Vakit yetmiyor hiç bir şey için.
Elimde bir adet Erik Levi var; Mozart ve Naziler.
O kadar dolu ve o kadar çok referans var ki... İçinde ayrıca yazı olabilecek yüzlerce konu, 35 senelik profesyonel müzik hayatıma rağmen duymadığım bambaşka tarihi olaylar... Gerçekten konstantre olunup okunması gereken, akademik bir kaynak kitap. Az sayfası kaldı. Bu yaz sonuna kadar bitirip hakkında detaylı bir rapor yayınlayacağım burada.
Ancak sadece Levi amca ile kalmıyor.
Mesela John Dewey; Deneyim Olarak Sanat da var...
Yirmi üçüncü sayfasına kadar geldim... Not almaktan okumaya fırsatım kalmıyor. Erik Levi'nin kitabının aksine, Dewey amca sanat konusunda pek çok felsefik tartışmaya yol açacak cümleler kurmuş. Kitaba ait tüm yapışkan notlarım soru işaretleriyle dolu.
Fakat elimdeki bu iki ağır kitap beni durdurmadı... Hayır...
Penguen kitabevinin, bulunduğum bölgedeki şubesinde yapılan indirim, daha evvel isimlerini duyduğum ama hiç okumadığım kitaplarına denk geldiğim üç yazarın kitabını daha aldırdı bana...
F. Scott Fitzgeral, Caz Çağı Öyküleri; Mihail Bulgakov, Beyaz Muhafız ve Italo Svevo, İyi Yürekli Yaşlı Adam ile Güzel Kızın Öyküsü.
Bu son üç kitap şu aralar Penguen Kitabevinde indirimde bildiğim kadarıyla. En azından ben öyle almıştım.
Ve bunlar dışında tekrar okumak istediklerim, elime yeni geçmiş araştırma makaleleri ya da yazmak istediklerimi saymıyorum bile...
Yirmi dört saatin yetmediği benzersiz bir dönemdeyim... Umarım yakında bu kitapların hepsini teker teker burada anlatacağım...
Fakat ondan evvel söylemek istediğim bir kaç şey var.
Pek çok gencin, kitap okumayı sadece roman okumak algıladığı bir dönemdeyiz. Okudukları romanların pek çoğu da popüler kültür...
(Dur dur... Heyecanlanma... Ayağına sıkan yazar yapıyorum şimdi bak :D )
Üstelik bu romanların büyük çoğunluğu aynı konuya sahip, kadın erkek ilişkisi işleyen, belki içine aksiyon, belki korku, belki gizem serpiştirilmiş romanlar. Türleri ne olursa olsun, hikâyedeki matematik asla değişmiyor.
Fakat isimler, mekânlar ya da türler değişince okura bir şekilde yetiyor. Kendini bambaşka bir dünyada sanıyor.
Ha arada klasik okuyan (okuduğunu sanan) bir kesim de yok değil. Ancak sadece okumak adına, çevirmenini, basım evini araştırmadan pat pat alınıyor bu kitaplar. Bunlar öyle kitaplar ki, sadeleştirme adına yazarın ekolünün yitip gittiği kitaplar çoğunlukla.
Bu yüzden bir kaç tavsiyem var acizane...
Kitap, sadece popüler roman demek değildir. İlgi alanlarınıza göre araştırma kitapları mevcut. Üstelik herkes okuyabilsin diye sadeleştirilmiş dille yazılmış bu kitaplar; yani akademik anlatım yok, profesyonellere için değil...
Kitap isimleri biraz korkutucu oluyor evet... Fakat mutlaka açıklamalarını okuyun derim. İşin açıkçası elimde böyle bir kaç kitap var. Hâlâ satıştalar mı kontrol ettikten sonra bir liste yaparım isterseniz.
Klasikler için de mümkün mertebe sahafları seçin derim ya da kitap kalınlığını göz önünde bulundurun. Çeviriler yeni mi eski mi ona dikkat edin. Bazen eski bir baskının tekrar basımı da yapılabiliyor o sebeple tüm yeni baskılar sadeleştirilmiştir demek doğru olmaz.
Peki sadeleştirilmiş dilin bize ne zararı var?
Kelimelerin güzelliğini kaybetmemiz bir yana, kelimelerin anlamalarını da kaybediyoruz; kullanımlarının değişmesine sebep oluyoruz. Bazı tamlamalar ya da ata sözleri, duyuma bağlı yazımlara dönüyor.
Demem o ki; kitap ufkunuzu sınırlamayın. Gördüğüm pek çok genç denizde yüzdüğünü sanıyor kendini kitap raflarına bıraktıklarında; oysa bir okyanusun sığ sularında kalıyorlar o kadar...
Sevgiyle kalın...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gerçek Masallar - Blog
Non-FictionBurası iyice sakinleşmiş. Evet tekrar kurgu yayınlamayacağım bir süre Watty'de ama bence hazır ortalık sakinleşmişken başka bir proje yapalım. Burada olmadığım sürece bazı yazılarımı yayınladığım bir blog açmıştım. Günlük olaylar, akademik yazılar...