Ne kadar süre birbirimize sarılı kaldık bilmiyordum ama onun kolları bana korumalı alan gibi hissettirmişti. Kafam tam kalbinin üzerindeydi ve hızlı atış sesini çok net duyuyordum. Sanki bu ses var olduğu sürece bana bir şey olmazdı.
Bu kalp atış sesi ve bu kollar benim korumalı alanım gibiydi.Biraz geri çekilip iki eliyle yüzümü avuçladı Antonio. Az önce italyanca bir kelime söylemişti ama anlamamıştım.
"Tanrı şahit olsun ki sana bir şey olmasına izin vermeyeceğim Rose... Duyuyorsun beni değil mi?"
Evet anlamında kafamı salladım.
Ne soğuktu ne ılıktı mavi gözler.
Sıcacık bakıyordu.
İtalya'nın temmuz sıcağı ile yarışacak bir sıcaklıkla bakıyordu.
Gülümsedi. Ona gülümsemenin yakıştığını söylediğim içindir mi bilinmez dolu dolu gülümsedi bana. Ben de gülümsedim. Gülümsemesi bulaşıcıydı, beni etkisi altına alıyordu.
"Şimdi içeriye geçiyorsun, kahvaltı yapıyorsun. Daha sonra odaya çıkıp kitabını yazmakla uğraşıyorsun ve hiçbir şey düşünmüyorsun tamam mı?"
Onsuz kahvaltı olmazdı. Onsuz bu evde olmazdı. Benim kadar o da tehlikedeydi. Ona bir şey olmasındı.
"Sen?" dedim. "Sen gelmiyor musun?"
Sağ eli yüzümü okşuyordu.
"Gitmem lazım..." dedi. Daha fazla konuşmak istemezcesine dudaklarını birbirine bastırdı. Bakışlarım dudaklarına kaydı kısacık bir an.
"Sensiz kahvaltı olmaz... Kahvaltıdan sonra git," dedim.
"Rose lütf-"
"O masaya sensiz oturmayacağım Antonio."
Sıkıntılı bir nefes verdi.
"Çok inatçısın..." diye fısıldadı ve şakağımdan öpüp benden biraz uzaklaştı. Arkasını dönüp Riccardo'ya İtalyanca bir şeyler söyledikten sonra sağ elinin parmaklarını sol elimin parmaklarına geçirdi. Beni eve yönlendirirken, "Yapalım kahvaltımızı..." dedi. Daha sonra bana baktı.
"Birlikte..."
Son kelimeyi özellikle vurgularken ben birleşmiş ellerimizde kalmıştım. Neden el eleydik biz?
İçeriye yürüyüp salona doğru yönlendirdi adımlarımızı. Salondaki masada kahvaltı hazır, çalışanlar ayakta bekliyordu. Beni tam sol yanına oturtup geri çekildiğinde, "Ben hemen geliyorum... Sen başla," dedi ve gülümseyerek arkasını döndü.
Ben de arkasından sırıttığımı fark ettiğimde dibimde soru dolu gözlerle bana bakan çalışan vardı.
"Bir şey mi oldu?" diye sorunca, "Ne içersiniz?" diye sorarak soruma soruyla cevap verdi. Sanırım sorusunu yinelemişti.
"Çay lütfen..." dedim ve olmayan iştahımla masaya baktım. Antonio'nun uzaklaşmasıyla kötü düşünceler zihnime tekrar üşüşmüş beni örümcek ağı gibi sarmıştı.
"Günaydın!" dedi Stella. Hiçbir şeyden haberi olmadığı enerjisinden belliydi.
"Günaydın," dedim ben de zoraki gülümseyerek.
Yanıma biraz yaklaşıp dikkatlice bana bakarak, "Sen iyi misin?" diye sordu.
Çok iyiyim. Hayatımın en güzel günü Stella. İçimdeki enerjiyi sucuklu tost yapıp yiyeceğim. Tam cevap vermek için dudaklarım aralanmıştı ki Antiono'nun sesi geldi arkadan.
"Bugün dışarı çıkmanı istemiyorum Stella."
Stella bendeki bakışlarını Antonio'ya çevirirken, "Neden? Kızlarla buluşacaktım abi..." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALBİMDEKİ YABANCI
Fiksi UmumVegas'daydım. Şeytan'ın şehrinde. Bir kitap yazmak için çıktığım yolda kendimi Vegas da bulurken benliğimi de Vegas da bulmuştum. Bir adam tanıdım. Gözleri mavi, ruhu karanlık. Kalbi kilitli bir adam. Gözlerine baktım. O gözlerde gördüklerim b...