*
amerika, new york.
Odanın içinde gezinip durduğum kaçıncı saatti bilmiyorum. Bir türlü uyuyamıyordum, aklım onda kalmıştı.
Elimdeki telefonu evirip çevirmekten vazgeçip mesajlar uygulamasına girdim ve yazmaya başladım.
"Hey, dışarısı soğuk eve gel lütfen." Baş parmağım uzunca bir süre gönder tuşunda kaldı fakat mesajı sildim. Sonra yeniden yazmaya koyuldum. "Yeniden konuşabilme şansımız var mı?" Durdum. Ardından telefonu sinirle kapatıp yatağa fırlattım. Öyle boktan bir durumun içindeydik ki kafayı yemek üzereydim.
Kollarımı sıkıca göğsümün altında birleştirip derin derin nefesler almaya başladım, sert adımlarla odanın içinde ileri geri yürüdüm durdum. Ama yine de içimdeki bu öfkeyi, kırgınlığı ve üzüntüyü atamıyordum. Bir çığ misali üzerime yuvarlanacak gibilerdi, buna dayanamıyordum.
Birdenbire durduğumda hiç beklemeden büyük, güçlü bir çığlığı dudaklarımın arasından bıraktım. Ellerim iki tarafımda yumruk olduğunda boğazım acımıştı. Gözlerimi yumduğumda dudaklarımı birleştirip kendimi yere bıraktım. Bu defa ağlamak istiyordum, hemde çok.
Saat gecenin iki buçuğunu gösterse de New York için öyle değildi. Güneş olmasa bile aydınlık sayılabilecek kadar renkli ışıklara sahipti. Evimin büyük camlarından gördüğüm bu ışıklar beni sakinleştiren tek şeydi. Aslında sakinleştirmiyordu, beni buradan alıyor ve az önce ilişkimiz boyunca en ciddi olan kavgamıza götürüyordu. Gözlerim bir noktaya takılmış, dalmıştı. Gözyaşlarım usul usul süzülürken düzenli nefes alışlarım sanki uykudaymışım gibi hissettiriyordu. Belki de öyleydi fakat rüyamda bile o kavgayı görmekten endişeleniyordum.
Gözlerimi açtığımda az önce yatağa fırlattığım telefonumu almak için yatağa yürüdüm ve uzandım. Telefonu açıp başımın yanına bıraktığımda Laura'yı arıyordum.
Gözlerimi yine pencerenin ardında gezdirdiğimde uçan bir kuş gördüm, sanırım onun da gecesi pek güzel geçmiyordu. Dudaklarımı birbirine bastırıp gözlerimi yumdum, biraz ağladım.
Laura telefonu beşinci çalışta açtığında sesi oldukça uykulu geliyordu. Onu uykusundan alıkoyduğum için üzülmüyordum çünkü biz yakın arkadaştık. Ki zaten şu an daha fazla üzülemezdim.
Laura, "Bebeğim," dedi uyku mahmuru sesiyle. "Neden uyanıksın?"
Dudaklarımı dilimle nemlendirdiğimde gözlerimi araladım, işaret parmağımla baş parmağımı alt dudağıma götürüp biraz oynadım.
"Laura," diye mırıldandım. "Andrés gitti."
Bir hışırtı duydum sonra ise, "Ne?" diyen çığlığını işittim. "Nasıl gitti?"
"Basbayağı gitti."
"Tanrı aşkına Karen, bana biraz yardımcı olacak mısın?" dedi, bana kızmıştı. "Düzgünce anlat şunu!"
Burnumu çekip önüme düşen saçı geriye attım ve cenin pozisyonunda durarak akan yaşlarımı sildim.
"Onunla tartıştık Laura," diye başladım. "Aslında tartıştığımız konular hep oluyordu ama bu defa başka oldu. Bana küsmezdi, kırılmazdı. Ya da en azından beni hiç kırmazdı..."
"Seni kırdı mı?"
Başımı salladım fakat bunu görmedi.
"Biliyorsun, bu gece arkadaşlarıyla olduğumuz bir geceydi. Sana anlatmıştım. Bütün gece takıldık ve evlere dağıldık. Geldiğimizde saat çoktan geceyarısını geçiyordu, duşa girdik birlikte. Her şey güzeldi. Fakat uyumadan önce beraber yatarken biraz eğleniyorduk..."
Laura esnediğinde, "Sevişiyordunuz," dedi.
"Hayır," dedim hemen. "Henüz değildi, öpüşüyorduk Laura. Ama ona bir mail geldi, peş peşe. Dikkatimizi çekti ve Andrés gidip bilgisayarını aldı. Geldiğinde ise çoktan maili okumuştu, ağlamak üzereydi. Çılgın gibi gülüyordu. Bende gülmüştüm ama ne olduğunu bilmiyordum. Yanıma geldiğinde ise bunun bir ajanstan kabul maili olduğunu gördüm."
Sustum çünkü duygularımın şimdi bile devreye girdiği yerdeydim. Her şeyin karmaşık bir halde olduğu, nereden nasıl başlamam gerektiğini bilmeden yalnızca hissettiğim duyguların yeriydi.
"Yanlış bir şey mi söyledin Karen?"
"Hayır," dedim aniden. Sonra sustum ve iç geçirdim. "Sanırım evet."
"Seninle konuşmuştuk Karen," dedi beni telkin etmek istercesine. "Onun kazanacağı şöhret sizden hiçbir şey götürmeyecek."
"Bunu bilemeyiz Laura, endişelerim var tamam mı? Engel olamıyorum ve artıyorlar. Üstelik görmediğimiz şey değil bunlar, şöhrete ulaşan her ilişki bitiyor." Aniden parladığımda yerimden kalkmış ve odanın içinde yeniden geziniyordum. "Onu seviyorum, çok fazla ama onu paylaşmaya niyetli değilim. Onun gülümsemesini herkesin görmesini, ona dokunmak için çıldıran insanların olmasını ve, ve..." derken Laura beni susturdu.
"Aman Tanrım, Karen... Sen tam bir kaçıksın."
Olduğum yerde kalakaldığımda aklımda bambaşka şeyler geçiyordu. Omuzlarım düştü ve gözyaşlarım yine beni buldu.
"Ah Laura, artık yazdığı besteleri çıplak sesiyle ve gitarıyla herkesten gizli yatak odamızda bir sabah güneş doğarken bana okumayacak. Bana tam anlamıyla ait hissettirdiği bakışlarını sunmayacak ve sonra onu delicesine öpemeyeceğim. Bitti Laura, her şey bitti. Andrés gitti, artık bana ait olmayacak."
*
zavallı karen.
<3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my head & my heart.
Short Storyartık konuşmuyoruz eskiden yaptığımız gibi artık sevmiyoruz * 17 temmuz, 00.32.