27

354 30 3
                                    


"Sadece üzgün, konuş onunla."

Hogwarts, yedinci yıl.

REMUS LUPIN kendini inanılmaz derecede yalnız ve en hafifinden terk edilmiş hissediyordu. Kendi erkek arkadaşı parmağıyla onu işaret etmiş ve herkesin gözlerini yaralı çocuğa çevirmesine neden olmuştu.

James Potter, daha yakın olduğu Sirius'un peşinden gitmişti. Peter Pettigrew ise onların gölgesi olarak biliniyordu, James'i idolü olarak gören bir çocuktu.

Ve tüm bunların dışında Remus Lupin yalnız kalmıştı. Çocuklar onu gülümsetmek için zaman ve çaba harcasalar da, bu zorlama hissettiriyordu.

"Sadece konuş onunla Aylak, eminim öyle demek istememiştir."

"O bana gelmiyorsa ben de ona gitmeyeceğim James."

Tüm bunlar olurken Grace Valdez tamamen sessiz kalmıştı. Remus'un ne kadar üzgün göründüğünü fark edene kadar hiçbir şeye müdahale etmemişti.

Çocukta kendini görebiliyordu, yüzündeki duygular iki arkadaşından ayrıldıktan sonra kendi yüzündeki duygularla aynıydı. Sıkıntı, ihanet ve korku dolu bir bakış, hepsi bir arada.

"Remus, iyi misin?"

Çocuğun yıkılması için gereken tek şey buydu, küçük bir teselli sözcüğü. Yüzünden süzülen yaşlar tüm hikâyesini anlatmaya yetiyordu, o yalnız bir kurttu.

Her zaman olduğu gibi, en başından beri.

"Hey, buraya gel."

Grace ağlayan çocuğu göğsüne doğru çekti, en küçük çabasının bile büyük bir etki yaratacağını umuyordu. Uzun boylu çocuğun daha önce böyle duygular gösterdiğini pek görmemişti, onun bu kadar savunmasız olduğunu görmek şok ediciydi.

"Benden nefret ediyor Grace, benden nefret ediyor."

"Ne? Remus, senden nefret etmiyor. Hiç etmedi ve etmeyecek."

Öfke sadece yok eden bir şeydir, asla yardımcı olmaz. Öfkeliyken konuşmak, sıcakken kömürün üzerinde yürümek gibidir, sadece kendine zarar verirsin, başka kimseye değil.

"Sadece üzgün, konuş onunla."

"Denedim Grace, elimden geleni yaptım. Ama dinlemiyor, hiç dinlemiyor."

İnatçılık, Sirius Black'in korkunç ailesinden aldığı tek özellikti. Bazen bu onun hatası olsa bile

Ve şimdi, Remus'la bu kadar uzun süre savaştıktan sonra, Sirius kendini olabildiğince uzun süre başka tarafa bakmaya zorlamıştı. Ama Remus'a duyduğu aşk, düşündüğünden çok daha güçlüydü.

"Patiayak, durmalısın dostum. Remus'u incitiyorsun, görmüyor musun?"

"Beni onlardan biri gibi gösterdi Çatalak, parmağını bana doğrulttu!"

Çocuğun aklındaki tek düşünce, bir saniyeliğine de olsa Remus'un onu Sirius'u, Patiayağı olarak değil de Black'in en büyük oğlu olarak düşünmüş olmasıydı.

Ve dolunay zamanı geldiğinde, Remus kendini geceyi yalnız geçirmeye hazırlamıştı, tıpkı eski günlerdeki gibi. Ancak bu kez acı her zaman olduğundan çok daha derindi.

Çocuğun acı çığlıkları gıcırdayan odada duyulan tek şeydi ve bu Hogwarts'ın uzun zamandır duymadığı bir şeydi. Çapulcular Remus'a feryat figan barakada eşlik ettiklerinde, Remus arkadaşlarının dikkatini dağıtması nedeniyle kendi acısına zar zor odaklanabiliyordu.

"Remus?"

Siyah saçlı çocuk erkek arkadaşının yaralı haline baktı ve onunla göz göze geldiği anda gözyaşlarına boğuldu. Remus Lupin korkmuş ve inanılmaz derecede yalnız görünüyordu.

"Sirius, sen geldin."

"Özür dilerim Aylak, çok özür dilerim."

Sirius Black yaralı çocuğun alnına yumuşak bir öpücük kondurdu, onu teselli etmek için verdiği pek çok öpücükten biriydi bu. Sadece varlığı bile Remus için yeterliydi, kollarıyla sırtını okşaması düşündüğünden çok daha fazlasını yapıyordu.

"Lütfen beni bırakma, seni seviyorum."

Beni İyileştir I James PotterHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin