Chapter 8

552 37 6
                                    

Jack'e doğru döndüm. Kendimi savunmam gerekiyordu ama lanet olsun ki aklıma yeterince iyi bir şey gelmedi. Hala kızgın bir şekilde bana bakıyordu.

''Bunu yaptığına inanamıyorum.'' dedi sonunda ve beklemediğim bir şekilde elimde duran albümü alıp duvara fırlattı.

Ürktüm. Gözlerimi hızlıca kıpıştırdım. ''Neden bu kadar kaba bir tepki verdiğini anlamıyorum. Evet albümünü karıştırmamam gerekirdi, farkındayım ama birazdan gidecek ve lanet olası bir daha gelmeyecek olan bir misafirine daha kibar bir dille kızabilirsin.'' Kelimeler ardı ardına gelmişti. Ne dediğim hakkında ufak bir fikrim yoktu.

''Misafirsin diye her eşyamı karıştırabilirsin öyle değil mi?'' Dediklerim onu normale döndürmediğine göre saçmalamıştım.

''Öyle bir şey demedim!'' diye bağırdım. Bu saçmalığa daha fazla katlanmamak için odadan hızlı adımlarla dışarı çıktım. Jack'le böyle veda edecektik demek ki. Odama gittim. Artık bana ait hiçbir şey yoktu. Düzenlediğim yatağa oturup az önce olanları düşünmeye başladım.

Jack hemen kapıda belirdi. Yanıma oturdu ve bana baktı. ''İnanmıyorum Melisa. Ben... Sana böyle davranmak istememiştim.'' derken beni kendisine çekti ve sarıldı. Hiç tepki vermedim. ''O albüm eski kız arkadaşım Leigh ve benim hatıralarımı içeriyor.'' Sanki anlamamıştım. ''Leigh onu ayrılığımızdan kısa süre önce bana hediye etmişti. Senin haricinde kimse daha önce görmediği için bu kadar kızdım. Senin gibi birine bağırmak en son isteyeceğim şey bile olmaz.''

Yüzünü inceledim. Bundan zevk alıyordum açıkçası. ''Bu kadar değerliyse ortalık yerde bırakmamanı öneririm.'' dedim yüz ifademi bozmadan. Ayağa kalktım. ''Gitme vakti geldi.''

Ellerini birbirine sürterek ayağa kalktı. ''Evet. Hadi bakalım.'' diyerek eliyle bana yol gösterdi. Yürümeye başladım. Evdeki herkesle vedalaştıktan sonra babam, ben, David ve Jack havaalanına gitmek üzere arabaya bindik.

Hava ilk geldiğim günkü gibiydi. Burada bulunduğum zaman boyunca havada pek bir değişiklik olmamıştı. Omaha'yı hep gri havasıyla anımsayacaktım. Havaalanına geldiğimizde uçağa binmeden önce David bana sımsıkı sarıldı. Ben de ona aynı şekilde karşılık verdim. Onlar babamla vedalaşırken Jack de benim yanıma geldi.

''Seninle tanıştığım için kendimi şanslı hissediyorum.'' dedi ciddi bir ifadesiyle.

Gülümsedim. Evdeki özrü benim için kesinlikle yeterli değildi. Jack bunu anlamış olacak ki birkaç defa özür dilemeye başladı. Artık bunu uzatmanın bir manası yoktu. ''Bu olayı unutsak? Beni bunaltmaya başladı.''

Jack kafası karışmış gibi ''Hangi olay?'' diye sorduğunda güldüm.

''Seni özleyeceğim Jack.'' dedim ve boynuna sarıldım. Belimden sımsıkı sarıldı. Ayrıldığımızda babamları bizi izlerken gördüm. Omuz silktim ve Jack'e baktım. ''Artık uçağa binsem iyi olur.'' diyerek yanından ayrıldım. Yerime oturduktan bir dakika sonra babam da yanıma geldi. Listemden bir film seçip izlemeye başladım. Eve gitme zamanı gelmişti.

***

Gözlerim yavaş yavaş açıldığında gördüğüme inanamadım. Hemen ayağa kalktım ve ellerimle gözlerimi ovaladım. Karşımda cidden bir Picasso tablosu vardı. Evet, odamdaydım. Rüya görüyor olabilirdim ama umursamayıp yastığıma sımsıkı sarıldım. Neden böyle yaptığımı bilmiyordum. Yine de daha iyi hissetmiştim.

Annemi görmek için ayağıma yatağımın ucunda duran terlikleri giyip odadan çıktım. Hava aydınlıktı, zaman kavramını tamamıyla yitirmiştim. Dublex evimizde odam üst katta olduğu için aşağıya inip her yeri aradım ancak annem ve babam yoktu. Hastanede olmalılar diye düşündüm. Karnımın gurultusuyla elimi karnıma götürdüm. Gilinsky'lerde kahvaltı bile yapmadan yola çıkmıştık. Bunun farkına şimdi varıyordum. Mutfağa doğru ilerlerken salondaki ev telefonu çaldı.

Right Where You AreHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin