Saçlarımın arasında hissettiğim yumuşak dokunuşlarla uykudan sıyrıldım ama gözlerimi açacak kadar uykum kanmamıştı. O yüzden kendimi parmakların okşayışına bırakarak tekrar uykuya dönmeye çalıştım. Kulağımla yanağımın tam ortasına konulan hafif öpücük bile beni ayıltmamıştı.
"Tuna," diyerek fısıltıyla adımı seslenen Burak, kaşlarımı çatmama neden oldu. "Hadi uyan artık."
Başımı öbür tarafa çevirerek yastığın altında kollarımı birleştirdim. Çok fazla uykum vardı ve uyanmak istemiyordum, Burak bile uyanmamı sağlayamazdı şu an.
Sakin bir nefes verip enseme bastırdı bu kez dudaklarını. İçime yavaş yavaş işleyen hareketleri beynimin doyumsuz uyku isteğini mağlup etmeye başlamıştı bile. Mırıldanarak yüzümü yastığa bastırdım. Amacım kesinlikle mızmızlanmak değil, öpücüklerinden daha fazla yararlanmaktı. Zira her gün böyle uyandırılmıyordum ve Burak'ın arada uğrayan bu sevecen tavırlarına da nail olamıyordum doğal olarak.
Islak dudaklarını yanağımda hissettiğimde gülümsememek için kendimi sıktım, kalbim sıcacık olmuştu. Bunu nasıl yapıyor olduğunu bilmiyordum ama artık sorgulamıyordum da çünkü yapıyor olmasının mutluluğunu yaşamak bir şeyleri sorgulamaktan daha mantıklıydı ve daha güzel hissettiriyordu.
"Tunahan, kahvaltı hazır. Hadi yavrum uyan artık," dedi bu kez. Yüzünü görmesem de ses tonu o kadar yumuşaktı ki, gülümsediğine kalıbımı basabilirdim.
Kollarımı yastığın altından çekip sırtüstü dönerek Burak'tan uzak tarafına kaydım yatağın. Bir şeyler mırıldandı ama kelimelerini seçememiştim. Kısa bir süre sonra terden alnıma yapışan saçlarımı geriye taramasıyla bütün bedenim titredi. Bakire bir ergen gibi hala bana dokunuşları titrememe neden oluyordu ve ilişkimizin uzun süredir sorunsuz ilerlemesine rağmen bu etkiyi üzerimden atamamış olmaktan gurur duyuyor değildim. Gerçi bunun onu deli gibi mutlu ettiğini göz önüne alırsak şikayetçi olamıyordum da.
"Sevgilim?" diye mırıldandığında sıcak nefesi bu kez dudaklarımı yaktı.
Ardından dudaklarını tüy gibi bir dokunuşla dudaklarıma sürttü. İstemsizce dudaklarımın arasından bir inilti çıkardım. Hoşuna gitmiş olacak ki kıkırdadı ve bu sabahımı aydınlatan üçüncü şey olmuştu, öpücükleri ve dokunuşlarından sonra elbette. Cennet bahçesinde kuşların cıvıldaması kadar ilahi bir tonla kulaklarımı şenlendirmiş, bütün enerjimi yerine getirmişti.
Bu adamı deli gibi seviyor olmak hayatımda yaptığım en doğru şey olabilirdi.
"Ihm.." diye saçma sapan bir ses çıkardım. Nefesleri hala dudaklarımı ve çenemi yakarken göğsümdeki hız limitini aşmış olan organla baş etmeye çalışıyordum.
"Bebeğim?" diye mırıldanarak dudaklarıma küçücük bir öpücük daha bıraktığında bu kez dudaklarını çekmesine vakit vermeden aynı şekilde öptüm onu. Ama benimle oynamak istediğini fark edememiştim, nitekim öpücüğümün yarısı dudaklarını çekmesiyle havaya karışmış oldu.
Homurdanarak kaşlarımı çattığımda bir kez daha kıkırdadı. Yine dudaklarını benimkilere sürterek uyandırmaya çalıştığında bir kez daha mırıltıyla istemediğimi belirttim. İnat eder gibi bu kez dilini dudaklarımın birleşme çizgisinde yavaşça gezdirdiğinde bu kez inledim.
"Uyan artık," diye mırıldandı. Yastığın iki yanından baskı uygulayarak yüzüme yüzünü hizaladığını hissederek hafifçe gözlerimi aralayarak beni her seferinde bozguna uğratan kahverengileriyle karşılaştım. "Acıktım," diye ekledi gülümseyerek.
Bütün tüylerimin diken diken olduğunu hissediyordum ve solumdaki hız limitini aşmış olan organın göğüs kafesimi yarıp karşısındaki herife koşmaya çalışmasını izliyordum. Bu fiziken mümkün olmasa da hissettiğim tam olarak buydu. Sağ bacağını bedenimin öbür tarafına atarak beni iki bacağının arasına hapsettiğinde ellerini yastığa daha sert bastırdı.