Yattığım yerden yanımdaki pencereye bakıyordum öylece. Yağmurluydu hava. Eskiden çok severdim yağmuru şimdi ise sadece kasvetli geliyordu. Çok garip hissediyordum. Ölü bi insanın nasıl duyguları olabilirdi ona da anlam veremiyordum. Piknikten sonra eve dönmüştük. Minho beni yalnız bırakmak istemediğini söyledi ancak yalnızlık iyi geliyordu bana.
Hyunjinin eski sevgilisi jeahyun'a onu nasıl tekrar bulabileceğimi sormuştum gitmeden önce. Geçit kapısı açıldığında orada birbirimizi görecekmişiz tekrar. Nedenini bilmiyordum ama korkuyordum. O adamda garip birşeyler vardı. Bana karşı iyi hisler beslemediğini hissediyordum. Kullanıyordu bence beni. Geçitten geçebilmek için bir yemdim belkide?
Aklıma gelen şeyle ayağa kalktım. Aynaların birer pencere olduğunu söylemişti değil mi? Benim evimde ise doğru düzgün ayna yoktu hepsi kırıktı. Üzerimi değiştirdim hızla. Bir ayna almalıydım kendime. Hyunjin'i çok özlemiştim ne yapıyor ediyor merak ediyordum. Evden dışarı attım kendimi. Şemsiye almamıştım yanıma. Islanmak iyi gelirdi belki.
Evden çıktığım gibi ordan oraya koşturan insanlar, şemsiyesi olmadığı için ceketiyle, kitabıyla başını yağmurdan korumaya çalışan insanları görmüştüm. Aralarında deli gibi kalıyordum ben.
Kısa kollu tişörtüyle yağmurun altında insanlara bakan ölü bir deli.
Yürümeye başladım yavaş yavaş. Yakınlarda herşeyin satıldığı küçük bir dükkan vardı. Oraya gitmekti hedefim. Yerdeki su birikintilerine giriyordu pantolunumun ucu. Beyaz tişörtümü ıslatıyordu amansızca yağan yağmur. Ben ise böyle küçük şeylerle içimde biryerlerde yaşayan jeongini hissediyordum. Hafif bir gülümseme oluştu suratımda. Hızlı hızlı koşan insanlar arada omzuma çarpıyorlardı.
Dükkana girip kapının dibinde oturup gazetesini okuyan adama baktım. Başını kaldırıp bana baktı. Ardından kaşlarını çattı. Olduğum yerde durdum korkuyla. Boğazımdaki kesiği mi görüyordu yoksa derken gülümsedi.
"Hoşgeldiniz"
Adama kısaca gülümseyip küçük dükkanın derinlerine doğru gittim. Aynaların olduğu yeri bulunca bakmaya başladım. Sepete ne kadar çok ayna alabilirsem doldurdum. Yağmurdan ötürü dükkana sığınmış birkaç insan garip garip bakıyorlardı bana. "Bu kadar çok aynayı ne yapacak acaba" diye konuştuklarını duyuyordum kendi aralarında. Birkaç tane daha aynayı sepete koyup kasaya gittim.
"Oğlum aynacı dükkanı mı açacaksın?"
Başımı iki yana salladım.
"E bu kadar çok aynayla ne işin olur ki senin?"
Adam bir yandan aynaları poşete koyarken bi yandan garip garip bakıyordu haklı olarak. Aklıma bahane gelmeyince boğazımı temizleyip gergince konuştum.
"Aynacı dükkanı açacağım"
Adam bana "deli herhalde" der gibi bir bakış atınca utançla başımı eğdim. Bir yandan çok mutluydum hyunjini görecektim belki de? Adam poşete koyunca bana uzattı. Parasını ödevip tekrar sokağa attım kendimi. Yolda aheste aheste gidiyordum yine. Kafamda çok soru vardı. Hyunjin'i görecektim evet ama ya hiç birşey yolunda değilse o dünyada? Ya kendime bakmaya dayanamayıp tekrar sinir krizi atağı geçirirsem diye düşünürken bir ses geldi yanımdan.
Yüzünde maske ile şapka olan bir adam, elinde tuttuğu köpeğinin tasmasıyla ilerliyordu yavaş yavaş. Başını yerden kaldırmayan adam etrafına gergince bakarken gözleri benimle buluştu. Adımları dururken başını şaşkınlıkla kaldırıp bana baktı. Kalbinin üzerinde bir ok vardı. Köpeğine baktım. Tasmasında Hera yazıyordu ve onun da bedeninde birsürü ok vardı. Elimdeki poşetin yerle buluştuğunu bile farketmemiştim o an.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cruel | Hyunin ✓
FanfictionJeongin arkadaşlarıyla oynamaması gereken bir oyun oynar ve kendini bambaşka bir dünyada, o dünyanın kralına aşık olurken bulur...