim gibi.

"Ben ölmüştüm"

Jisung kahkaha atarken minho kaşlarını çakıp bana baktı.

"Ben vedalaştım hyunjinle"

Yere bakıp kendi kendime konuşurken duvarın dibine çöktüm.

"Hyunjin kim jeongin? İyi misin sen"

Minho yanıma gelip elini omzuma koydu.

"Sen rüya falan gördün herhalde. Gel su içelim olur mu?"

Hiçbirşey duymuyordum sanki. Ellerimi boynuma götürdüm.

"Ben ölmüştüm"

Gözlerimden yaşlar dökülmeye başladı. Ben ölmüştüm orada. Hyunjinin ağlayan gözlerinde görmüştüm kendimi. Ölmüştüm ben.
Yavaş yavaş ayağa kalkıp banyoya ilerlerim. Arkamdan birşeyler diyorlardı ancak anlayamıyordum. Banyonun ışığını açıp aynadan kendime baktım. Kanlı boynuma baktım. Yanağımdaki çiziğe götürdüm elimi. Ellerim kanla kaplıydı yüzüm, boynum.. ellerimi yıkamaya çalıştım. Çıkmıyordu. Kanla kaplı ellerimi her yıkamaya çalıştığımda daha da kanla kaplanıyordu sanki. Ellerimi saçlarıma götürüp tekrar baktım kendime. Boynumdan akan kanlar banyonun zeminine düşüyordu damla damla. Sonra bi anda kıpkırmızı oldu etrafım. Heryer kan olmuştu. Bir çığlık koptu ağzımdan. Yere çöküp kanayan boynumu kapattım ellerimle. Banyonun kapısı hızla açılınca changbin yanıma gelip boynumdaki ellerimi tuttu.

"Jeongin noldu!?"

Ellerimi boynumdan çektim ağlayarak.

"Baksana! Öldüm ben!"

Kaşlarını çatıp kapıda bana korkuyla bakan jisung ve minhoya baktı.

"Ne ölmesi jeongin? Birşey yok boynunda"

...

Bir bölümün daha sonu.

Yorum vote 💗

Cruel | Hyunin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin