namjoon and seokjin is here, but where is taehyung?'

287 37 10
                                    

"Namjoon?!"

Orada bulunan herkes, Kral Minsung'un dediği şeyle şok içinde kapıya döndüğünde, yüzü gözü toz toprak olmuş, kucağındaki Seokjin'le öylece dikilen Namjoon'u görmüştü.

Seokjin baygın gözüküyordu. Namjoon nefes nefeseydi ve daha fazla ayakta duramayacak halde olduğu uzaktan bile anlaşılıyordu. Tek kendine gelebilen Minsung olduğundan, "Yoongi, Sunghan. Çekilin. Geçsin." demişti.

Yoongi transa girmiş gibiydi. Ama babasının sesini duyduğunda tıpkı bir robot gibi yolu açmış, Namjoon'un geçmesini sağlamıştı. "Onu yatırabileceğim bir oda var mı?" diye konuştu ilk defa, kısık bir sesle.

İşte o an Jeongguk hışımla arkasını dönmüştü, az önce idrak edemediğinden, dönmeyi denememişti bile. Döndüğü gibi Namjoon'la göz göze gelmişti. Öyle bir bakıyordu ki az önce yukarı çıkmak için adımlayan Namjoon'u bile durdurmuştu bakışları. Şaşkındı, oradaki herkes gibi şaşkındı. Ama özlem doluydu. Çok özlemişti. Bir abisi olmadan her zaman yarımdı.

Namjoon'un dudakları titredi, gözleri doldu. Olduğu yerde öylece durmaya devam ederken Jieun olaya el atmış, "Sunghan, Seokjin'i yukarı çıkarması için birini çağır. Konuşulması gereken çok şey var." demişti. Sunghan başını sallayarak dışarıda nöbet tutan bir askeri çağırmış ve Namjoon'dan biraz zorlanarak Seokjin'i almış asker onu yukarı boş odalardan birine yatırıp selam verdikten sonra tekrar nöbet yerine dönmüştü.

Namjoon daha fazla buna dayanamadı, Jeongguk'u kolları arasına alırken akıtmamaya çalıştığı yaşlar yavaş yavaş gözlerinden süzülürken Jeongguk'tan önce bir hıçkırık duymuş ve titreye titreye, oldukça sesli bir şekilde ağlamaya başlamıştı. Yemin edebilirdi ki onu en son beş yaşındayken böyle ağladığını hatırlıyordu.

"Neredeydin?" dedi zar zor, hala ağladığı için boğuk çıkan bir sesle. "Bunca zamandır seni aradım, tam öldüğünü kabullenmişken niye bir anda çıkageldin?"

Namjoon buna bir cevap vermedi, sadece etraftakilerin dolu gözleri eşliğinde kardeşine sarılmaya devam etti. Uzun süre sarıldılar, ardından Yoongi'nin huysuzlanmalarıyla ayrıldıklarında Namjoon herkesle tek tek sarılmış, özlem gidermişti.

Tekrar Jeongguk'a döndü. Elini omzuna koymuştu. "Hepsini anlatacağım. Hiçbir soru işaretiniz kalmayıncaya dek, her şeyi anlatacağım ama, annem, annem burada değil mi? Onu görebilir miyim?"

Jieun yavaşça kafasını salladı. "Burada. Yataktan kalkamayacak halde Namjoon, seni gördüğünde ne olur bilmiyorum. Ya daha kötü olursa-"

"Beraber yukarı çıkın Jieun. İlk başta inanamayacaktır ama emin ol hemen görmesi daha iyi."

Minsung'un sözleriyle Jieun bir süre düşünüp kafasını sallamış ve Namjoon'un koluna girerek onu yukarı, küçük bir sohbet eşliğinde annesinin yanına çıkarmaya başlamıştı.

Jeongguk onlar gözden kaybolana dek Namjoon'a bakmayı sürdürdü. Ardından hiç elinden düşürmediği küçük parşomen kağıdını tekrar göz hizasına getirdi. Birisi ona oyun mu oynuyordu? Kaldıramazdı. Zaten Namjoon'un bir anda gelişi tüm dengelerini alt üst etmişken, bir de aptalca bir eşek şakasını kaldıramazdı.

Elleri başının iki yanına gitti, kafayı yiyecek gibiydi, ayakta duramayacağını hissedip dizlerinin üstüne çökerken tüm vücudunda yeni bir savaş çıkmış gibiydi.

Yorgundu. Çok yorgundu.

"Jeongguk!" Jimin'in telaşlı sesiyle konuşan Yoongi ve Minsung hızla ona dönmüş, Jeongguk'un diz üstü yere çöktüğünü görünce onun yanına varmışlardı. "İyiyim, sorun yok." Mırıltılı sesiyle hepsinin endişeli sorularını bıçak misali kestiğinde, elindeki kağıdı buruşturduğunun farkında bile değildi.

baby came home | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin