22. Yumruk ve Nicesi

377 67 36
                                    

Hehe... gece gece bölüm geldi, neden olmasın 

Her zamanki gibi hücremde durmuş şınav çekerken ara vaktine yaklaştığımızı biliyordum. Omuzlarım ve karnım feci şekilde acımasına rağmen, alnımdan yere sıçrayan ter damlalarını da dâhil olmak üzere her şeyi görmezden geliyordum. Tanrım... Sabahki durumu atlatamıyordum!

Yoktan yere Louis'yi biraz aşağılamış, alay etmiş olmuştum. Bu durumda onun üzüntüyle hücresine geçip yatağına girdiğini ve yorganı içine kıvrıldığını görmüştüm. Ah, kendimi nasıl affettireceğim şimdi?

Hayır...

Ben affetmesi gereken çok da büyük bir şey yapmadım! Beni yemekhanenin ortasında rencide edercesine bağırması, yoktan yere aramızdaki ilişkiyi bitirmesi ve benden kaçması yeterince büyük bir sorundu zaten. Hâlâ ona karşı kendimi suçlamak tamamen aptallıktı. Tüm bunları isteyen oydu, öfkemi ve üzüntümü belli etmek için yaptığım serzenişleri en azından bana göre hak eder vaziyetteydi.

Yine de...

Ona kıyamıyordum. Hâli bana hiç sarmıyordu. Hâlâ gözümde çok savunmasız, ayrıca da bitikti. Ve bundan da öte, beni ne kadar kendinden uzaklaştırmak için çabalarsa çabalasın, onu sevmeyi bırakamıyordum.

Belki de gerçekten aptalın tekiydim?

Bu sırada kapıların teker teker açıldığını duyarak ayağa kalktım, nefes nefese kalmıştım. Soluklanmak için minik lavabonun kenarlarına tutunarak başımı eğdim ve saçlarımdan akan terlere lavaboya süzülürken derin soluklar bırakıp durdum.

Ama ters giden bir şeyler vardı.

Yalnızca birkaç kapı açılmıştı ki, büyük bağırışlar, haykırışlar ve gardiyanların yardım nidâlarını duydum. Bileğimle yüzümdeki teri silerken görebilecekmiş gibi kapıya ilerledim ama artık kapılar açılmıyordu, hatta şimdiye dek kapımın çoktan açılması gerekirdi. Bir sorun çıkmış olmalıydı. Biraz daha demir kapıya yaklaşıp sesleri dinlemeye çalıştım.

"Sedye!"

"Havlu yok mu?!"

"Çarşafları kullanabiliriz, çok kan var!"

"Yaşıyor mu?"

"Bilmiyorum...... Durun, NABIZ VAR! Ah, ama çok zayıf!"

"Öyle olmaz, bileğine iyice bastır ve- olamaz... İKİSİ DE ÖYLEYMİŞ!"

"Saati çıkarın daha kolay olur!"

Tüm bu konuşmalardan ve kargaşadan çıkardığım sonuç, birinin intihar etmiş veya öldürülmüş olma olasılığıydı. Hücre kapılarını muhtemelen şimdi açmayacaklardı. Elimi yüzümü yıkayıp terimi üzerimden attım ve temiz tulumu giyerek yatağımın üzerinde, dirseklerim dizlerimde beklemeye başladım. Çok geçmedi, muhtemelen on dakika kadar sonra kapıyı açtılar. Saatimi Louis'ye armağan ettiğim için saate bakamıyordum. Onun bileğine daha çok yakışacağını, ince bileğini ne kadar güzel saracağını biliyor...

Duraksadım.

"Saati çıkarın, daha kolay olur!" diyen gardiyanın sözleri doldu aklıma.

Kalbimin atışı hızlanırken hızla doğrulup koğuşa çıktım ve onun hücre kapısının açılmamış olduğunu gördüğüm anda kalakaldım. Be... Belki de çıkmak istememiştir? Evet, istememiş olabilir, değil mi?

Lütfen... lütfen çıkmak istememiş olsun!

Hücre kapısına ağır adımlarla giderken yüreğimin sıkıştığını ve buna ek olarak kalbimin bana hiç yardımcı olmayan bir şekilde şiddetle çarptığını hissedebiliyordum. Her adımımda yer, ayaklarımdan kayıyor gibi oluyor ve başımı döndürüyordu. Otis'in bana bağırdığını duyumsamış olsam da ona dönemedim. Louis'nin hücre kapısında durup hafifçe kapını tıklattım. Kalbim duracak gibiydi.

"Lou?..."

Sorum cevapsız kaldı. Çok hafif tıklatmıştım, duymaması normaldi tabi! Aptal kafam... Yutkundum. Biraz daha yüksek sesle tıklatarak sıkıca yumduğum gözlerimle başımı eğdim. "Lou... Bir cevap ver ne olur!"

Kapının ardından yine ses gelmediğinde gözlerimi açıp daha da şiddetli vurmaya başladım. "Louis bana cevap ver! O... ORADASIN! Orada olduğunu biliyorum! Lütfen cevap ver ve... cevap ver ve iyi olduğunu bileyim, ne olur!"

Sesim sonlara doğru titrerken çaresizce vurmaya devam ettim. Arkadaşlarım çevreme gelip beni uzaklaştırırlarken yanıma kırmızı gözlerle gelen Gardiyan Woody'ye bakıp başımı sağa sola salladım.  "Ona bir şey olmadı, o değildi, biliyorum!"

"Üzgünüm evlat..."

Arkadaşlarımdan kurtulup hırsla Woody'nin yakasını kavradım. Ona yardım etmek isteyen gardiyanları bir el hareketiyle durdurup bana odaklanırken benim görüş alanım neredeyse puslanıp beni kör ediyordu.

"Hayır, hayır! O... ona bir şey olmaz, o güçlüdür!"

Ellerimi tutarak kendinden çekerken ben güçsüz hıçkırıklarımla ağlamaya başlamış, başımı sağa sola sallıyordum. "Ona bir şey olmaz... değil mi?"

Beni omuzlarımdan tutup hücreme getirdi. Yatağıma oturduğumda benimle birlikte oturup dizimi kavradı, bense ellerimle yüzümü kapatmış, hıçkırıklara gömülmüştüm.

"Üzgünüm, Harry... İnan bana, senden daha da üzgünüm."

"Bu nasıl olur... sebebi nedir? Açıkla bana ne olur!" Ona dönerek koyu kahverengi gözlerine diktim yaşlı gözlerimi. "İyi mi? Kurtulabilir mi?"

"Olanları duydun mu?"

"Biraz... Bilekleri... Onları mı kesti?"

Bakışlarını eğip başıyla beni onayladığında, istemsiz bir hıçkırıkla ellerimi dudaklarıma bastırdım. "Hücre kapısını açtığımızda yatağındaydı, her yeri kan olmuştu. Nabzını kontrol ettik, çok zayıftı. Cam parçasıyla kesmiş kendini. Galiba yemekhaneden kırık bir cam buldu. Bilinci kapalıydı ama-"

"Ama?"

"Bir not bulduk."

"Not mu?... Ne... ne yazmış o hâlde?"

Bana baktı. Gözleri tereddütle doluydu, dudağını ısırdı. Bakışlarını kaçırırken, "Gitsem iyi olur," diyerek ayağa kalktı. Hızla ayağa kalkıp kolundan yakaladım. Bana döndüğünde yüzüme bakamıyordu.

"Lütfen, Woody... Onunla aramda olanları biliyorsun, onu sevdiğimi biliyorsun! Bunu bilmeye-"

"Tüm bunlar neyi değiştirir?" diye sitem ettiğinde, anlamaz bir hâlde kaşlarımı çattım.

"Sen neyden bahsediyorsun?"

"Eğer seviyor olsaydın, eğer gerçekten Louis'yle bir şeyleri paylaşıyor olsaydınız tüm bunlar olur muydu? Onu dinlerdin, onun dertlerinden haberdar olurdun."

Louis'nin benden kaçtığını bilmiyordu, ancak bunu şimdi konuşmanın anlamı da yoktu. "Açık konuş, Woody. O notta neler yazıyordu?"

Sustu. Sonunda dudaklarını aralayarak, "Bunu sana söyleyeceğim," dedi. "Çünkü bir boksör olarak ne yapacağını çok iyi biliyorum. Ben yaparsam suçlu olurum ama sen... Bu işten sıyrılabilirsin."

Gözlerimi istemeden kısarak, "Anlat," diye fısıldadım.

"Notu ilk ben okudum, incelemeye götürüldü. Cyrus ve arkadaşları... Henüz almadık onları, ama sorguya ve muhtemelen farklı bir koğuşa alacağız. Onlar..." Dudakları öfke ve hüzünle titrerken yaşlı gözleri dehşetle irileşti. Ve bana her şeyi açıklayıp yanımdan ayrıldığında, benim gözüm çoktan dönmüş, derinleşen soluklarımla yumruklarım sertleşmişti.

Kendimi hücreden atıp seri adımlar ve yükselttiğim hırlayışlarla Cyrus'ın hücresine geçtim. Onu tuttuğum gibi ne kadar yumrukladığımı, öfkeden sertleşmiş vücudumla çenesini ve burnunu kırıp kaşını nasıl yardığımı, sırf dizimi birçok kez karnına geçirdim diye apandisitini nasıl patlattığımı ve sırf onu demirlere geçirdiğim için omzunu nasıl çıkarttığımı çok sonradan öğrenecektim.

Ama benim meleğim ölümle mücadele ederken, Cyrus'a yaptıklarım sebebiyle alındığım ıslah hücresinde durmaktan asla pişman olmayacak, tüm metanet ve inancımla sevgilimin iyileşip bana gelmesini bekleyecektim.

Fighter's Feelings | Larry ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin