Rüzgar kafasını benim olduğum tarafa çevirdiğinde göz göze geldik. Mavi gözleri anında beni bulmuştu. Karşımda bir erkek olduğunu farkettiğinde ise gözlerindeki alevleri hissedebiliyordum. Anlayamadığım bir anda yanımıza geldi. "Bu kim?"
Sesini duymak bile canımı acıtmıştı. Beraber o kadar çok güzel vakit geçirdik ki bazen bu ondan nefret etmemi engelliyordu. Yüzüne bakmak bile istemiyordum. Jack kafasını kaldırıp bize baktığında bir şey söylemedi. Ama Rüzgar'dan daha ilk saniyede nefret etmişe benziyordu. Kafasını tekrar bana çevirdi; "Melisa?"
"Bir de yabancı. Sen ne halt yi..."
Jack'ten müsade isteyerek Rüzgar'ın lafını bitirmesine izin vermeden kolundan tutup kapıya doğru yürümeye başladım. Biraz daha orada kalsaydık kötü şeyler olurdu şüphesiz.
Cafe'nin dışına çıktığımızda Rüzgar'ı karşıma aldım. "Sen ne yaptığını sanıyorsun?" diye bağırdım.
Sırıttı. "Bunu soran sen misin?"
Kabalığı öfkemi arttırdı. "Ne demek istiyorsun? Sana en çok ihtiyacım olduğu zamanlardan birinde beni yüzüstü bıraktın. Bana karışamazsın!"
Rüzgar bana ifadesiz bir şekilde bakmaya başladı. "Seni çok özlüyorum. O zamanlar yalnız kalmaya ihtiyacım vardı, bunu anlayamazsın."
"Neyini anlayamam? Rüzgar lütfen git burdan artık."
"Hayır tekrar onun yanına gitmeni istemiyorum." Fazlasıyla sinirlenmişti. Ayrılmamıza rağmen hala böyle davrandığına inanamıyordum. Ona itaat edeceğimi mi düşünüyordu?
"Misafirimi burada bırakıp gidemem, o senin gibilerinin yapacağı şey. Hem senin dediklerini asla yapmayacağımı sen de biliyorsun. Bu konuşma canımı sıkmaya başladı lütfen başka bir yere git." Rüzgar'ın Jack'i erkek arkadaşım olduğunu düşünmemesi için misafirin üstüne basa basa söylemiştim. Kapıyı açıp tekrar cafeye girdim.
Rüzgar şaşırtıcı bir şekilde arkamdan gelmemişti. Buna fazlasıyla memnun olmuştum. Masadan çantamı aldım. "Hadi gidelim artık buradan." Jack onayladığında hesabı ödeyip çıktık. Akşam üzeri olduğu için dışarıda hava esiyordu. Kollarımı birleştirleştirdim. Jack bunu farketmemişti bile. Ama üzerinden ceket çıkartıp vermesini beklemiyordum. O da kısa kollu bir tişört giymişti.
"O çocuk Rüzgar'dı değil mi?"
Kaşlarımı kaldırarak ona baktım. "Bunu nasıl anladın?"
"Tam bir pisliğin teki gibi duruyor. Onu orada benzetmemem için hiçbir neden yoktu."
Bana korumacı davranması çok hoşuma gitmişti. Ama ona düz bir surat ifadesiyle baktım. "Hayır, karışmaman en iyisi oldu. Hem zaten kendim halledebiliyorum gördüğün gibi."
Jack omuz silkti. "Yine de sen bir kızsın."
Erkeklerin böyle davranmalarından nefret ediyordum. Kızlar hiçbir zaman hafife alınmamalıydı. Kadın haklarını her zaman savunurdum. Bu nedenle, sen feminist misin gibi sorularla karşılaşıyordum. Ama kadın haklarını savunmak için ille de feminist olmak gerekmez. İnsan olmak gerekir. "Katniss Everdeen de bir kız. Veya Beatrice Prior da."
Jack gülmeye başladı. "İnternetteki capslerden alıntı yapmayacak kadar zeki bir kız olduğunu düşünüyordum."
"Kapa çeneni." dedim ve daha hızlı adımlarla yürümeye başladım. Az önce dediği şey fazla kabaydı ama çok fazla alındığım söylenemezdi.
Jack koşarak bana ulaştı. "Sadece bir şakaydı. Amma da alıngansın." dedi ve kolunu boynuma doladı.
Çatık kaşlarla ona baktım. "Sen de zeki ol ve daha yaratıcı şakalar yap." dedim. Boynuma doladığı kolunu elimle attım. "Buralarda böyle dolaşırsak sevgili damgası yeriz. Hareketlerine dikkat etmen gerek."