Çok zordu,çok uğraştım.Annemin her adı geçtiğinde onunla yaşadığım daha doğrusu yaşadığımı hatırladığım ve yaşamak istediğim bir çok şeyin içimde ukte kalmasının intikam olarak, beni kara deliğe tıkmaya çalışmasına direnmek çok zordu.Ama artık arkadaşlarım vardı,beni kendilerinden biri olarak görüyorlardı.Yine de mutsuz hissediyorum ve gerçeği saklamam gerektiği için, şu şanssız çocuk bu halde olduğu için,annemin ölümünü engelleyemediğim için kendimi suçlu hissediyorum.Babam,annemin kimsenin geleceğini çalmak istemediği için ömrünün kısaldığını ve üstüne büyü yapılarak öldüğünü söylemişti.Annem bir kahin tarafından avlanmıştı, hâlâ aklım almıyor ve kim olduğunu öğrenemediği için babamı affedemiyorum.Annem çok merhametli biriydi,babam gibi değildi.Ve ben onun ölümünü engelleyebilirdim nasıl yapardım bilmiyorum ama yapabilirdim.Sahi babam demişken nerdeyse iki gündür ortalıkta yoktum üstelik doğum günümde kaçmıştım.Fark etmiş midir acaba? Aslında çok da umrumda değil umrumda olan tek şey yeontan.Ona söz vermiştim "sadece Tae"sözü.Ve onu görmem gerekecekti ama şimdi gidemem önce hayatı mahvolmak üzere olan bu çocuğu kurtarmam gerekiyordu.Neyse bu kadar felsefe yeter Jimin beni çağırıyor:
- Tae,hadi gel yanımıza!
-Üstümü değiştirip geliyorum Jimin.
Yanımda çok fazla giyecek getirmedim,gerek duymadım çünkü çok kalacağımı düşünemiyordum.Bir korku bütün düşüncelerimi ele geçirmiş gibi.Babam ya gelip beni geri götürürse?.. Bütün bunlar canımı çok sıksa da odağı kendi üstüme çekemem.Hızlıca siyah bir tişört giyip yanlarına gittim.Jk uyuyordu ve bu bizim toplantı yapmamız için en iyi fırsattı.Suga:Dün biraz gergindim ve bunu da sana azıcık hissettirmiş olabilirim.Kusura bakma.
Yüzümde bir tebessüm oluştu sanki o da nereye ait olduğunu biliyormuş gibi.
Jimin:Evet,dün pek de hoş olmayan bir karşılaşma oldu.Şimdi onu telafi etmemiz gerek bence.
Namjoon:Jimin haklı,bu arada ben Namjoon.
Sonra aralarından birini işaret ederek:
-O da Jin ikimizin doğum günü aynı 17 Ocak.Üzerinden bir aydan fazla süre geçmişti ama yine de fazla değildi.Kaba biri olarak akıllarında kalmak istemediğimden gülümseyerek:
-Geçmis doğum gününüz kutlu olsun Namjoon ve Jin,dedim.Suga:Belki Jimin söylemiştir, bizim de doğum günümüz aynı 11 Şubat.
Tae: Şaşırmamak elde değil doğrusu,çok garip hatta çok çok garip.
"Birlikte güldük",belki de var olduğumdan beri ilk defa bu cümleyi kurdum hem de içten duygularımla yaşayarak.Tek bir kişi kalmıştı adı Hoseok ama J-hope da diyorlarmış.Herkesi aklıma iyice kazıdıktan sonra Jk'in uyuduğu yere doğru eğildim:
-Sanırım bizim de doğum günümüz aynı, şanssız çocuk.
Sonra ayağı kalkarak doğruldum:
-Annem, ben küçükken aynı gün doğanların kopmayacak bağları olduğunu söylerdi,dedim.
Alışmaya başladılar sanki bana çünkü annem dediğim zamanlarda herkes sessizleşir ve beni dinlerdi.Galiba ben de onlardan biriydim.Suga:Bizim velet uyanana kadar bir şeyler yiyelim ve şu renkleri nasıl hatırlatacağımız konusunda konuşalım.
Namjoon ve Jin önden kahvaltı hazırlamaya gittiler,biz de onları takip ettik.Ev gerçekten büyüktü ve sakindi.Ama merak ediyorum hepsi 17 yaşındaysa ev kimin? Dayanamadım ve sormaya karar verdim:
-Haddizlik olarak düşünmenizi istemem ama merak ediyor-Suga:Bak Tae,artık bizden birisin.O yüzden az önce kullandığın kelimeyi kullanma ve kendini rahat hisset.ANLADIN MI!?
Jin:Ev annemin ama büyük bir insan gibi yaşamayı öğrenmemi istediğinden bana verdi.Babamla o diğer evimizde kalıyor.Bizimkilerin ailesi de öyle düşünüyor,o yüzden birlikte yaşıyoruz.Artık sen de bizimlesin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE COLOR|TAEKOOK
Teen FictionRenkler bakmasını bilene güzel görünür, renkler görmesini bilene gündüz Güneş'i görebilmek için gece bütün asaletiyle göğe yükselen Ay'ın her gün umutsuzca batması ama kıyamet kopana değin vazgeçmemesi gibi anlamlı görünür.