Evdeki Meşguliyetler 1

34 10 2
                                    

Bugün ki konumuz meşguliyetlerim...

Tabii ki her insanın birtakım meşguliyetleri vardır. Ancak benimkiler kadar tatlı olduklarını sanmıyorum.

Buyurunuz efendim; başlıyoruz...

Bundan seneler seneler evvel, henüz oğlum konuşmaya başlamamışken ve konuşmak için hiç de niyeti yokken, danıştığımız bir doktor bize dedi ki; "Eve kedi ya da köpek alın. Mutlaka faydası olacaktır."

Ben de eşim beyefendiye; "Ben Adana'dayken kedi baktım, sonra İlkay'ın da (İlkay oda arkadaşım olur) kedisi vardı. Tövbe eve kedi sokmam!"

Böylece aradık, taradık, araştırdık. Bakımı nasıl olur öğrendik vs... Çakıl hanımı aldık.


Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Yukarıda gördüğünüz bu prenses aslında çok mutluydu... Takımdan Ayrı Düz Koşu izliyoruz diye mutsuz değil. Bir evin bir prensesiyken bir gece yarısı başlayan miyaklamayla paylaşımcı olmayı ve daha da beteri ablalık yapması gerektiğini öğrenmesi bir oldu!

Fakat o miyaklamadan önce Çakıl'ın bebekliğini anlatmak isterim biraz.

Öncelikle kesinlikle peluş oyuncaklara benziyordu. Devrim'le sürekli koşturuyorlardı. İkisini birden bahçeye atıp, kahkahalarının keyfini sürmek harikaydı. Tabii arada Çakıl otların arasında kaybolmasın diye beklemek gerekiyordu.

Çakıl'la birlikte, Devrim'in sokakta kucak istemem muhabbeti bitti. Çünkü anaokuluna yürüyerek gidiyorduk, giderken Çakıl da gelsin istiyordu ama Çakıl yürüyemeyecek kadar ufaktı. İkisini de kucağıma alamayacağım için Çakıl öncelikli oluyordu ve oğlum buna hiç itiraz etmiyordu.

Çakıl büyüdükçe roller değişti.

Özellikle eşim yanımda yokken bizim Golden kendini Pitbull sanıyordu. Sokağın başında karaltı görse, kadın mı erkek mi – gündüz gözüyle – ben seçemeden hemen sırtı kabarmaya başlıyor, havlaması gürlemeyle karışıp mahalleyi dolduruyordu.

Kendimi, Çakıl'la dışarı çıktığımızda inanılmaz güvende hissediyordum. Fakat son dört beş senedir bunu yapamıyoruz.

Neden mi? Çünkü sokaklarımız köpek sürüleri tarafından istila edildi ve Çakıl artık, kucağa alınıp saklanabilecek kadar bebek değil... 25 kiloluk bir prenses... Neyse, aşağıda tekrar yazacağım ancak bu başka bir yazı konusu olacak...

Şimdi gelelim Çakıl'ın bu mükemmel prenses yaşantısı nasıl tarumar olmaya başladı.

Aslında her şey çok güzel gidiyordu fakat Ginger Bey, hayatımıza girmek üzereydi...

Aslında her şey çok güzel gidiyordu fakat Ginger Bey, hayatımıza girmek üzereydi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Online derslerin sene başından başladığı vakitlerdi. Kış zamanı. Havalar kar yağmamış; deli gibi yağmur yağıyor. Hele bizim burada azıcık fırtınalı da olur.

Bir öğlen başladı miyak miyak... 'Annesi vardır ya' diyorum kendi kendime. Gece sabaha kadar miyavladı. Susmadı. Sonra sabah miyavlama kesildi. Dedim kesin annesi geldi. Tam kafam rahatladı, oğlan derste Mine Craft ya da Roblox açmasın diye tepesinde oturuyorum. Dersin de artık son dakikaları. Yine başladı! Bu sefer daha canhıraş. O zaman etrafımızda çok apartmanda yok. Direkt evin içinde duyuluyor sesi... Allah'ım nasıl vicdan azabı.

Kocama döndüm; "Ben buna bi' bakayım, annesi falan yoksa alıp geleyim, hemen birilerine sahiplendiririz."

Vicdanlı adam. Tamam dedi... O da toplantıda bu arada, yoksa benden önce çıkacak.

Buradaki hata, birilerine verebileceğini düşünmek. Sanki herkes işi gücü bırakmış kedi evlat edinecek de bizi bekliyor!

Gittim yan arsada, yağmurun altında aradım dakikalarca. En sonunda, arsanın kenarına park etmiş arabaların lastik ve motor arasında buldum. Bin bir maymunlukla çıkarttım. Göğsüme koydum. Nasıl minnak, gözler hala rengini bulamamış, yeni doğan mavisi...

Eve getirdim ama üstünde o kadar kum vardı ki... Çamurda yatmış herhalde tüm gece diye düşündüm... Rengi de çok güzel bir kahverengiydi.

Bu böyle olmaz dedik; yıkayalım. Çamurlu kum evi rezil edecek; o değil, bebe de rahatsız olacak.

Soktuk, banyonun lavabosuna, başladık yıkamaya...

Önce kanıyor sandım...

Meğerse killi toprağın kırmızısıymış. Ama ne yıkama... Kaç su... üstünden hafif kahverengi su akmaya başlayana kadar devam ettik. Sonra bir baktık bebe meğerse kahverengi değil, uskumru sarmanmış.

Ama Allah'ı var süper bir yavruydu. Üstelik yavruyken hiç huysuzluğu da yoktu. Tüm kışı – ki aldıktan bir hafta sonra on gün süren kar yağışı oldu – sürekli çenemle boynum arasına, onu sardığım pamuktan şalın içine sıkışmış şekilde uyuyarak geçirdi. Ben, bu yakınlıktan ufunetler basarak kaçtığımda bilgisayarın önüne, klavye ve ekran arasına yatıyordu. Onun dışında uyanık kaldığı birkaç saatte de Çakıl'a ızdırap oluyordu.

Hatta Çakıl'ın, birkaç kere Ginder'ı arka ayağıyla geriye savurduğunu görmüşlüğüm var... Fakat Çakıl'ı annesi mi sandı nedir, hırlamasına gırlamasına aldırmadan Çakıl'ın yatağında onunla birlikte uyduğu anlar da az olmadı.

İşte garibim Çakıl da paylaşmayı böylece öğrenmek zorunda kaldı.

Henüz, sokak köpeklerinden oluşan sürülerin mahallemizi istila etmediği vakitlerdi o vakitler; bu sebeple Çakıl'ı yürüyüşe çıkarabiliyorduk sürekli ve Ginger'ı da bu yürüyüşlere ortak etmeye çalışıyorduk. Ancak sokaktan çok korkuyordu o sebeple sadece bahçede kalmaya verdik Ginger'la çıktığımızda.

Evdeki diğer meşguliyetlere sonraki yazılarla devam edeceğim. Ancak yazmadan duramayacağım bir konu var ki, onu ayrı bir yazı olarak atmak belki de daha mantıklı olacak...

Sokak Köpekleri Severler!

Ben şu evdekilerle ilgili yazımı bitireyim sıra size gelecek. Evinde can dostu olmayana sallamak kolay! Bakalım bana ne kadar sallayacaksınız yazımdan sonra!

Yarın, Evdeki Meşguliyetler 2 ile görüşmek üzere...  

Gerçek Masallar - BlogHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin