karnelerimizi alalı 2 hafta oluyordu. yeonjun üniversite sınavına girmişti ve istediği gibi geçmemişti. mezuna kalıp soobinle birlikte çalışacaklardı.
ben ise 2 haftadır taehyunu göremiyordum. ama bugün onu görebilecektim. sieun olmasaydı 3 aylık tatilde bile onu görmeyecektim. dünyanın en büyük derdi.
dün taehyundan mesaj almıştım. sieunu birlikte parka götürecektik. birlikte.
sieunun beni annesine benzeterek benimle bir şeyler yapmak istemesini seviyordum. onun ve taehyun için hayatlarında minik de olsa bir yer kaplamak hoşuma gidiyordu.
saat 1'de buluşacaktık. evlerine otobüsle gidebilirdim ama yürüyüp müzik dinleyerek gitmeyi tercih ettim.
saat 10'da evden çıktım. önce star'a uğrayıp iced americano aldım. kulaklıklarımı telefonuma bağladım ve spotifydan taehyun için yaptığım playlisti açtım. tamamıyla onu anlatan bir playlistti bu.
evlerine yaklaşmıştım. ne kadar uzak olsa da uçarak gidiyordum sanki. normalde çok hantal olan ayaklarım taehyuna giderken uçuyordu resmen.
evlerinin önüne geldim. kulaklıklarımı çıkarttım ve telefonumun ön kamerasını açarak saçlarımı kontrol ettim. dudağımın kenarında kahve kalmıştı. onu sildim ve kapıyı çaldım.
sieun heyecanla kapıyı açınca onu kucağıma aldım.
"minisim ben geldim"
"hosgeldinn abiş daha hazırlanıyor. biraz onu bekleyelim olur mu"
"tamamm gel içeri geçelim."
---
taehyun kendine abartılı bir şey yapmamasına rağmen kalbimi çok kötü çarptırıyordu. altına gri eşofman üzerine beyaz tişört giymişti. ne giymesi gerektigini çok iyi biliyordu.
parkın kapısından içeri girer girmez sieun elimizi bırakıp parka koştu.
"dikkatli ol" dedi taehyun bağırarak
sieunu görebilecek bir banka oturduk. ikimizde sessizce koşuşturan çocukları izliyorduk.
"çok özledin mi beni bari" taehyun sessizliği bozdu.
"anlatsam kaldıramazsın" söylediğime güldü. hayır be adam atma şu oku işte.
"her şakanın içinde bir gerçeklik payı vardır."
güldüm. "şaka yaptığımı kim söyledi"
biraz daha konuştuk. o konuştukça ben daha çok konuşuyordum. normalde pek konuşmam ama sevdiğim insanların yanında asla susmazdım. umarım çok konuşurken ondan hoşlandığımı ağzımdan kaçırmam.
ben konuştukça o beni dikkatlice izliyordu. en büyük zaafım da buydu: ben konuşurken birinin beni dikkatle dinlemesi. yoksa konuşma hevesim bir anda kacıveriyordu.
birlikte çok eğleniyorduk. bir elmanın iki yarısı olduğumuzu düşünüyordum. belki de sadece ben böyle hissediyordum. o beni sadece öğrencisi ve arkadaşı olarak görüyordu.
"taehyun sana bir şey sormak istiyorum"
daha fazla dayanamayacaktım.
"herkese karşı buz gibiyken neden benimle böyle yakınsın? ya da neden okuldaki herkesin mister kang demesini isterken benim sana hyung dememe izin-"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
teacher; taegyu ✓
Fiksi Penggemarhocam hobak elimizde sozluleri yuz girin [taegyu texting, duzyazi]