Kasım ayına girdiğimizden beri havalar daha çabuk soğur olmuştu. Yine de on iki kişilik dövüş eğitimi ekibimi on altı kişiye çıkarmış, soğuk havaya rağmen bir saatlik eğitimimizi sürdürüyorduk. Artık haftanın yedi günü, her bir saatlik arada bunu yapmaya çalışırdım, bazen hevesim olmazdı, bazen de düşüncelerimden ve bu kasvetli ortamdan kaçmak için eğitimi yapardım.
Louis'yle yollarımızı ayırmamızın - en azından, onun benden uzaklaşmak istemesinin üzerinden üç hafta geçmişti. Günden güne onun yalnızlığını ve ne kadar çöktüğünü görebiliyordum. Eski hâline geri dönmüştü. Hatta o zamanlardan daha kötü durumdaydı ama beni yine de kabul etmiyordu. Ne zaman ona baksam gözlerini kaçırır, bazen yanına gitmek istesem bile benden kaçardı.
Çoğu zaman kollarından tutup onu sarsmak, "Bu hâlin, benimle olduğunda kendine karşı hissettiğin berbat duygulardan daha mı iyi?!" diye bağırmak istiyordum. Ama yapamıyordum. Onun kendine olan bu kıyışına rağmen ben ona hiç kıyamıyordum.
Neymiş, ben onu daha kötü hissettiriyormuşum! Tanrım...
Şimdi çamaşırhanedeydik. O ütü işindeydi. Sıcak buharların arasında terlemiş, turuncu tulumun üstünü çıkarıp kalçalarına doğru düşmesine izin vererek yavaşça işini yapmaya çalışıyordu. Yavaş ama düzenliydi. İçinde beyaz bir tişört vardı, normalde soğuk duvarlar arasında çok üşürdü. Ama burası sıcaktı ve alnına düşen tutamlar ıslanmış, onu daha bir tatlı gösteriyordu. Gözlüğünü katlayıp yakasına asmışken, pespembe olmuş yanaklarından ve dudaklarından bahsetmiyorum bile!
Ben ise katlama işindeydim. Altı kişilik çamaşır ekibi, onu gördüğüm anda bir hiç oluvermişti. Sadece onu izliyor ve elimden geldiğince işe odaklanmaya çalışıyordum. Ama ona baktıkça yapamıyordum. En azından ne yaptığımı anlamıyordum.
"Styles," dedi Otis. "İşini doğru yap oğlum! Çarşafı kırıştırdın, düzgün yap şu işi."
"Afedersin."
"Af mı edeyim? Şef bize kızınca da af dilersin artık. Adamlar jilet gibi olsun istiyor, yoksa işimizi düzgün yapmadık diye tatlımızı vermeyecekler. Bunu ütüye götürmem gerekecek yine. Of be... İşim uzadı."
Otis'in homurdanması üzerine aklıma birden fikir geldi. Gardiyanların çoğu bize iş verdikleri zaman mutlaka kusursuz olsun isterlerdi, yoksa o günkü bir şeyi elimizden alabiliyorlardı. Maksat bıktırma politikası olsun... Otis'in bu yakarışı ise tamamen iyiydi, en azından benim için. Hemen elindeki iki çarşafı alırken, "Sen zahmet etme," dedim. "Ben hallederim."
"Ciddi misin?" diye sordu şaşkınca. "Ben erken çıkarım o zaman."
Çarşafları alıp Louis'nin yanına ilerledim. İki ütücü daha vardı ama ben onu tercih etmiştim. Hey... Neden etmeyeyim ki? Fikrimin inceliği işte tamamen onun içindi!
"Bu... Kırışmış," diye geveleyerek çarşafı ona uzatınca, bir an irkilerek bana baktı. Sonra çarşafa döndü ve başıyla onaylayıp, "Peki," dedi. Şu kelimeyi, en son onun yanından ayrıldığımda söylediğimden beri sevemiyordum.
"Um... Ben beklerim burada."
Bir şey demedi. Bir tulumu ütülerken, ensesine yapışmış terli tutamları keyifle izledim. Kalbim âdeta çırpınıyordu. Yemin ederim! Bazen elinizde bulunanın değerini o anda anlamaz ve güzelliklerini tam anlamıyla fark edemezdiniz. Louis de işte benim için tamamen böyleydi. Benimleyken neden ensesini hiç öpmedim ki? Şimdi o kısmı öperek onu güldürmek istiyordum. Aç birinin yiyemeyeceği bir yemeği tatmak istemesi gibi ağzım sulanmıştı resmen.
"Çok saçma bir şey yüzünden ara verdik," dedim kısık sesle. Diğerleri zaten makinelerin gürültüsünden bizi duyamazdı. "O kadar saçma ki, bazen düşününce gülüyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fighter's Feelings | Larry ✔️
FanficBir gün, başınıza gelmemesini umduğunuz şeyler yaşamaktan kaçınamayabilirsiniz. O zaman, kendinizi hiç istemediğiniz uç bir noktada bulurdunuz. Ben, lisanslı dövüşçü, Harry Styles. Yanlış bir hamle yapmamın bedelini hapse düşerek ödemem gerekiyor. D...