Şoföre parasını verdi ardından teşekkür edip indi taksiden. Büyük binanın önüne baktığında bazı sekreterlerin konuştuğunu görüyordu. Saatine baktığında öğle arasında olduklarını anlamıştı. Hyungu da büyük ihtimal ile odasında yemeğini yiyor diye düşünüyordu.
Büyük binanın içerisine girdi. Asansöre doğru yürüyüp içine girdi altıncı kata basıp beklemeye başladı. Birkaç saniye ardından geldiğine dair ses geldiğinde inip odaya vardı. Kapıyı tıkladı. Olumlu komutu aldığında yüzüne hafif bir gülümseme yerleştirip odaya girdi.
Hyungu bilgisayara eğilmekten beli ağrımış olacak ki esniyordu.
"Hyung?"
Tanıdık sesi duyduğunda başını kaldırıp ona baktı.
"Hoş geldin Jungkook."
"Hoş buldum, yemek yedin mi?"
Olumsuz bir şekilde başını salladı.
"Neden?"
"İşim var çünkü. Buraya sipariş edeceğim. Sen yedin mi?"
Başını sallayıp masanın yanına koyulan koltuklardan birine oturdu. O sırada hyungu telefonla konuşmaya başlamıştı. Yemeğinin siparişini veriyordu.
Telefonu kapatıp gülümsedi.
"Ne oldu? Niye geldin?"
"Seni görmeye geldim hyung, ah bir de işlerin bitince şu yanına gittiğin çocuğu ziyaret etmek istiyorum, benimle gelir misin diyecektim."
"Hoseok mu?"
Heyecan ile başını salladı.
"Tamam, gideriz ama biraz beklemen gerek"
"Olur, sorun değil."
Uzun zamandır onu ziyarete gitmek istiyordu ancak bir türlü fırsatı olmamıştı. Gideceği vakit hep bir aksilik meydana gelirdi. Şimdi gidecek olmasına sevinmişti açıkçası.
Kapının çalması ile ikisi de kapıya baktı.
"Gel."
Kapı açıldığında yemek siparişinin geldiğini gördüler.
"Bay Min?"
"Benim." Diyerek ayağa kalktı. Ödemeyi yapıp teşekkür etti. Kurye gülümseyerek dışarı çıktı Yoongi de yerine oturdu.
___
Yoongi yemeğini yemiş kalan son işlerini de yapmıştı. Jungkook onu beklerken fazlasıyla sıkılmıştı. Yaklaşık üç saate yakın burda onu bekliyordu. En sonunda istediği oldu Yoongi işlerinin hepsini bitirdi.
Şimdi ise yoldalardı.
"Hyung bir yerde duralım bir şey almak istiyorum. Sence ne sever?"
Yavaşlamaya başladı araba. Caddenin kenarına park edip Jungkook'a döndü.
"Sevdiği hiçbir şeyi bilmiyorum."
Başını eğip düşünmeye başladı. Ne alabilir di ki?
"Şey... Eldiven, eldiven alalım."
"Hyung eldiveni ne yapısın Hoseok? Bu biraz garip gibi..."
"Lütfen Jungkook."
Neden bu kadar istediğini anlamamıştı Jungkook. Eldiven saçma olmaz mıydı? Beğenir miydi? Peki neden eldiven?
Onun bu kadar istekli oluşunu garip bulmuştu.
"Nedenini sonra söylerim. Hadi eldiven bulalım. Ama güzel olsun."
Daha da garip bir şekilde bakmaya başladı Jungkook.
"Hyung neden bu kadar ısrar ediyorsun? Bu çok garip."
Arabayı çalıştırıp eldiven almak için sürmeye başladı. Eldiven bulmak zor olmazdı elbet herhangi bir yerde bulabilirdi.
Eldivenlerin satıldığı bir yerde durdu. Yüzünde anlamsız bir gülümseme vardı. Jungkook bunun nedenini anlamış değildi.
"Hadi in." Diyip arabanın kapısını açıp çıktı. Ardından Jungkook çıktı dışarıya.
"Hyung almayalım ya boş ver eli boş gitsek daha iyi. Hadi gel."
"İstersen arabada bekle alıp geliyorum."
Oflayarak Yoongi'yi takip etmeye başladı.
Dükkan kapısını açıp içeri girdiler. Yoongi selam verip konuştu:
"Merhaba, deri eldiven almak istiyorum."
Saçları seyrilmiş, hafif göbekli, gözünde gözlüklü yaşlı adam gülümseyerek tezgahın altına baktı. Tekrar dikleştiğinde elinde deri eldivenler vardı. Yoongi'ye uzattı.
"Teşekkür ederim,"
Eldivenleri alıp cebimden cüzdanını çıkarttı. Parasını verip tekrar teşekkür edip Jungkook ile birlikte dükkandan çıktılar.
"Eğer onları yüzüne atmazsa bende Jungkook değilim hyung." Dedi sinirle Jungkook. Yoongi daha da geniş bir gülümseme ile kapısını açıp arabasına bindi. Jungkook da kapıyı ardından kapattı. Yoongi hemen arabayı çalıştırıp hastaneye doğru sürmeye başladı.
Hastaneye geldiklerinde Yoongi arabayı park etmişti. İkisi de arabadan inip hastaneye girdiler. Yoongi eldivenleri hediye paketi yapmıştı.
İkisi de asansöre bindi ve kata çıkmasını beklemeye başladı. Jungkook bıkkınlık ile nefes verip alıyordu. Hediyeyi beğeneceğini zannetmiyordu. Ki zaten öyle bir hediyeyi kimse beğenmezdi. Hoseok nazik birisi ise beğenmediğini pek göstermeyeceğini düşünmeye başladı Jungkook.
Asansörün kapısı açıldığında ikisi de çıkıp kapıya doğru yürümeye başladılar. Yoongi kapıyı üç kere çalıp yavaşça kapıyı araladı. Etrafa göz gezdirdiğinde yatağın boş ve düzenlenmiş olduğunu fark etmişti.
Hayretle kapıyı sonuna kadar araladı.
"Hyung burda değil, lavaboya bak istersen."
Jungkook'un demesiyle umdu lavaboda olmasını. Yine kapıyı tıklattı ama hiçbir ses yoktu, kapıyı açtığında orasının da boş olduğunu fark etti.
"Burda da yok," dedi Yoongi iyice endişelenmişti ve bu sesine de yansımıştı.
"Gitti mi hyung? Yatağın çarşafı bozuk değil."
Cevap vermeden kapıya doğru ilerledi. Çıktığında etrafa baktı hemşirenin olmasını isteyerek. Çapraz odadan bir hemşire çıktığında hemen seslendi:
"Özür dilerim, bakar mısınız?"
Kendisine seslenmesiyle Yoongi'ye baktı. Gülümseyerek ona yaklaştı.
"Buyrun?"
"Bu odada olan kişi- adı Hoseok, odasında değil. Gitti mi, biliyor musunuz?"
"Sanırım hastaneden çıkışını yaptı efendim."
Eğildi önünde ve gitti. Yoongi sadece arkasından bakakalmıştı. Hoseok gitmişti, peki nereye? Ona zarar verenler bu sefer daha fena şeyler yapabilirdi...
"Hyung?"
Jungkook koluna vuruyordu. "Nereye gitti ki?"
"Bilmiyorum Jungkook, bilmiyorum. Onun için endişeleniyorum."
Bu bölüm kötüydü, evet.
Mutlu olmanız dileği ile hoşça kalın.<3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FİRE|SOPE
Non-FictionLütfen bu kitaba bir şans verin💓 &&& Onu, bacaklarından ve sırtından kaldırmaya çalıştığında ellerinin ve ayaklarının bağlı olduğunu fark etti. Hemen eğilip ayaklarını çözmeye çalıştı. Düğüm öyle sıkı idi ki açmak çok zordu. Bir de bu duman içerisi...