mesafelerdir, geceyi günle ayıran saltanat
ay ışığının çilekeş macerasıyla beraber
kelebeklerin kanatlarını kanatan sen
öğrenilmiş yalnızlığı kavrayamadın
göğe ermiş tutkuların peşinde
durmadan koşan bir melek
gayrı aşka kelimeler gerekmez
mahrem düşler, karanlığın pervane ateşinden
kendine yol çizmekte
her adım başka bir yola çıkıyor ve insan
durmadan nice sevdalarla karşılaşıyor
ten kırmızı, yüzün soluk, sesin titrek...
hak edilerek kazılan bir ölümün
gerekçesi olamaz
haydi geç,
geç geçebiliyorsan sevdanın ince köprülerinden
aşkın da taşıyamaz seni, bilirim
ve bağrımda hissedilen
kor dudaklarından düşen alevin gölgesidir
suyun sesinin giderek azalması
kanıtlar nitelikte yalnızlığımı
Öte yanda yeni bir başlangıç
hiç azalmayan korkunun derinliklerinde
boynundan öperken bir halatın
gizleyemediğim tutsaklığı
ateşe verdim ellerimle
papazların çıkaramadığı günahları
sana bağışlıyorum
çam kuruları düşüyor ayaklarıma
umudum kapılmış hürriyetin seline
ve nasıl çıkarılacaktır bilmiyorum
künyemde haykıran bir akbabanın
iştah açan leşine doğru akıyor artık zaman
kavrulan yüreğim sevemeyecek bir daha
uyumaktadır tek çare
gün doğana kadar
şikayet etmem
bir masumun haksız akan gözyaşına
cevapsız kalıyor ruhum
ve ben
Ne yapacağımı
Kestiremiyorum
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kaderdir insan ömründe ölüm
Poetry"Ne yaşamın sırrına erebildim, Ne ölümün tadını alabildim, Yalnızca sustum, Ve yalnızca konuşacağım."