Taehyung - Jungkook
Koo
Evimdeyim
(03.10)-
Koşarken öyle nefessiz kalmıştım ki ciğerlerim patlayacak gibi hissediyordum. Yine de durmuyordum. En kısa sürede Jungkook'a kavuşmam gerekiyordu.
Bu yüzden evden nasıl çıktığımı bile hatırlamıyordum. Yanıma hiçbir şey almadan koşarak onun evine gitmeye başlamıştım.
Ev görüş açıma girdiği an daha hızlı koşmaya başladım. Gözyaşlarım durmadan akıyordu. Yoongi'nin mesajını gördükten sonra düşündüğüm tek şey Jungkook olmuştu. Jungkook nerde? Jungkook nasıl?
Kapıya vurarak "Jungkook!" derken nefes alış verişimi düzene sokmaya çalıştım. Yeniden vurmak üzereyken kapı açıldı ve elin havada kaldı.
Jungkook'un kızarık gözlerini ve titreyen bedenini gördüğümde içimde bir şeyler kopmuş gibi hissettim. Kollarımı bedenine sararak onu kendime çektiğimde ikimiz de hıçkırarak ağlamaya başladık.
Onu göğsüme bastırdım. Saçlarına öpücükler kondurdum. O an iki katım büyüklükte Jungkook gitti ve beş yaşındaki Jungkook geldi kollarımın arasına. Küçüldükçe küçüldü. Onu bırakmamdan korkar gibi sımsıkı sarılışı beni daha çok ağlattı.
Yüzünü boynuma gizlemiş, "Babam." diye sayıklıyordu ağlarken. "Babam, Taehyung, babam..."
"Üzgünüm." dedim fısıltıdan farksız sesimle. Ne diyebilirdim ki? Saçlarını okşamaya başladım. O ağladıkça ben ağladım. Bay Jeon'un acısını beraber yaşadık içimizde.
"Çok acı çekti."
Kafamı onaylar anlamda sallarken "Biliyorum." diye fısıldadım yeniden. Hızla geri çekildiğinde bir anlığına korktum.
"Gün geçtikçe gözümün önünde, yavaş yavaş öldü ve ben hiçbir şey yapamadım. Hiçbir şey... Hiçbir şey!"
"B-bak bana," derken yanaklarını avuçlarım arasına aldım ve yaşları sildim yanaklarından. "Senin yapabileceğin bir şey yoktu ki. Bunun için kendini suçlayamazsın. Sen onun yanında oldun. İhtiyacı olan ilgiyi verdin ona."
Titreyen dudaklarını birbirine bastırarak daha fazla ağlamasını engelledi. Bunu istemediğim için onu yeniden göğsüme çektim.
Sabah kadar öylece durduk koridorun ortasında. Bir adım bile kıpırdamadık. Jungkook neredeyse uyumak üzereyken kalkıp elimden tutarak beni salona götürdü ve yeniden göğsüme sığındı. Ona sımsıkı sarılarak kabul ettim sıcaklığını.
Ben saçlarıyla oynarken uyukladı. İç çekip durdu. Alnını öptüm. Sessiz sessiz ağladım, acısına ortak olarak.
Ertesi gün Jungkook düşündüğümden daha kötüydü. Ona kahvaltı hazırladım güçsüz düşmemesi için. Birkaç lokma zar zor yedi. Ardından o uzun bir süre banyoda kalırken onun için siyah takım elbisesini hazırladım. Babasının cenazesinde en iyi şekilde görünmesi gerekiyordu.
Kendime de onun dolabında bulabildiğim en küçük kıyafetlerden bir kombin hazırladım. Jungkook banyodan çıktığında bir ruhtan farksızdı. Beline sardığı havluyla yatağının üzerine oturdu ve öylece yere bakmaya başladı.
Onu böyle görmeye dayanamıyordum. Canlı ve parlak gözlerine ihtiyacım vardı.
Temkinli adımlarla ona doğru ilerledikten sonra omzuna dokunduğumda hafifçe irkildi. Eğilip yanağını öptüm.
"Hazırlanmalısın." diye fısıldadığımda kafasını onaylar anlamda sallamıştı. Onu yalnız bırakmak istemesem de giyinmesi için odadan çıktım.
Telefonum yanımda olmadığı için diğerlerine haber veremiyordum fakat orada olacaklarını biliyordum. Jimin'le hiç görüşememiştim. Onun da desteğe ihtiyacı vardı. Neyse ki Yoongi'ye bu konuda oldukça güveniyordum. Bugün görür görmez onun da yanında olacaktım.
Jungkook hazırlanıp yanıma gelene kadar tırnaklarımı kemirip durdum. Sonunda takım elbise içindeki bedeni görüş açıma girdiğinda ancak rahat bir nefes alabilmiştim. Onu yalnız bırakma konusunda çok endişeliydim.
İkimiz de konuşmadık. Arabaya bindiğimizde de ağzımızı bıçak açmıyordu. Jungkook arabayı oldukça sakin bir şekilde sürdü. Bir çiçekçinin önünde durup iki buket zambak aldı. İkisini de kucağımda taşıdım onun adına.
Cenazenin yapılacağı yere ulaştığımızda ve arabadan indiğimizde buketlerden birini kendi eline almış ve boştaki ellerimizi birleştirmişti. Baş parmağımla elinin üzerini okşayarak ona destek vermeye çalıştım. Buradaki kalabalık insanın içindeki ağlama isteğini ön plana çıkarıyordu.
Tanıdığım herkesin çoktan gelmiş olduğunu fark ettim. Annem ve babam da buradaydı hatta. Dudaklarımı çiğneyerek gerginlikle etrafı kontrol ettim. Bazı kameralı insanlar da vardı. Onların Jungkook için geldiğini biliyordum.
Beraber siyah mezar taşının önüne kadar yürüdük ve ellerimizdeki buketleri bıraktıktan sonra bir süre daha öyle kaldık. Gözlerimi kapatarak Bay Jeon için tüm güzel dileklerimi diledim. Ellerimizi görsün istiyordum. Bizi beraber görmesini çok istiyordum.
Jungkook gelip ona sarılanlara ve teselli verenlere teşekkür etti. Sesi kısılmıştı. Hiç ağlamadı bu defa. Onu böyle gördükçe ben ağlamak istedim ama onun için tuttum kendimi.
Elimdeki tutuşu sıkılaştı. Beraber biraz daha sakin olan bir kenara doğru ilerlerken aniden durduğunda afalladım. Kollarını belime sarıp bana sarıldı. Hemen karşılık verdim sarılışına.
"Yine ağlamak istiyorum." dedi homurdanır gibi bir sesle. Tek elimi saçları arasına attım okşamak için.
"Benim omzumda istediğin kadar ağlayabilirsin."
Beraber uzun bir süre o pozisyonda kaldık. Başka kimseyi görmemek adına gözlerimi kapattım. Jungkook sessiz sessiz ağladı omzumda. Feromonlarımla ona iyi gelmeye çalıştım ancak tüm bunların gereksiz bir çaba olduğunu biliyordum. Çünkü bir insanın yarattığı boşluğu kapatmaya gücüm yetmezdi.
✓
Bölüm sonu aşko
ŞİMDİ OKUDUĞUN
leaving tonight ✓
FanfictionTaehyung iki yıllık ilişkisini ayakta tutmaya o kadar odaklanmıştı ki yanı başındaki gerçek aşkını fark edememişti bile. |omegaverse| |omegatae&alfakook|