Sıcak basıyordu. Bunalıyordum. Amına kodumun dünyasında hiç derdim yokmuş gibi bir de devamsızlık hakkımın olmadığı bir derste iki saattir aralıksız ders dinliyordum. Ulan bir insan hiç mi sıkılmaz, çişi falan gelmezdi? Saat gecenin onuydu ulan, insaf! Dersimiz üç buçuk saat sürüyor olabilirdi ama iki saat boyunca beş dakikalık bile bir ara vermemek ve ebemizi bellemek neye gerekti?
"Hocam!" diye bağırdım daha fazla sabredemediğimde, artık sigara içmem gerekiyordu.
Hoca bana bakıp başını salladığında sıkıntılı bir nefes vererek konuştum tekrar.
"Allah rızası için bir beş dakika sigara arası verelim, yemin ederim dayanamıyorum. Başıma ağrı girdi hocam, lütfen?"
Hoca önce saatine baktı sonra reddetmek üzere ağzını açmıştı fakat sınıftaki uğultu beni destekler nitelikte olduğu için gözlerini devirerek kafasını salladı.
"Sadece beş dakika, geç kalanı derse almam," diye homurdandığında kapıya baktım.
Ulan beş dakikada anca dışarı çıkardım. Bakışlarımı pencereye çevirdim, zemin kattaydık ve pencereyle yer arası bacak boyum kadardı. Daha kısa bir yol, daha hızlı sigara içiş demekti. Hızla ayağa kalkıp pencereyi açtım ve okulun arka tarafına açılan bahçeye atladım.
Hoca arkamdan bir şeyler söylerken omuz silkip anında paketimi çıkarıp bir sigara bıraktım dudaklarımın arasına ve hemen ateşledim. Derin bir nefesi ciğerlerime doldururken gözüm yaşarmıştı, dumandan.
Zihnim sonunda rahatlayarak huzura ve temiz havaya kavuşurken hafif hafif atan yağmurun altında sigaramın ıslanmaması için avcuma doğru çevirip ard arda birkaç nefes çekerek gözlerimi kapattım. Sırtımı duvara yaslayıp bir bacağımı da duvara bastırdıktan sonra demin çektiğim nefesleri tek seferde dudaklarımın arasından koyverdim.
Bir ay. Koskoca dört hafta. Dört haftadır ona mesaj atmıyor, dört haftadır okula gelmeme rağmen onu görmüyordum. Bu onun okula gelmemesiyle ilgili değildi, ki her gün okulda olduğu da bir gerçekti ama ben, üstün başarılarımla ona görünmeden girip çıkıyordum.
Öyle özlemiştim ki yüzünü, gözlerini, hep dağınık olan saçlarını.. yanıp tutuşuyordum resmen. Nasıl geçecekti bu bilmiyordum. Nasıl unuturdum, nasıl siler atardım, bilmiyordum. İstemiyordum da ama daha fazla canımın yanması beni ve zayıf kişiliğimi dayanamaz hale getiriyordu.
Tek derdim o da değildi ama beni ayakta tutan tek şeydi. Sevmiyor olmasını geçtim, benim ona yandığım gibi birine yanıyor olması ruhuma en büyük darbeyi vuruyordu. Yandığı herifin de ölü olması daha acıydı çünkü o yaşamayan birini severek acı çekiyordu ve onun acı çekişi beni de bitiriyordu, haberi bile yoktu.
İkinci sigaraya geçtiğimde gözlerimi aralayarak gökyüzüne baktım. Her insanın bir sınavı vardı ve ben sınavımdan kesin kalacaktım. Hep mi çalışmadığım yerden gelirdi ulan? Hep mi yanlış şıkları işaretlerdi bir insan?
Onun hayatına girebileceğimi düşünerek en büyük hatayı yaptığımı biliyordum. Yine de insan umut etmeden yaşayamıyor, belkilerle yaşama tutunuyor ve hayaller kuruyordu. Benim belkilerim hep boyumdan büyük olsa da susturmak hiç kolay olmuyordu.
Nefes alamıyordum, yüzünü görmek için, küçük de olsa gülümseyişine nail olmak için canımı verebilecek raddeye gelmiştim. Onu hiç fark etmeden öyle bir yerine koymuştum ki hayatımın; silip atmak, unutmak, yokmuş gibi davranmak beni mahvediyordu.
Hayatına girebilir miydim? Deneseydim, kalbini kazanmaya çalışsaydım neler olurdu diye düşünmeden edemiyordum ama o kadar gurursuz değildim. Ben, gönlünde biri olan insanın gönlüne nasıl kendimi sığdırabilirdim ki? Sevdiği birini unutturmak onun sevgisine hakaret sayılmaz mıydı? Başka birini seven bir adama beni sevmesi için yalvarmak aptallık olurdu.
Ölmüş olan birinin üstünü kapatmayan bir adamın karşısına geçip kendimi sevdirmeye nasıl cüret ederdim? En önemlisi ben de köpek gibi seviyordum onu, ondan başkasını kendi gönlüme koyamazken onun bunu yapmasını bekleyemezdim. Bu çok büyük haksızlık olurdu.
Sırf bu yüzdendi kaçışlarım, beni engellemesini istemem. Neden yaptığımı hâlâ sorgulasam da yapmıştım artık, bunun bir geri dönüşü yoktu. Ya unutacaktım, ya da okul bitene kadar böyle kaçarak gelecektim bu sikik yere.
"Tunahan, hoca gelsin artık diyor lan," diye mırıldandı Okan, pencereden kafasını çıkarıp.
Bakışlarım onu bulurken elimde üçüncü sigaram yanıyordu. Sigaradan birkaç nefes daha çekerek dumanı dudaklarımın arasından bıraktım.
"Aa Umut, naber?" diye seslendiğinde bakışlarımı hemen karşıdaki duvara yaslanmış sigara içen üç kişiye çevirdim.
Ulan, ben bunları nasıl görmemiştim?
"İyidir Okan, senden?" diyerek flörtöz bir ses tonuyla karşılık verdi Umut, Okan iyice pencereden eğildiğinde.
Aralarındaki muhabbet beni zerre ilgilendirmezken, bakışlarımı gecenin karanlığına sığınarak, uzun zamandır mahrum kaldığım yaşama alanıma çevirdim. Elindeki sigarayı dudaklarına koyarken bakışları direkt olarak yüzümde gezinen adama baktım.
İçimde bir yerlerde savaş çıkarken bütün bastırdığım hislerim gün yüzüne çıkmıştı. Kalbimin özlemle ve heyecanla yandığını hissediyordum. Ona doğru koşmak isteyen bacaklarım, engellemelerime boyun eğerken huzusuzdu. Ağlamak üzereydim, karanlığa rağmen o kadar güzel görünüyordu, o kadar derin bakıyordu ki kahverengileri, titredim.
Bana böyle güzel bakması iyi değildi. Ona olan özlemim, mesafeye ve karanlığa rağmen yeşillerimden sapmayan irisleriyle kalbimi tarumar eden bir savaş kahramanıydı. Masum tarafta olan değildi, yıkımın arkasındaydı. Yıkımı gerçekleştiren oydu ve bıraktığı enkazın altında nasıl nefes alacağımı bilemeyen bir zavallıydım ben. Bu, onun umurunda bile değildi.
En sonunda kendimi toparladığımda yutkunarak derin bir nefes alıp elimdeki sigarayı attım ve Okan'ı içeri iterek sınıfa girdim. Okan'ı geri çekerek pencereyi kapattım ve perdeyi çektim. Cam kenarında oturuyordum ve onun orada olduğunun bilincindeyken o perdeyi açık tutmam demek kendime durup dururken yine ona gitmek için bir sebep bulmam demekti.
Bunu yapamazdım, ne ona ne de kendime.
Daha fazla canımı yakamaz dedikçe kıracak bir parçamı buluyordu. Bunun için özellikle bir şey yapmasına gerek bile kalmıyor oluşu daha kötüydü. Sadece benim onu sevdiğim gibi bir başkasını seviyordu, peki bu sevgi neden beni böyle paramparça ediyor, kahrediyordu?
Boğazımdaki yumruyu geçirmek adına yutkundum arka arkaya, geçmedi. Dolan gözlerimden birer damla yanağıma inerken başımı önüme eğip sıraya koydum. Okan'ın elini omzumda hissetsem de bir tepki vermedim. Bu aşkı nasıl ruhumdan silecektim, nasıl acıyla yaşamaya devam edecektim bilmiyordum ama yapmak zorundaydım.