Sınıftan Okan itiyle birlikte çıkarken hâlâ bana yalvarmalarını dinliyordum. Geçen günkü şerefsizliği yüzünden onunla konuşmuyor ve hatta ağır trip atıyor olabilirdim ama bu daha hiçbir şeydi, her şeyi hak ediyordu.
Sen kim benim telefonumu açmayıp Umut'la sevişmek ya? Kankalıktan reddetmediğime şükretsindi hayvan.
Ayrıca da ilk günden hemen çocuğun kollarına atlamış olması daha da sinirimi bozuyordu. Ulan ben aylardır adamın kankasını elde etmeye çalışıyordum bir sikim ileri gidememiştim, bu yaptığı saygısızlıktı resmen!
Etrafım şerefsiz ve sevgiye saygısı kalmamış insanlarla doluydu, her yer hain her yer köpek kaynıyordu.
"Kanka kurban olayım yeter artık valla dilim tutuldu özür dilemekten affet artık n'olursun ya."
Sınıfın önünde durup sinirle ona baktım, kolumdaki elini ittirerek homurdandım.
"Susar mısın, sevgiye saygısı kalmamış hiçbirinizin. Ben aylardır adamın götünde dolanıyorum aldığım cevap yumruktan başka bir şey değilken sen nasıl hemen o kurtçuğun koynuna girersin, ayıp değil mi?" diye homurdandım kaşlarımı çatarak. "Nankör!" diye ekleyerek omzuna bir yumruk geçirdim.
Ağlamak üzereymiş gibi bir ifadeye büründüğünde gözlerimi devirdim. Arkamı dönüp tekrar yürümeye başladığımda yine it gibi peşimden gelmeye başladı.
"Okan!"
Ve işte yine o sinsi ve şeytani ses. Kankamı ayartıp kankasını bana ayarlamayan it oğlu it. O kadar dertleşmemize rağmen beni dipsiz kuyulara atarak kendini zirveye çıkaran şerefsizler kralı. Yavşakus Umutus.
Okan sesin geldiği yine dönüp bakarken kolumdaki elini çekmeden beni de o tarafa doğru yöneltti. Beyinsiz olmanın ilk kuralı Okan olmaktı, kankam olan. Yüzüne yayılan gülümsemeyi yumruğumla dağıtmak istiyordum. Aynı zamanda onun yüzündeki gülümsemenin tam tersi benim başımı kaldırıp karşımızda duran iki yavşağa bakmamla somurtma olarak yüzüme taht kurmuştu.
Ne diye her dakika karşıma çıkıyorduysa bir taneciğim.
"Ne yaptın?" diye sordu Umut sırıta sırıta.
Birbirlerine cilve yapıyorlardı ulan bir de. Gözlerimin önünde, benim. Gözlerimi kısarak Burak'a çevirdim bakışlarımı. Elleri ceplerinde, dişleriyle bıyıklarını ısırıyor ve kahverengilerini benim yeşillerime odaklamaktan gocunmuyordu.
Of, aşırı seksi görünüyordu. O bıyıklarına kurban olurdum ben onun. İstemsizce yutkunurken yine çenemi tutamadım ve ağzımı açtım.
"Naber çakma bozkurt?"
Yüzüne yayılan alaylı gülümsemeyi hayranlıkla izlerken bana cevap vermek üzere ağzını açtı fakat telefonu çaldı. Hep mi zamanını bulurdunuz ulan?
"Ef-" der demez sözü yarıda kesilmiş olacak ki, kaşlarını kaldırarak karşıyı dinledi ve çok geçmeden telefonu kulağından çekip ekrana baktı bir iki saniye. Meraktan kuduruyor olmam normal miydi?
Telefonu cebine koyarken piç bir sırıtışla bana baktı ve Umut'a dönerek dikkatini üzerine çekti.
"Benim manita çağırıyor kardeşim, ben kaçar."
Manita? Manitası mı vardı? Sinirden dişlerimi sıkarken kısılan gözlerime alayla bakıp arkasını dönüp gitti. Zihnimde manita kelimesi eko yaparken damarlarımda gezinen öfkenin haddi hesabı yoktu.
Ulan, inadına yapıyordu sanki şerefsiz.
Telefonumu çıkarıp Güneş'i aradım. Okan'ın Umut'a kapılması ayrı bir sinirimi bozarken beni anca o sakinleştirirdi zaten.