call'

287 30 15
                                    

Yoongi, Jimin, Hoseok ve Jeongguk, Taehyung'un ailesinin evine giderlerken yine sessizlerdi. Jeongguk Jimin'in Taehyung'ların evine gidiyoruz deyişiyle Jeongguk sadece kafasını sallamış ve daha önce yalnızca bir kere gittiği eve doğru ilerlemeye başlamıştı. Diğerleri de onu takip ediyordu. Herkes bir tepki vermesi için Jeongguk'a baksa da Jeongguk hiçbir şey demeden ilerliyordu.

Taehyung'un halasını görmüştü iki ay önce. Aslında halası olduğunu bile bilmiyordu, savaşın yeni başladığı dönemlerde merkezdeyken kadın can havliyle yanına gelip Taehyung'un o günden beri ortalarda olmadığını, haber alamadıklarını söyleyince kayıpların isimlerini alan asker kayıp olan kişinin adını sorduğunda Kim Taehyung ismini duyduğunda uzun süre duraksadığını hatırlıyordu. Donmuştu. Başının nasıl döndüğünü şimdi bile hatırlıyordu.

İki aydır tek bir haber alamadıklarına göre, artık onlar da herkes gibi öldüğünü düşünüyor olmalılardı.

Jeongguk kesik bir nefes alırken çoktan evin kapısının önüne gelmişlerdi. Jimin hepsinin önüne geçerek kapıyı çaldığında içeride güçlü olması gerektiğini kendine binlerce kez hatırlatıyordu.

Birkaç dakika sonra kapı yavaşça açıldığında onları gözleri ağlamaktan kızarmış bir kadın karşıladı. Taehyung'un gözlerine o kadar benziyordu ki gözleri, Jeongguk bir kez daha dumura uğradı. Kadın Jimin ve Hoseok'u tanımasıyla gülümserken, "Hoş geldiniz," diye mırıldandı, ardından yanlarındaki kişilere baktığında gözleri kocaman açıldı, prenslerin burada ne işi vardı? Neden kapısına kadar gelmişlerdi ki? "Prens Yoongi, Prens Jeongguk... Buralara kadar gelmeniz ne büyük şeref... Buyurun lütfen, içeri buyurun."

İki prens, Bayan Kim fark etmese de oldukça mahcup yüz ifadeleriyle içeri geçtiklerinde, Jeongguk sevgilisinin evini inceliyordu. Bir zamanlar onun bu evde nefes alması bile onun için çok değerliydi. Taehyung her ne kadar bu evi sevmese de, Jeongguk sırf onun diye bağrına basardı.

Keşke şimdi onu da bağrına basabilseydi.

Seo, onları salona getirip oturttuktan sonra, "Bir şey içer misiniz?" diye sormadan edememişti, evinde kraliyet ailesinden insanları ağırlıyordu, her ne kadar yaşadığı üzüntüden kılını kıpırdatmak istemese de.

Yoongi başını iki yana sallayarak, "Hayır, lütfen siz de oturun," diyince Seo sakince başını sallamış ve boş kalan tekli koltuğa oturmuştu.

Kısa süreli bir sessizlikten sonra Jimin, "Ha-rin teyze ve Taemin amca yoklar mı?"

Seo dalgın bir şekilde başını iki yana salladı. "Ha-rin hava almaya çıkacağını söyledi, Taemin'i de iki aydır görmüyorum," diye cevaplamıştı. Kocası bir yüzbaşı olduğu için askerlerin başında olmalıydı.

Jimin, aldığı cevapla başını salladığında yine bir sessizlik oldu. Kimsenin konuşmaya ne cesareti, ne mecali vardı. Seo sormak istediği sorudan sonra alacağı cevaptan çok korktuğu için bir türlü dile getiremiyordu. Oğlunun nerede olduğunu öğrenmek istiyordu ama alacağı cevabı az çok tahmin ettiğinden en azından bir tarafı oğlunun sağlıklı ve huzurlu olduğunu düşünebilirdi.

Ama Jimin, buraya boş boş oturmaya gelmemişti. Bu yüzden konuşmak için dudaklarını araladı. "Seo teyze, Taehyung'u merak ettiğinizi farkındayım. Bunun için buraya geldik. Taehyung-"

"Söyleme." Seo, oldukça kısık bir sesle Jimin'in lafını kestiğinde Bayan Kim devam etmişti. "Oğlumun öldüğünü söyleme bana Jimin."

Oğlumun öldüğünü söyleme bana Jimin.

Ses tonu çok yorgun, çok acılıydı. Zaten bunun farkındaydı. İki aydır nereye koştursalar sürekli hüsranla geri dönüyorlardı. O her ne kadar istemese de Ha-rin'in cesetleri de araştırdığını ama hiçbir sonuç alamadığını biliyordu.

baby came home | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin