Chapter 11

186 20 4
                                        

Jack Gilinsky

Buraya geleli birkaç gün olmuştu ama Melisa'nın götürdüğü sıradan bir cafe dışında bir yere gitmemiştim. Burasının çok da güzel bir yer olmadığını söylemişti ama buna ben karar verebilirdim.

Sabahları uyandıktan sonra kalkmayıp beş on dakika hep bir şeyler düşünürdüm. Maalesef ki bu sabah yine fazlasıyla erken kalkmıştım. Bundan nefret ediyordum ama elimde değildi. Eskisi gibi öğlen vakitlerine kadar uyuduğum zamanları özlemiştim. Tuvalete gitmek için yataktan kalktım. Geldiğimde tekrar uyumayı planlıyordum. Odanın kapısını yavaşça açtım, çünkü ben hariç herkes uyuyordu. Melisa'nın odasının önünden geçerken onun da uyanık olduğunu gördüm. Yatağında yıkılmış bir durumda oturuyordu. Sabah sabah bu kadar kötü ne olabilirdi? Şu an üzgün bir kızla uğraşmak en son istediğim şeylerden biri olurdu. Başka bir zaman olsa bunu görmezlikten gelebilirdim ama Melisa benim için değerliydi. İçeri girip onunla daha rahat bir şekilde konuşabilmek için kapısını kilitledim. Yanına oturduğumda, "Hey.. Neyin var?" diye sakince sordum. Aslında böyle durumlarda kızlarla nasıl konuşulur bilmiyordum ama deneyecektim.

O eski erkek arkadaşının ona yaptıklarını anlatınca içimden küfürler etmeye başladım. Bir tanesini de sesli söyledim. Eğer o çocuk Amerika'da yaşasaydı onu çoktan benzetmiştim ama buradayken dilimi bilmeyen biriyle bu çok zordu. Başka şeyler düşünmeye çalıştım ama olmuyordu. Melisa'nın ağladığını farkettiğimde ise hemen onu kendime yaklaştırdım. Onun bu kadar üzülmesi benim de modumu kötüye itmişti. Gözyaşlarını bedenimde hissettiğimde ise ne yapacağımı bilemedim. Sabah erken kalkmak zorunda mıydım? Elimi saçına götürdüm. "Hey, lütfen ağlama." Daha sonra ellerimle gözyaşlarını sildim. Kısa bir şakalaşmadan sonra bana dışarı çıkmayı teklif ettiğinde kabul ettim.

Melisa

Kendimi gülmekten alıkoyamıyordum. Yanaklarım acımaya başlamıştı. "Hadi ama kendine gel." dedi Jack. "O kadar da komik değildi."

Kendimi durdurup arabayı kullanan Jack'e baktım. "Evet, komikti." Arabayı onun kullanmasına sinir oluyordum. Yaşım tutmadığı için ehliyet alamıyordum ve gideceğimiz her yer için yol tarif etmiştim. Bu çok can sıkıcıydı. Kaldırımda yürüyen bir teyzenin giydiği seksenler tarzındaki kıyafeti dikkatimi çekti. Genel olarak doksanların tarzını, müziğini daha çok seviyordum ama çoğu insan bunu ayıramıyordu.

"Doğru yoldayız değil mi?"

Dalmıştım. Çevreyi inceledim; burasının neresi olduğunu bilmiyordum. Keşke Jack arabayı sürmek yerine durdursaydı. Gerçekten burası neresiydi? "Hayır ama sürmeye devam et mutlaka tanıdığım bir yere çıkarız." Saat üç sıraları gezmeye başlamıştık ve şimdi saate baktığımda sekizi çeyrek geçiyordu. Hava neredeyse kararmıştı.

Jack, "Pekala." diyerek arabayı yeniden çalıştırdı. Gözümü yola diktim. O da etrafına dikkat kesilerek yavaşça sürüyordu. Sanki buraları biliyordu. Bir müzik dükkanının önünden geçtik. Çok eski bir yer gibi duruyordu. Daha önce burayı nasıl farkedememiştim? Bir süre sonra yeniden arabayı durdurdu. "Kaybolduk değil mi?" Teslim olurcasına başımı salladım. "Yaşadığın şehrin her karışını bilemezsin." dedi. Kızmamasına sevinmiştim ama bu içinde olduğumuz durumu düzeltmiyordu.

"Zaten bana sormadan yoluna devam eden sensin."

Neden böyle bir şey dediğimi bilmiyordum. Jack bana sinirle döndü. "Suçlu olan benim yani? Sen sesini çıkarmayınca doğru yolda olduğumuzu düşünmüştüm." En az bu sabahki Rüzgar kadar sinirlendirmiştim onu. "Az önceki lafımı geri alıyorum. İnsan yaşadığı yeri bilmez mi!"

Kollarımı birleştirdim."Tek tek her yeri dolaşıp haritasını çıkarmadığım için üzgünüm beyefendi."

Jack sinirli bir şekilde gülerek kafasını oynattı. "Öyle olmalısın hanımefendi."

Right Where You AreHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin