Jack yanımıza doğru geldi. Kolundan çekmeye çalıştım. "Lütfen git ben hallederim."
Çok sinirli görünüyordu. "Hayır. Sürekli rahatsız edilmenden ben bıktım." dedi ve Rüzgar'ın neredeyse üzerine atladı. Nasıl uyanmıştı bilmiyorum. Telefonunun sesiyle olması ihtimaldi. Umut çoktan tabanları yağlamıştı. Pek korkak biri değildi ama Jack bu. Rüzgar'dan sonra ona sıra geleceğini düşünmüştü. Jack, Rüzgar'a çok sert bir şekilde vurmuştu ama Rüzgar en az onun kadar kuvvetliydi. İlişkimiz sürdüğü zaman ona sürpriz yapıp arkasından yaklaşarak ona sarılacaktım ama kolunun altına girdiğim sırada farkında olmadan dirseğiyle kafamın üstene vurmuştu. Ben bir hafta boyunca başımın acısını çekerken o da her beraber olduğumuzda başımı öpüyordu. Bu psikolojik olarak büyük ölçüde acımı dindiriyordum.
Şoku henüz atlatamadan aralarına girdim. Rüzgar beni yana doğru itince sendeledim ve düştüm. Beni hemen farkedip yanıma geldi. "Melisa, çok üzgünüm." Yüzü çok kötü görünüyordu. Hangi ara Jack ona o kadar çok vurmuştu? "Düşmüş olmam umrumda bile değil. Sen benim yerime Umut'a inandın." Ayağa kalktığımda o da kalktı.
Ağzımı birkaç bir şey daha söylemek için açtım ama Rüzgar beni durdurdu. "Sana son bir kez sarılmak istiyorum." Dediğini idrak etmeye çalıştım. Artık beni rahatsız etmeyecekti. Gelen gözyaşlarımı geriye göndermek için büyük bir çaba harcadım ve başarılı oldum. Rüzgar'a başımı salladığımda kollarımı belime bağlayarak sımsıkı sarıldı. Aramızdaki boy farkından nefret ediyordum. Beni ayağa kaldırmadan sarılması zor olmuştu. Yüzünü omzuma koyduğunda beyaz tişörtüm kanlanmıştı. "Git artık." dediğimde benden ayrılıp yavaş adımlarla gitti. Her şey bir anda oldu. Rüzgar, Jack'ten mi korkmuştu? Sanmıyorum. O kimseden korkmaz.
Jack'in olduğu tarafa döndüğümde elini yüzünde tutuyordu. Sağ kaşının üstü ve yanağının morarmış olduğunu gördüğümde hemen yanına gittim ve kolunun altına girdim. "Bunu yaptığına inanamıyorum. Hadi eve gidelim."
Mutfağa geldiğimizde Jack'e sandalyeye oturmasını söyledim. Buzdolabından buz torbasını alıp suratına yapıştırdım. Jack inledi. "Yavaş ol."
"Babana ne diyeceğim? 'Oğlun benim halledebileceğim işte eski sevgilimi benden korumaya çalıştığı için bu hale geldi' mi? Boş yere yüzün gitti."
Buz torbasını kaldırıp kaşının üzerine koydum. "Biraz sakin ol. Babam buna bir şey demez, geçen sene en az beş kavgaya katıldım ve her seferinde yüzüm bundan çok daha kötü olmuştu."
Yüzünün benim için böyle olduğunu farkedince gülümsememi engelleyemedim. "Teşekkür ederim ama yine de... gerek yoktu."
"Rüzgar'la neden barıştın? O pislikle tekrar nasıl birlikte olacaksın?"
Tükürüğümün boğazına kaçmasıyla öksürmeye başladım. Jack bir şey yapmak yerine sadece gülüyordu. Zaten sırtıma falan vurmasını beklemiyordum. "Bu imkansız. Sarılmamızı soruyorsan veda gibi bir şeydi."
Jack torbayı elimden alıp kendisi tutmaya başladı. Ona birkaç saniye baktım. Yüzündeki iki morluk abarttığım gibi büyük değildi. Ama onun için çok endişelenmiştim.
Ertesi sabah kahvaltı masasında Jack'le göz göze geldim. Bana gülümseyince ben de ona karşılık verdim. Ailem ve David Jack'in yüzü için söylediğimiz yalana pek inanmasalarda zorlamamayı tercih etmişlerdi. "Söylesene Jack gitmeni gerektiren şey nedir?" diye sordu babam. Ne gitmesi? Evine geri mi dönüyordu yani? Onunla tekrar göz göze geldik ama bu sefer soğuk bakışlarımla karşılaştı. Gözümü hemen ondan ayırıp masadan kalktım ve hızlıca odama gittim. Merdivenden gelen ayak seslerini duyduğumda onun geldiğini hissedebiliryordum. "Melisa?" dedi.
"Bu kadar sıkıcıysam niye yüze söylemek yerine başkalarına gideceğini söylüyorsun? Daha geleli ne kadar oldu?" Ben yazın planını şimdiden yaparken hepsi suya düşmüştü.
"Hayır dinle, okuldan çağırıyorlar bir sorun varmış, diplomamı bile alabilirlermiş." Elleriyle omuzlarımın yanından tuttu. Onu daha sakin bir şekilde dinlemeye başladım. "Burada olduğum için mutluyum, senden ayrılmak istemiyorum. Benimle gelmeye ne dersin?"
"Ne dediğinin farkında mısın? Tek başıma gitmeme izin vermeleri imkansız."
Kollarını aşağıya indirdi. "Tek başına değilsin. Gelmen için elimden gelen her şeyi yapacağım." Cevap verecek bir şey bulamayınca sustum.
***
Jack'in odasının kapısını çaldım. Ne zaman gideceğini merak ediyordum. Uyuduğunu tahmin ediyordum ama kapıyı üstsüz bir şekilde kendisi açtı. "Günaydın Prenses."
"Bana öyle deme." diyerek içeri girdim. Bana sürekli farklı bir şekilde hitap etmesi benim için sıradan bir şey değildi. Odanın halinden eşyalarını topladığı belliydi.
"Ama babamın demesine bir şey demiyorsun."
"Sadece o ve babam diyebilir." dedim. "Ne zaman gidiyorsun?" diye sordum eşyalarını göstererek. Bu çok sinir bozucu bir andı gitmesini istemiyordum.
"Yarın." dedi. İlerleyek burada hiç giymediği kırmızı flannelını katlamaya başladı. Dudağını büzüp bana baktı. "Sen niye hazırlanmıyorsun?"Gözlerimi kocaman açtım. Bunu demesinin sadece bir anlamı vardı. "Nasıl ikna ettin?" Özellikle annem için şaşırmıştım. Jack'i sevmiyordu bile.
"Ailen çok iyi insanlar." dedi ve güldü. Gözlerimi devirdim.
***
"Hadi Melisa! Geç kaldık." Hızlıca odamı kontrol ettim, önemli bir şey kalmasını istemiyordum. Bavulumla odamdan çıkıp hızlıca aşağıya indim. Jack gözlerini devirdi. "Sonunda."
Kollarımı birleştirdim. "Siz şunları arabaya koyun ben geliyorum."
Gittiklerinde anneme sarıldım. "O çocuğa güvenmiyorum. Ama babana uymak zorunda kaldım."
"Anne Jack'i henüz tanımıyorsun ama onun harika biri olduğunu göremedin mi? Onunla tanıştığım için çok mutluyum."
Sadece "Kendini koru." dedi ve beni kapıya yönlendirdi.
Apartmanın dış kapısına geldiğimizde Jack babasıyla konuşuyordu. Ne zaman geleceğimi hiç bilmiyordum. Bunu planlamışlar mıydı? Babam böyle bir şey olmadan beni göndermezdi ama ben irdelememeyi tercih ettim. "Beni merak etme." dedim anneme. "Yakında tekrar döneceğim."
"Biliyorum." dediğinde şaşırdım. Belki de beni rahatlatmaya çalışıyordu. Babam gitmemiz gerektiğini söylediğinde Jack'le arabaya bindik. Babam yolda Jack'le sürekli bir şey konuşuyordu ama kafam onları duymayacak kadar doluydu. Havaalanında babamla vedalaştık ve uçağa doğru yürüdük.
İlk defa ailemsiz yurtdışına çıkıyordum ama korkmuyordum. Korkacak bir şey yoktu. "Benimle geleceğine inananıyorum." dedi Jack oturduğumuzda.
Alayla gözlerimi devirdim. "Bir de bana sor."
Saçlarını geriye attığında "Saçlarını ne zaman kestireceksin? Geçen geldiğimde çok daha kısalardı." diye sordum.
"Bilmiyorum. Son zamanlar Heather bana uzun saçı çok yakıştırdığını söylemişti. Artık nedense kestirince bile çok kesmemesi için adamı uyarıyorum."
Kafam geriye yaslı bir şekilde gülümsedim. "Peki."
Yarım saat geçmemişti ki Jack beni hayal dünyamdan çıkarıp (yanında Jack Gilinsky var başka ne hayali sjdhs) müzik dinlemeyi önerdi. İkimiz de müzik konusunda çok yönlü olduğumuz için mi bilmiyorum ama benimle müzik dinlemeyi çok seviyordu. Kulaklığımın tekini ona verdim. Neredeyse bir saate yakın beraber müzik dinledik. Çok sevdiğim şarkılar ardı ardına çalıyordu. Ama uyku bastırmıştı ve anlayadığım anda gözlerim gitti.
Heyoo millet herkesin bayramı şimdiden kutlu olsun. Görüşmek üzere ^^