Gözlerini yavaş yavaş aralardı. Önce beyaz bir tavan gördüğün de hızla açtı gözlerini. Önce üstüne, sonra bulunduğu mekana göz gezdirdi. Kolunda serum, burnunda nefes almasını kolaylaştıracak maske, üstünde hastane kıyafeti... Doğru ya buraya nasıl gelmişti? Kim getirmişti? Nasıl kurtuldu o yangından? En önemlisi ateşlerin içindeki kanlı bedene ne oldu?
Yoongi kafasındaki sorular ile uğraşırken kapı açıldı. Üzerinde beyaz bir önlük, boynunda steteskop, elinde bir defter, saçları hafif seyrek, gözünde gözlük, yüzünde bir gülümseme ile doktor gelmişti. Yürüdü ve Yoongi'nin yanı başında durdu.
"Merhabalar! Daha iyi misiniz?"
Ağzındaki dispineyi çıkartıp konuştu.
"İyim. Buraya nasıl geldim?"
Doktor güldü ve cevapladı: "İçeri girmeden evvel ambulansı aramanız çok büyük akıllılık. Sizi getirdiklerinde fazla karbonmonoksit gazından dolayı bayılmıştınız. Çok şükür ki fazla solumadan getirildiniz."
Kafasındaki en büyük soruyu sordu.
"Benim yanımda biri daha vardı... O nerde?"
"O, sizden daha fazla zehirli gazı soluduğu için zehirlenmiş. Hemen müdahale ettiğimiz için şu anlık iyi. Geldiğinde vücunda çeşitli yaralar vardı; kolları kesik, yüzü gözü patlatılmış, farklı bölgelerde bıçak izleri, kafa tasında darbeler... Bu yüzden sizden daha uzun süre bizim ile kalacaktır."
"Anladım" anlamında başını salladı. "Sizde birkaç saat sonra çıkabilirsiniz."
"Peki, teşekkürler."
"Geçmiş olsun." Diyip çıktı odadan.
Yoongi düşündü: neden böyle fena hâle getirilmişti o? Kendisinden küçük gözüküyordu oysa... Neden böyle bir şekilde dövüşmüştü? Hayır, insanlıkta mı kalmadı da bir kişiyi diri diri yakmak fikri geldi akla...
"İnsanlar gün geçtikçe acımazsızlaşıyor" Dedi kendi kendine. Kollarının -elindeki seruma dikkat ederek- yardımı ile doğruldu. Saatın kaç olduğunu görmek için komodinin üzerindeki dijital saate baktı. 12.00'a geliyordu nerdeyse. Patronu ona ciddi anlamda haşlayacaktı. Mâzaret kabul etmezdi o. Bunada bir şey diyemez, dedi iç sesi.
Kapının çalmasıyla oraya baktı. "Gir" dediğinde kapı hızla açıldı.
"Hyung, iyi misin?!" Korktuğu her halinden belli olan arkadaşı hemen oturdu yanındaki koltuğa. Elini hemen anlına koydu.
"Oh, ateşin yok..."
Elini itti arkadaşının.
"Jungkook! Ateşim neden olsun?"
Derin nefesler bırakıp,
"Ah, korktum ne yapayım ya!"
"Yok bir şeyim, korkma." Dedi.
"Sevgilin gelmedi mi?" Dedi soran gözler ile. Ve devam etti: "Seni bir dakika bırakmıyor da." Sitem ile söylediğine Jungkook,
"Of hyung, geliyor arabayı park ediyordu." Dedi.
"İyi."
Canı çok sıkılmıştı; hem o oğlanın durumunu da merak ediyordu.
Jungkook dolu gözleri ile baktı:
"Of hyung, çok korktum... Ya bir şey olsaydı sana? Nasıl oldu bu yangın?"
Yoongi sıkıntı ile nefes bırakıp,
"Ya yine her zamanki gibi yürüyordum sonra yanan bir ev gördüm. Koştum baktım belki biri vardır diye. Biride varmış neyseki orda ben vardım yoksa o yanarak... İşte kurtarmak için girdim. Öyle."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FİRE|SOPE
Non-FictionLütfen bu kitaba bir şans verin💓 &&& Onu, bacaklarından ve sırtından kaldırmaya çalıştığında ellerinin ve ayaklarının bağlı olduğunu fark etti. Hemen eğilip ayaklarını çözmeye çalıştı. Düğüm öyle sıkı idi ki açmak çok zordu. Bir de bu duman içerisi...