three.

6 1 0
                                    







8 ay sonra,

amerika, new york.

*dancing with your ghost, sasha alex sloan.*

Sabahın erken saatlerinde evden çıktım. Güneşin doğuşunu izlemek için Central Park'a doğru yavaşça yürüdüm.

İlkbahar mevsimini ağırlıyorduk yavaşça, güneş bir önceki günden daha sıcak olabiliyordu. Fakat hâlâ arada sırada yağan yağmurların esiriydik. Üzerime pek kalın olmayan kazak, jean ve trençkot giymiştim. Siyah saçlarımı öylesine dağınık topuzla ince bir tokayla tutturdum. Kulağımda kulaklık, hafif esen rüzgârla yüzüme çarpan güneşi hissedebiliyordum. Gözlüklerimi düzelttim ve başımı yerden kaldırdım. Saate baktım, altıya geliyordu.

Müzik playlistime göre değişirken sevdiğim bir parçanın denk gelmesini diledim. Çünkü gökyüzü güzeldi, güneş güzeldi her şeyin bu uyuma göre hareket etmesi gerekirdi. Özellikle müziğin, artık bana geceyarısı ansızın aklına gelen bir şarkı sözüyle şarkı söyleyen biri yoktu. Çıplak sesinin detone olmasına güldüğümüz, sabaha kadar o şarkının bütün planlarını yaptığım kimse, hiç kimse yoktu.

Yapayalnızdım.

O evde, onunla taşındığımız o evde, çocuklarımızın olduğunun hayalini yaşadığım o gecelerde artık tek başınaydım. Sekiz aydır, bu ağırlıkla yaşamaktan nefesim tükenmişti. Omuzlarım belki kamburlaşmıştı, belki de sahiden kızarıktı gözlerim fakat tanıştığı kadınla bırakıp gittiği kadın aynı değildi artık. Tanıştığı kadın, bu şehirde yabancı bir kadındı. Bıraktığı kadınsa, onunla birlikte bu şehirde yaşamaya alışmış bir kadındı. Şimdi üçüncü evredeydim fakat bu evrenin nereye gideceği hakkında en ufak bir fikrim yoktu.

syml, where's my love?

Şarkının melodisini kulaklarımda yankılanmaya başladığında derin bir iç çekip gözlerimi yumdum. Omuzlarımı düşürdüm ve Central Park'a giriş yaptım. Adımlarımın nereye gittiğini önemsemedim bu yerden sonra, herhangi bir yere otururdum az sonra. Sadece bu şarkı, beni derinden etkileyen hatıraya sahipti. Sekiz aydır dinlemekten kaçındığım, bazen dinlemek için can attığım fakat hep korktuğum tek şarkıydı.

Andrés, bir sabah uyandığımda kafasını eline yaslamış ve bana doğru dönmüştü. Sabah güneşi çarpıyordu gözlerine. Dağınık saçı, çıplak üstü ve parmakları saçlarımdaydı. Benden birkaç dakika önce uyanmış olmalıydı. Uyku mahmurluğuyla gülümsediğimde gülümsedi ve dudaklarını alnıma bastırıp beni öptü. Keyifle nefes aldım gülümsemem yüzüme yayıldı. Fakat sonra, hiç beklemediğim bir anda şarkı mırıldanmaya başladı. Garipsememiştim yine de, öyle alışmıştım ki bu ani şarkı söyleyişlerine, bir gün duymazsam kahrolacağımı biliyordum.

Parmaklarını saçlarımdan, gözlerini gözlerimden ayırmadan kurumuş dudaklarını araladı Andrés.

Cold sheets, oh, where's my love?
I am searching high
I'm searching low in the night
Ooh, does she know that we bleed the same?
Ooh, don't wanna cry but I break that way
Did she run away? Did she run away? I don't know
If she ran away, if she ran away, come back home
Just come home.

my head & my heart.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin