Geçmişten: Solmamış Bir Zambak

41 10 4
                                    




Selamlar asklarımm.

Bu bölüm geçmişten bir bölüm.


"Ne içimdeki sokaklara sığabildim, ne dışarıdaki dünyaya."

-Sabahattin Ali


Bir yandan içimden şarkı mırıldanırken diğer yandan onunla görüşeceğim için hazırlanıyordum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bir yandan içimden şarkı mırıldanırken diğer yandan onunla görüşeceğim için hazırlanıyordum. Ne zaman sabah olsa ve onunla her gün tekrar tekrar buluşacağımı hatırlasam aklımı bir mutluluk kaplıyordu.

Roshan ile 1 yıldır görüşüyorduk. Birlikte çok fazla zaman geçirmiştik, beni sürekli bizim için özel ilan ettiğimiz yerlere götürüyordu. Bundan asla şikayetçi değildim.

Onu çok seviyordum. Her zerremle yanımda olmasından çok mutluydum. O olmadan bir günüm geçse kendimi çok kötü hissediyordum. Onsuz nefes almak bile bana zor geliyordu.

Saçlarımı yavaş hareketlerle taradım. Onu bekletmeyi seviyordum.

Bana hep "Seni beklemek oldukça yorucu leydim, ancak sizi görmekle sonlandığı için bu bana zor gelmiyor." derdi.

Bana ithafen bir şeyler söylemesini de seviyordum . Her şeyiyle çokça seviyordum işte.

İç çekip "Tanrım bizi ayırma." diye fısıldadım boşluğa. Tanrı'm lütfen beni onun yokluğu ile sınama.

Son olarak beyaz küpelerimi de taktıktan sonra aynada kendime baktım. Gülümsedim, artık hazırdım.

Ayakkabılarımı giydim ve kapımı nezaketle açtım. Tam da karşımda kapıyı izleyen Roshan'ı görmeyi bekliyordum ama yoktu. Kaşlarımı çattım. Buluşacağımız vakti epey geçmiştik ve burada yoktu. Acaba bir işi mi çıkmıştı?

Evimin anahtarını çantama attım. Sokağa ilerleyip etrafıma baktım. Hala yoktu. Ne o, ne de bir tek adamı yoktu.

Burada mı beklemeliydim? Bilmiyordum. Çaresizce etrafıma bakındım.

5 dakika oldu, gelen yok.

10 dakika oldu, gelen yok.

20. dakika, yok.

Artık oldukça merak etmeye başlamıştım. Etrafa baktım, fayton yoktu. Yürüyerek gitmem gerekecekti.

Elbisemin etekleri yere değmediği için rahattım. Beyaz renkte ve oldukça güzel bir kumaştan yapılmıştı. Çok sevdiğim ve beğendiğim bir elbiseydi.

Sonunda "Zambaklı Kız" yazan tahta parçasının önünde durdum. Henüz yeniydi. Roshan ve ben buranın en iyi ustalarından birine yaptırmıştık. Burası ailemden kalan bir mekandı. Onlar hayata veda ettikten sonra bana kalmıştı. Ben işletiyordum ve hobi olarak da burada şarkı söylüyordum.

Roshan daima sahnenin hemen önünde duran masaya otururdu. Her kadehini bana bakarak kaldırırdı. Bu benim içimde bir şeyleri uçuştururdu. Ne zaman yapsa gülümsemekten kendimi alamazdım.

Ki zaten ben onunlayken gülümsemekten kendimi alamıyordum.

Mekanımın önünde de gezindim biraz. Burada olması gerekiyordu. Bu adam neredeydi?

Vücudum endişe ile dolmaya başlamıştı. Biraz da korku. Ya başına bir şey gelmişse?

Bir süre de Zambaklı Kız'ın önünde bekledim.

Bana yeni zambaklarla gelmesi gereken gündeydik. En son 2 hafta önce verdiği zambaklar solmak üzereydiler.

Bana daima zambaklar verir ve onlar tam ölmeden yenilerini getirirdi. Onun verdiği her zambağı toprağa ekmek istiyordum ama bana iki haftada bir elinde bir buket zambakla gelmesi çok hoşuma gidiyordu. Ama bu sefer karar vermiştim ki bu verilenleri toprağa dikecektim. Yenilerini getirmese dahi onun bana verdiği herhangi bir şeyin öylece ölüp gitmesini izlemek hiç istemezdim.

Artık beklemekten yorulmuştum. Hala ortalıkta yoktu. Sanırım onun evine gitsem daha iyi olacaktı.

Zambaklı Kız yazan tahta parçasına bir bakış attım ve onun evine giden yola girmek için irkaç adım attım.

"Victoria Veselova!"

Adımlarım durdu. Arkamı döndüm. Karşımda o yoktu. Ondan kısa, ona asla benzemeyen ama iyi giyinimli benden büyük bir adam. Eline bir buket çiçek tutuyordu. Zambak.

Olduğum yerden ayrılıp onun karşısına dikildim.

Elindeki zambak buketini bana uzattı. Anlamaz bir şekilde de olsa aldım. Neden Roshan gelip vermiyordu?

"Roshan nerede?" diye sordum.

Bana baktı. Umutlu gözlerime baktı. Birkaç saniye sürdü. Ardından boğazını temizledi.

"Gitti."

Ne?

"Nereye?" dedim merak içinde.

"Kasabadan gitti. Başka bir şehre."

Ağzım açık bir şekilde kalırken birkaç tane daha soru sormaya hazırlanıyordum ama adam arkasını dönüp hızla uzaklaştı. Bacaklarım hareket etmedi.

Ağzım açık öylece beklerken kollarım güçsüzleşti. Elimde tuttuğum buket aşağı sarktı.

Gözlerimden teker teker damlalar düşmeye başladı. Derin derin nefesler almaya çalıştım ama başaramadım.

Ne demek gitti? Ne demek kasabadan gitti?

Boşta olan elimi ağzıma götürdüm. Haykırmamı engellermiş gibi sıkı sıkı bastırdım oraya.

Kalbim acıyordu. Normal miydi? Kalbim iyi değildi. Ben iyi değildim.

Nefeslenmeye çalıştım olmadı. Gözlerim elimde tuttuğum bukete kaydı ve hıçkırığımı ağzıma bastırdığım elim bile tutamadı.

Sokağın ortasında elimdeki zambaklara bakarak hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Bacaklarım beni tutmazmış gibi geldiğinde kaldırıma çöktüm.

Göğsüm sıkışıyor Roshan hiç iyi değilim.

Roshan gel artık.

Hıçkırıklarım durmadı. Gözyaşlarım akmayı bırakmadı. Kalbim acı içinde kavrulmayı bırakmadı. Dişlerim birbirine çarpıyordu ağlarken.

Gök gürledi. Hıçkırıklarım gök gürlemesine karıştı. Yağmur başladı. Göz yaşlarım yağmura karıştı.

Elimdeki bukete sarıldım. Göğsüme bastırdım. Ne yapacağımı bilemedim. Göğsümde oluşan boşluğu, belki de göğsümün boşluğunu ondan bana kalan son şeyle gidermeye çalıştım.

Ne kadar ağladım bilmiyorum. Kaç kişi durup bana sorular sordu, evime götürmek istedi hatırlamıyorum.

Daria'nın beni eve sürüklemesini hatırlıyorum sadece. Bir kolumdan beni çekiştirdiğini benimse diğer elimle tuttuğum zambakları göğsüme bastırdığımı. Yolda ne kadar çok haykırmaya çalıştığımı ama sesimin dahi çıkmadığını...

Sabah çıktığım eve kararmış hava eşliğinde girişimi, kapı önünde gittiğini öğrenmemiş gibi Roshan'a tekrar bakındığımı...

Eve geldiğimde gördüğüm şeyle nasıl haykırdığımı...

Solmuş Zambaklar.

Solmuş ZambaklarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin