[35, final]

1.3K 139 84
                                    


"parlak şeyleri severim ama seninle kağıttan yüzüklerle evlenirim. bu doğru sevgilim tek istediğim sensin."


vücuduma ağırlık yapmış bedenle zar zor açtım gözlerimi. başımdaki ağrı dün geceki yerini korurken nefeslendim ve belime sarmalanmış kolun sahibine baktım.

yara alsa da güzelliğinden eksilmeyen yüzünü okşadım parmaklarımla. dün geceki küçük ağlama krizimden sonra kucağında uyuyakalmıştım. şimdi içtiğim alkolden eser kalmaması iyiydi çünkü dün gece yaptığım aptallıkların haddi hesabı yoktu.

sessizce sevgilimin uyanmasını bekledim. ne zaman uyanırdı, uykusu ağır mıydı bilmiyordum ama ne kadar sürdüğü önemsiz bekleyecektim onu.

onu izlediğim yaklaşık bir on dakikayı geride bıraktığımızda yavaşça araladı gözlerini. gözlerini açmakta sorun yaşayarak kırpıştırdı. belimdeki elini yumruk yapıp gözlerini ovuşturdu.

"günaydın," dedim gülümseyerek. içimdeki heyecan istemeden sesime de yansımıştı. yine de bunu sorun etmedim çünkü onun beni her halimle seveceğini hep biliyordum. "günaydın." dedi her zamankinden derin bir ses ile. bazı sabahlar okula gelmesi için uyandırdığımda duyardım bu sesini ve bu çok hoşuma giderdi. boşluktan yararlanıp bedenimi oturur pozisyona getirdim. yukarıdan izledim onu. uysal halleri hoşuma giderken kendimi tutamadım ve uzun saçlarında dolaştırdım elimi. yağmurun ardından açmış güzel bir güneşli sabaha uyanmıştık, kalkmalı ve ıslak parklarda dolaşmalı, toprağın yatıştırıcı kokusunu solumalıydık.

"hadi kalk, bugün çok güzel bir gün sevgilim."

"hm," diye kısıkça mırıldandı ve tek gözünü açarak aşağıdan bana baktı. "seninle uyanmış olmak bile yetiyor günü güzelleştirmeye." söyledikleriyle kalbimi bir kez daha çalarken tebessüm ettim ve eğilip yüzüne minik öpücükler kondurdum. yaralarına bile değdi dudaklarım.

"öpsene artık beni ya!" diye söylendiğinde kıkırdadım. "olmaz sevgilim acıyabilir."

"acırsa acısın, sen öpeceksin önemi var mı?" yattığı yerden yükseldi ve tişörtümün ucundan çekiştirerek bedenlerimizi yaklaştırdı. "dudağıma da kondur o öpücüğünü, eksik kalırım yoksa."

ona karşı gelmenin zor olduğunu bildiğimden eğildim ve diğerlerinden daha minik bir öpücük kondurdum. sonra gülümsedi genişçe. "kutsandım resmen." dedi. utanıp yerimde hareketlendim ve kaçmak için atakta bulundum ama tişörtümün ucundaki eli buna engel oldu. yükseldi ve çekiştirdiğinden dolayı tişörtün açıkta bıraktığı omzuma sulu bir öpücük kondurdu.

"şimdi gidebilirsin."

yaptığı hoşuma gitse de göz devirdim ve yataktan kalktım. adımlarımı hızlandırıp kapımı açtım ve salonda gezdirdim gözümü. kimseyi görememiş olmamla çatıldı kaşlarım. en azından jisung ve chan'ı görmeyi bekliyordum. belki de müstehcen bir gece geçirmişler ve hala uyanamamışlardı. mutfağa doğru yürürken chan'ın odasının kapısının açık olduğunu gördüm. gerçekten de evde değildi. mutfağa girdiğimde buzdolabın üstündeki notu çekip aldım.

"evde değiliz, evi tamamen size bıraktım. ben geldiğimde sevişmiş olun!" yazılı not baştan aşağı utançla dolmamı ve gözlerimi yummama sebep olmuştu. bu konu biz yüz kere sevişsek de beni utandırmaya devam edecekti.

ben kendime gelmeye kalmadan arkamda minho'nun bedenini hissettim ve saklayamadan kaydı birden parmaklarım arasındaki kağıt. hızla ona döndüğümde sırıtarak kağıdı okuduğunu gördüm. bana döndüğünde eğildi ve kulağımın altına bir öpücük kondurdu beni tahrik ettiğini bildiğimden. oradan ayrılmadan nefesimi boynuma vererek konuştu. "arkadaşlarımız sevişmemizi istiyor, hemen isteklerini yerine getirelim."

meet me at midnight, hyunhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin