Acı. 4

63 8 19
                                    

Aşk acısı çekiyorum sanki ama ne birine karşı ne de bir şeye karşı. Hissettiğim şeyler aynı ama neden böyle hissediyorum bilmiyorum. İçimde hissediyorum; yakıyor böyle, konuşmamı bir anda bölüp ağzımdan kanlar akıtacak sanki. Ne, neler olduğunu anlatıyor ne de ne olduğunu anlıyorum; içimi mahvediyor. Beni dipsiz bir kuyuya çekiyor. Kuyunun sonuna asla varmıyorum, boşluk hissi gibi ama içimi hiç dolmayacak kadar çok dolduruyor. 

Ben Zümre, Zümre Kırkpınar. Bu boşluğu hayatımın anlamı, yüreğimin hükümdarı Demirhan Akkoç doldurmaya başlayasıya kadar kendimi bulamamıştım. Aşk kendini bulmak demekmiş meğerse. Ben kendimi bu koca yürekli askerde buldum. Tanışma anımız çok komik; ben balkonda çiçekleri suluyordum, o sırada balkonun demirindeki bir saksıyı aşağı düşürdüm. Bilin bakalım kim altından geçiyormuş? Benim sevgilim olacak adam. Bana "Abla ne yapıyorsun?" dedi. Abla dedi bana diye sinirlendim üstüne bir de su döktüm. Delirdiğimi düşünüp apartmana ahıra girer gibi girdi. Benim kapıya ulaşınca öfkeyle kapıyı kırarcasına vurmaya başladı. Kapımı o kadar daire içinden nasıl bulduğunu da anlamadım . Ben de sinirli olduğum için kapıyı o sinirle açtım ve beni gördüğü an baştan aşağı süzdü. Süzmesi beni çok utandırmıştı. Kafası yarılmıştı ve kaşına doğru kan akarken bile "Hanımefendi bir saksı ve bir şişe daha soğuk su dökün lütfen size galiba aşık oldum." dediğinde kahkahayı patlattım. Sonra kafasına pansuman da yaptık ve o şekilde birbirimizle tanışmış olduk.

Ben düşünmemiştim ki işlerin buraya geleceğini beraber o kadar güzeldik ki sanki bir yapbozun kayıp parçaları gibi birbirimize ait olduğumuzu keşfettik. Gözlerinin denizinde ufuklara dalıyor gibi kayboluyordum, sanki o girdabın içine çekiliyordum. Ruhlarımız bedenlerimizi, bedenlerimiz ruhlarımızı çevreliyordu. Ahenk ile dans ediyorlardı ve bir bütün oluşturmuşlardı. Seslerimiz bile kulağımıza en güzel şarkı olarak geliyor, onun gülüşü ile cennetin kapıları bana açılıyordu. İpeksi saçları ellerimin arasından kırlardaki çimenler gibi kayıp gidiyordu. Dudaklarının tenimde bıraktığı her iz benim ona aitliğimi simgeliyordu. Boylarımız bile o kadar uyumluydu ki sarılırken hızlanan kalp atışları kafamın içinde dönüp dolaşıp kalbime ulaşıyordu. 

Şu an bile bir kış gecesinde beraber kahveleri yaptıktan sonra koltuğumuza geçip ortak olarak sevdiğimiz bir filmi izlemeye başlıyoruz. Ben onun üstüne yatıp üstümüze battaniye çekiyorum. Ellerim saçlarında, elleri saçlarımda... Birbirimizi seviyoruz. Kedi gibi daha çok sırnaşıyorum. Onun kalp ritminin sesi beni mayıştırıyor ve uykuya dalmamı sağlıyor. Uyuyakaldığımı fark ediyor ama kıyamıyor. Öyle sabaha kadar uyuyoruz. İlk ben kalkıyorum ve durumu kavradıktan sonra alttan alttan onu izliyorum. Yanağını okşuyorum. Yüzünün her köşesine minik minik öpücükler konduruyorum. Hoşuna gittiğine dair mırıltılar çıkartıp gülümsüyor. Öylece birbirimize bakıyoruz. Sessiz bir ortamda sadece gözlerimiz konuşuyor. Bir kere daha teşekkür ediyorum varlığına.

Banyoya girmeye karar veriyor. Çıktığında yine sırtındaki ve omzundaki izleri saklamaya çalışsa da ben onu olduğu gibi kabul ettiğimi bilmesi adına yataktan kalkıp bütün yara izlerine yerdeki kum taneleri gibi minik ama çok sayıda olacak şekilde öpücük bırakmaya başlayınca kendini bana teslim ediyor. Bütün kaslarımız gevşiyor ve anın etkisine kendimizi bırakıyoruz. Yavaşça yatağa doğru ilerliyoruz. Tüy kadar hafif öpücükleri git gide vahşileşiyor. Avını pençelerinin arasına almış bir avcı misali ısırıkları canımı yaksa da sonrasında tatlı bir zevk sızıntısı bırakıyor. Tenime dokunduğu her yer küçük elektrik çarpıntıları oluşturup heyecanımı ve tutkumu katlıyor. Komodinin üstündeki mumu çakmağı ile yaktığında ne yapacağını anlamadığım için sabırla beklemeye başlıyorum. 

Kalbimi mühürlemek istermişcesine mumun eriyen kısmını sol göğsüme damlattı. Damladığı an hissettiğim sıcaklık göğsümün gerilmesine sebebiyet vermişti. Yaktığı yeri öpücüklerinin ıslaklığı ile sakinleştiriyordu. Mumu karnımdan aşağıya doğru damlatmaya devam etti ve hazinesine ulaşınca gözlerinin içinin parlağına şahit oldum. 1-2 saat böylece geçmişti. Yorulduğum için uykunun kolları arasına bıraktım kendimi.

Kendi Benliğime YolculukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin