"Ahh! Amına koyim, çocuğum olmayacak lan!" arkamı döndüğümde gördüğüm sıfat oydu...
"Aral?" beni buraya kadar getiren Aral mıydı yani? 'Yok canım benimdir o, kızım burada sizden başka insan mı var, hem yaptın gene yapacağını sus sen' dedi yine o ses. Valla bu kez haklı sanırım. Doğrulup yanına ilerledim, iki büklüm olmuş şekilde ellerini önüne götürmüş aşağıya bakıyordu, eğilip gözleriyle kontak kuramaya çalıştım ama şu durumda bu çok zordu.
"Şey, Aral ben özür dilerim ama oğlum sende bir ses versene ya, ne bilim sen olduğunu ben kaçırılıyorum sandım, mağdurdum o an."
"Valla şuan buraya birini getirsek kimin mağdur olduğu tartışılır ama sen bilirsin." dedi espri yapmaya çalışarak. "Aral dalga geçme" diye mızmızlanan bendim "çok acıyor mu?" yok az acıyor Sare, şuan dilimi eşek arısı soksun Allah aşkına!
"Sence ?"dediğinde çoktan kızarmaya başlamıştım. Denizin içine doğru uzanmış iskeleye doğru ilerledim ve en sonuna gidip oturdum. Bir kaç dakika sonra yanımda boş kalan yeri doldurdu. Oturduğu andan ancak bir kaç dakika sonra yüzümü ona döndürebildim. Ne yapayım, utanıyorum bende burada. "İyi misin?" sorusu kaçtı dudaklarımdan, gülümseyerek bana döndü. "Daha iyiyim." dediğinde gülmemek için zor tutuyordu kendini. "Aral, bakma öyle ya. Utandım zaten, özür dilerim." dediğimde artık sınırdaymış gibi kahkaha atmaya başladı. Gülüşüne karşılık ellerimle yüzümü kapattım ve ona bakmamak için çaba sarf ettim. Çabam ise sadece bir kaç dakika sürmüştü çünkü ellerimi yüzümden çekip çenemi kaldırmış ona bakmamı sağlamıştı. "Sare önemli değil, haber vermem gerekiyordu ama napim çok güzel çırpınıyordun bende oyun oynayayım birazcık dedim, ne bilim kendimin zararlı çıkacağını." dediğinde gülümsemeden edemedim. "Hah şöyle ya gül biraz." dediğinde ikimizde birbirimize bakıp gülmeye başladık gülüşüm tebessüme döndüğünde sormadan edemedim.
"Amacın neydi?" dediğimde oda tebessümle bana döndü. "Eğer yetişmeseydim şuan kızın cenazesindeydik Sare. Aslında sadece yana çekecektim ama üzerine bir daha zıplayacağını düşünüp bu fikirden vazgeçtim." dediğinde gülmeden edemedim ve cevabını verdim. "Az bile yapmış olurdum, o direkt morgta olmalıydı." dediğimde bir kahkaha atıp bana döndü. "Neden ne oldu ki bu kadar? Bu kızla abin evlenmeyecek mi bugün?"
"Kız abimi sevgilimle aldatmış..." dediğimde gülüşü yüzünde dondu. Sonra ise daha alçak bir sesle devam etti. "O yüzden mi abinde diğerini dövüyor, sevgilin mi?" sorusuna kafa sallamakla yetindim. Bir kaç saniye sessiz kaldı bir şey soracak ama çekiniyor gibiydi. "Sor." diye girdim olaya. Dalgınlıkla "ne?" diye yanıtladı beni. Son kez "Çıkar ağzındaki baklayı Aral." dediğimde sorusu gecikmedi.
"Üzülmedin mi?" dediğinde merak ediyor gibiydi, bana döndüğünde gözlerinde bir duygu daha gördüm ama onu çözememiştim. "Hayır, daha iki aylıktı zaten. Onunla keşke diyebileceğim hiçbir şey geçmedi aramda. Bir öpüşme bile. Bunu dert ederdi, derdini anlamış olduk işte. Yanaktan öpmeye bile çekinirken bunun konusunu açardı. Bunun ayıp bir şey olmadığını, herkesin yaptığını söylerdi. Birincisi ben herkes değilim Aral, yani onun için olmamalıydım, beni gerçekten sevseydi tabi. İkincisi de ona hep ilk öpücüğümü beni sevdiğine inandığım benimde gerçekten sevdiğimi hissettiğim birine vermek istediğimi söylerdim. Hep bu konuşmadan 'seni sevmiyor muyum? beni sevmiyor musun?' gibi anlamlar çıkarıp tartışma konusu yapar, tartışmayı yine kendi kapatırdı. O böyle bir şey yapmasa bile sanırım ben ondan ayrılırdım. Ama abimde durum böyle değil." dediğimde bu uzun açıklamadan sonra gözlerine bakma ihtiyacı hissettim. Beni dikkatle dinlediğini görünce gülümsemeden edemedim ve konuşmaya devam ettim. "Abim Pınar'a kendini gerçekten kaptırdı. Yani bu betimlemeyi hep kendimce yapmıştım ama yine en doğru bu anlatıyor bence. Şöyle düşün abim soğukta kalmış yavru bir kediydi, sıcaklık için bir yuva arıyordu. O yuvasını Pınar'a bahşetti ama Pınar o yuvayı onun tepesine yıktı. Isınmak için sığındığı kişi en kara kışı oldu onun. Anladın mı?" dediğimde ona döndüm, kafasını salladı. Öyle dikkatli dinliyordu ki tüm hayatımı şuan ona anlatabilirdim. Gözlerinde öyle derin bir anlam vardı ki sanırım o da beni sabaha kadar dinleyebilirdi. En son dayanamayark ufak bir kahkaha attım. Kahkahamla sanki daldığı düşten kurtulmuş gibi kafasını sallayarak bana döndü, en içteninden, en sıcağından kocaman gülümsedi bana ve devam etti.
"Ne? Ne oldu?" yüzüne kondurduğu o gülümsemeyle. Bende tekrar güldüm ve "Sanki devlet sırrı öğreniyormuş gibi dinliyorsun da, ne bilim ilk defa bu kadar istekli dinlendim." dediğimde gülüşü tebessüme döndü ve bir saniyeliğine kalbimi durduracak o cümleyi söyledi.
"Anlattıklarının benim için devlet sırrından daha önemli Sare, ama sadece sen anlatırsan. Emin ol devletin bir sırrı olsa ve bunu başkası anlatsa 'ya öylemiymiş' derim, ama sen anlatsan dinler, üstünede uzun uzun konuşurum." dediğinde gülüşüm önce yüzümde dondu, daha sonra ne dediğini yeni fark etmiş gibi savunmaya geçti. "Yani çok güzel bir anlatım tarzın var, dinlemeyenin bile dinleyesi gelecek." dediğinde tebessüm ettim. 'Biz daha deminki cümlenin etkisinden çıkamadık.' dedi kalbim. Haklıydı, uzun bir süre çıkamazdık zaten.
"Eee ne yaptın buralardan gideli?" dediğinde ona döndüm. İstekli ifadesiyle beni bekliyordu
"Hiç öy-"
"Sare!" Allahım şu konuşmayı yapmak bize nasip değil herhalde Yarabbim. Duyduğum sesle arkamı döndüğümde bağırmasından aslında kim olduğunu tahmin edebiliyordum.
"Ne abi ne?!" diye bende bağırdığımda yanındaki Buseyle birlikte iskelede oturduğumuz yere ulaşmışlardı. "Lan olum sen en son Pınar'ı dövmüyor muydun? Ne işin var burada?" diyerek bir Aral'a bir bana bakıyordu. Aral beni cevap durumundan kurtarmıştı sağolsun ama yeni bir kavganın başlangıcı da olabilirdi.
"Ben getirdim." abimin cevabı hiç gecikmemişti.
"Sebep?"
"Eğer biraz daha almasam üzerinden, şuan bir nezarette bir mezarda iki kadın olacaktı. Benim aldığım sıra Sare kızın boğazını sıkıyordu."
"E o zaman Karan seni nezarete alalım lütfen." diyerek konuşmaya katılan Buse oldu. Bu kez Karan'ın şaşkın bakışları Buse'ye döndü. "Niye lan?" diyerekte anlamadığını belli edip cevabını bekledi. Buse devam etti.
"Lan Okan ağzından kan geliyordu kan! Pınar onun yanında sen ben gibi maşallahı var öyle kaldı." Karan bu kez bakışlarını sinirli hale geçirip denize döndü. "Daha döverdim ben o orospu çocuğunu ama anneme dua okusun." dediğinde bu kez bakışlarım Karan'a şaşkınlıkla baktı. "Olum annem ne alaka?" dediğimde bana döndü ve iskelede arkama oturdu. Buse de Aral'ın arkasına doğru geçtiğinde Karan söylenmeye başladı.
"Ne olacak acaba? Klasik Nevin Hanım işte." Buse heycanla lafa atılmıştı. "Sare bir geldi meydana 'Karan, napıyon annecim?' diyerek. Karan'da boş bulundu, ' bu orospu çocuğunu sikiyom işte' dedi. Nevin hocada o anda kayış koptu zaten. 'Karan sen ne dediğinin farkında mısın oğlum?' dediğinde bu kez Karan cevap vermedi. Daha sonra ise 'bırak çocuğu' dedi bir kaç kez." dediğinde gülmeye başlamıştı. Ben meraklı gözlerle bakarken "eee" diye bir nida çıkarmıştım. Ama Buse gülmekten bir şey anlatabilecek gibi değildi. Sözü Karan devraldı, annemmiş gibi konuşmaya çalıştı.
"Karan bırakacak mısın, yoksa cetvel mi?" dediğinde bende gülmeden edemedim. Aral da bile bir tebessüm oluşmuştu. "Ayy Karan çok güldüm kusura bakma olur mu?" dediğinde Buse hala gülmeklerdeydi. "Sen naptın dedim Karan'a" Buse bu soruyla daha çok gülmeye başladı ve bu kez cevap ondan geldi. "Ver anne cetveli ver, diklemesine sokayım şu piçe" dedi Karan'ın konuşmasını taklit ederek. "Nevin Ablada bunu duyunca ne yaptı diye bir sor,bir sor." dediğinde bu kez cevap bambaşka birinden geldi...
Evet yine bir merak unsuru daha eklediğimize göre bölüm bitebilir, skksks .
En sevdiğiniz sahne hangisiydi bölümde merak ettim.
Bir sonraki bölümde görüşürüz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YÜREKTEN HAYRAN
Teen FictionAşkı çok şeye benzetirler hayatta, aşk herkese göre aynı anlam değildir. Kimine mutluluk, kimine hüzün, kimine savaş, kimine barıştır aşk. Bana göre yangındır aşk. Eğer aşkı yaşayacak iki kişi severse birbirini su olur da söndürür o alevleri yürekle...