Ben salak bir insan değildim. Hiçbir zaman olmamıştım ama insanları genelde kaale almayan bir vatandaş olarak onlarla alay ettiğim her seferinde onlar benim salak olduğumu düşünmekten asla gocunmuyorlardı. Halbuki ben salak ayağına yatıp milletin sazanlığını izlemeyi seven bir tiptim.
Lakin işler Burak'a geldim mi, tamamen bir geri zekalı gibi davranıyordum. Bu yıllarca böyle olmuştu. Hem etrafımda olduğunda hem de isminin geçtiği her yerde salaklaşıyordum. Bunu sebebini neye bağlayabilirdim bir fikrim yoktu ama aşkın insanları aptallaştırdığına dair söylenen klişeye inanmaktan da geri kalmıyordum.
Bu yüzdendi onunla ilgili her mevzuya sağlıklı karar verememem. Bu yüzden ona bilmesi gerekenleri bu zamana kadar anlatmamış olmam fakat, insan bir kere korkuyu bedenine hapsetti mi, kurtuluşu zor oluyordu. Ona bir şey olacağı korkusu da beni salaklaştıran bir başka sebeplerden biriydi muhtemelen.
Şimdiyse ciddi manada sağlıklı kararlar almam gereken noktadaydım. Artık onun tamamen bana ait olduğu düşüncesine alıştırmam gerekiyordu kendimi ve yüreğimde açan çiçeklerin her biri, onun haberi bile olmadan çektiğim tüm acıları unutturuyor, açılan tüm yaraları birer birer sarıyordu. Ve en önemlisi artık göğsümde ağırlık yapan o his yoktu. Ki, bunun ne kadar rahatlatıcı olduğunu anlatmak için kelimelere bile gerek kalmamış, daha rahat nefes almaya başlamıştım.
Salona girdiğimde hâlâ bıraktığım yerdeydi. Bütün vücudumda gerginliğin hakim olduğunu hissedebiliyordum, kendimi o kadar kasıyordum ki onun yanında, çok farklı bir karaktere bürünüyordum resmen. Buna rağmen içimde patlayan havai fişeklerin haddi hesabı yoktu. Yaşadığı onca şeye rağmen benimleydi, evimdeydi ve bu bütün acılarımı unutturacak kadar büyük bir haz veriyordu bana.
Öyle yoğun duygular vardı ki içimde durmadan ağlamak istiyordum ve bu kez gözyaşlarımı tutmamak için en güzel sebebe sahiptim; mutluluktandı çünkü bu kez ağlamak istemelerim.
Elimdeki bira şişesini ona uzatarak tekrar yere oturdum. Teşekkür ederek şişeyi alırken bu kez aramızda çok bir mesefe bırakmaya gerek duymamıştım yanındaki yerimi alırken.
Göğüs kafesimi zorlayan organıma söz geçiremiyordum artık, almış başını gidiyordu ve bu da benim titrememe neden oluyordu. Derin bir nefes doldurdum ciğerlerime, sakinleşmek adına. Ardından kendi biramı dudaklarıma götürüp büyük bir yudum aldım. Yutkunurken bakışları bana dönmüştü. Ona bakmasam da bunu hissedebiliyordum.
"Sakin olsana biraz," dedi alaylı bir ses tonuyla.
İt oğlu it, dalga geçiyordu bir de üzerimde bıraktığı etkiyle. Halbuki ben komik olduğunu düşünmüyordum. Bakışlarımı ona çevirip odanın sarı ışığı altında alayla parlayan kahverengilerine baktım.
"En son ikimiz burada, bu şekilde oturduğumuzda beni sevemeyeceğini söylemiştin."
Yüzündeki alaylı gülümseme silinip yerini düz bir ifadeye bırakırken usulca dudaklarını yaladı. Ağzından bir nefes alıp başını karşıya, kapalı olan televizyona çevirirken bu kez alayla gülümseyen bendim. Adamı böyle mal ederlerdi işte.
"O gün onu söylerken bile buna inanmıyordum, sırf söylemek için söylemiştim desem?" diye mırıldanıp elindeki şişeden bir yudum aldığında yine gözlerimin dolmasına engel olamamıştım.
Herif istemeden bile beni duygudan duyguya sürükleyebiliyor, heyecanlandırabiliyordu. Yeminle çok seviyordum ulan.
"Cazibeme karşı koyamayacağını biliyordum derim," dedim omuz silkip elimdeki şişeyi ona uzatırken. Başını çevirip bana baktığında gülümsüyordu, öyle güzel gülümsemesi gözlerime bayram getiriyordu. Elindeki şişeyi hafifçe benimkine çarptığında göz kırptım. "Cazibeme!"
