"iyiye gittiğimiz zamanlara dönmek için istemek yeterliydi, benim için yeterdi.
tüm bunların umudu ile yaşamak..."✿
"konuşmayacak mıyız?" başım dizlerime yaslıyken minho'ya döndün. aramıza mesafe koymuştu ve deri ceketinin cebinden çıkardığı sigarayı içiyordu. kokusu ağır gelse de bir adım daha geri gitmedim.
zaten daha ne kadar uzağa gidebilirdim ki ondan?
yüzü bana döndüğünde sessiz kalarak süzdü bedenimi. yerde büzüşerek oturan ben hakkında ne düşünüyordu bilmiyordum.
"konuşmalı mıyız?"
gözlerinin için baktım. ben baktıkça inat olsun diyeydi sanki gözlerindeki o ruhsuzluk. sadece sigarasını içiyor, ne konuşuyor ne de hareket ediyordu. "neden böyle yapıyorsun?" başımı yasladığım dizimden kaldırdım. ellerimin arasına aldım. "tanrım ben ilk defa böyle hissediyorum. beni delirteceksin." ayağa kalktım ve karşısına geçtim.
"ilk defa böyle hissediyorum çünkü bana kötü şeyler hissettiriyorsun. kafamı karıştırıyorsun, beni oradan oraya sürüklüyorsun ama sonra hiçbir şey olmamış gibi davranıyorsun. aramızda bir şeyler varmış gibi bana umut veriyorsun fakat sonra çok daha kırıcı oluyorsun."
sigarasını yere attı ve ayakkabısının ucu ile söndürdü. hala umursanmadığımı görmek kalbimi daha çok kırdığında "kötü birisin." dedim. "jisung'u dinlemeliydim, kalbimi kıracağını bilmeliydim."
yerdeki gözleri hızlıca yüzüme çıktı. "keşke öyle yapsaydın!" diyerek yükseldi. "keşke jisung'u dinleyip bana yaklaşmasaydın hyunjin. gelip yerleşmeseydin zihnime. en azından ikimizde bu halde olmazdık."
"senin olduğun kötü bir hal yok!" dedim kırgınca. neden son cümleme sinirlendiğini anlamasam da susmak istemedim. "yalan söyleme, bir şeyler hissediyor gibi davranma."
"hyunjin," dese de devam edemedi ve bana sırtını döndü. yeterince dağınık uzun saçlarını elleriyle daha çok dağıttı. "eğer bir şeyler hissetmesem," dedi tekrar bana dönerken. "böyle olmazdım. inan, yanında bile olmazdım."
ağladığımı sandığım için başta korksam da çiseleyen yağmur ile rahatlayıp bir kez geri adım attım.
"yalancısın işte, inanmıyorum. ben aptalın tekiyim ve sen de yalancısın. hep aynı şeyleri söylüyorsun ve ben her defasında inanıyorum. artık istemiyorum, senden de kaçmak istiyorum. kulaklarımı kapatıp uzaklaşmak istiyorum sadece."
üstündeki ceketi çıkardığında bana yaklaştı. "ıslanıyorsun."
"istemiyorum," diyerek ittim onu. yine de onun karşısında şansım olmadığında yerinde hareket etmedi ve yaklaşıp ceketini omuzlarıma bıraktı.
"aptal!" dedim. "beni korumaya çalışıyorsun ama en çok sen kırıyorsun!"
"emin ol senin kadar kırmıyorum!" geri adım atmama izin verdi. "ben en azından sadece olduğum yerde duruyorum hyunjin. sen ise hemen kaçıyorsun, ben seni yakalayamadan başkası yakalıyor."
öylece durup yağmurdan ıslanmış bedenine baktım. "gerçekten bir aptalsın," dedim ağlamaya başladığımda. "bana böyle bir şey söylediğine inanmıyorum!" ceketinin omzundan yere düşmesine izin verdim ve ona arkamı döndüm.
"nereye gidiyorsun?" dedi her şeye rağmen sakince. kolumu tutan elini ittirdim. "lütfen artık peşimden gelme, kırılmak istemiyorum!" ve hızlı adımlarla ondan uzaklaştım.
başkaları için belki de böyle olaylar oldukça sıradandı ama ben alışık değildim ve kırılıyordum. yaşadığım şeylere anlam yüklüyor ve tepkilerimi büyük gösteriyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
meet me at midnight, hyunho
Fanfictionve sonra sen ellerimi tuttun, ben de kalbinden vurulmayı bekleyen bir av oldum.