visit'

298 32 8
                                    

"Silah takviyeleri yarın Amerika'dan buraya gelecek. Ayrıca Çin'den de birkaç paket iki güne burada olacak."

Minsung, Jieun'un ısrarıyla herkes bir aradayken yaşanan gelişmeleri aktarıyordu.

"Yeterli olacağına emin misiniz? Dongmin hiç durmayacağa benziyor." Bulundukları yerde yaşanan yağmalamalar yeni durmuştu ama Oasis'in daha pek çok şehrinde savaş devam ediyordu. Dongmin gözü dönmüşcesine ülkeyi yıkmak için uğraşıyor, arkasında kaç ölü bıraktığını asla umursamıyordu. Merhameti yoktu.

"Bunlar sadece önlem. Hala onları püskürtecek kadar donanımımız mevcut."

"Ama püskürtemiyorsunuz."

Jimin'in mırıldanmasıyla ortamda büyük bir sessizlik oldu. Bu yaptığı normal bir zamanda olsalardı büyük saygısızlıktı. Ama şu an kimsenin krala karşı geldiği için acılı birine ceza verecek kadar ne mecali, ne tahammülü vardı.

"Jimin, acını anlıyorum fakat elimden ne gelirse yaptığımı biliyorsun. Günlerdir uyku uyumadım, ülkem bu haldeyken zaten uyuyamam ama ne kadar çabaladığımı anla istiyorum."

Minsung'un sakin konuşmasıyla Jimin derin bir nefes verdi. Böyle söylemesi yanlıştı. Kim olursa olsun, emeklerine büyük saygısızlıktı. "Kralım, az önce dediğim şeylerden dolayı özür dilerim. Elbette ülkemiz için neler yaptığınızın farkındayım, sadece..." Sadece en yakın arkadaşlarından birinin, kardeşininin hala bulunamamış olması onu sonsuz bir kedere sürüklüyor ve ne yapacağını bilmiyordu. Aradan geçen süre az değildi, artık dimdik ayakta bulmak yerine cansız bedenini bulup, son kez vedalaşmak istiyordu. Umudu günden güne tükeniyordu.

Kral sakince başını salladı. Gözleri bir an sarışın omeganın bacağındaki ele takıldı. Yoongi, asla çekinme belirtisi göstermeden ona temas ediyor, her zaman ki gibi kimseyi umursamadığını gösteriyordu.

Jimin bu bakışları fark ettiğinde boğazını temizleyip bacağındaki eli ittirdi. Başını ona çevirip kızgın kızgın baktığında karşılığında bir dudak büzülmesi almıştı. Bu adam gerçekten bazen nerede durması gerektiğini bilmiyordu.

"Minsung, sormaya çekiniyorum ama... ortalama ne kadar kaybımız var?" Jieun'un kısık sesli sorusuyla Minsung derin bir nefes alıp eşinin sorusunu cevapladı. "Kayıtlara geçenler toplam 388."

"385." Jeongguk'un tekdüze sesiyle odadaki herkes bakışlarını ona çevirdi. "Kayıtlara geçen sadece 385 ölü var."

Kral, hiçbir şey demeden oğluna bakmaya başladı. Bu yaptığı zayıflıktan başka bir şey değildi. Onların neredeyse iki aydır bulunamadığını, artık ölü sıfatına geçtiklerini anlamalıydı. Bir kral adayı için bu büyük bir zayıflıktı.

"Jeongguk, artık onların öldüğünü kabullenmelisin." Sesi oldukça sakin, oldukça soğukkanlıydı. Sanki halkından üç insandan değil de, öylesine birilerinden bahsediyor gibiydi. Üstelik içlerinden biri ülkesi için acımasızca öldürülen en yakın arkadaşının oğlu, yıllarca sarayında ağırladığı o küçük erkek çocuğuydu. Ona hiç belli etmemiş olsa da üçüncü oğluydu.

Kaderi de babasına benzemiş, küçük Namjoon.

Son zamanlarda hiç sabrı kalmamış olan taht varisi, sinirli nefesler alıp vermeye başladı. Gerçekten babasının bu sakinliği ve kabullenmişliği onu öldürüyordu. "Önüme cesetleri gelene kadar asla kabullenmeyeceğim."

Minsung, elini sertçe masaya vurdu. Jimin irkilerek Yoongi'ye doğru yanaştı. "Onlar artık ölü ve senin daha fazla insan ölmesin diye kafanı patlatman gerekirken her gün rüyanda o çocuğun adını sayıklıyorsun! Uyanıkken tüm odağın ona ve diğerlerine kayıyor, bir kral gibi davranman gereken nokta tam da burası!"

baby came home | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin