Kırık Kalplerdeki Sancı

57 29 0
                                    

Seni gördüğüm vakit, evvelce kaybettiğim bir şeyi bulmuş gibi oldum. Sen gittin gideli, içimde öyle bir sızı var ki. Ama biri bana, "iyi misin?" diye sorduğu zaman, "hayır, değilim," diyemem. "Bana yardım et," de diyemeyeceğim gibi. Sevgili okur. Sana isim koymayacağım, hayır. Çünkü sen kelimelerin kaldıramayacağı kadar anlamlı, sözlükte karşılığı olamayacak kadar çözülmesi zor bir bilmecesin. Ne desem hayallerim kirlenmez? Ne desem, hala masum kalır 40 yaşım? Ne desem, bu dünya siyaha boyamaz her yanımı? Diyemem işte. Diyemem. Bu yüzden çok arkama bakmamaya karar verdim. Biliyorum ki, sürekli arkama bakarak yürürsem, düşme ihtimalim daha yüksek. Bir sabah uyanıyordun ve kendine şöyle diyordun:

"Ben gerçek bir şey yaşamak istiyorum." Gerçek bir mutsuzluğa ihtiyaç duyuyordun. Gerçek bir ilişkiye. Gerçek bir depresyonun bile olmamıştı. Gerçek bir travmayı masaya yatıracağın psikoloğun olmamıştı mesela. Gerçek bir arkadaş grubun, gerçek bir sabahlama, gerçek bir sarhoşluk, gerçek bir öfke nöbeti, gerçek bir aldatılma, gerçek bir mutluluk. Yolu olmayan ormanlarda mutluluk vardır, yalnız yürünen deniz kıyısında sevinç. Topluluklar vardır kimsenin zorla girmediği derin denizlerde, ve sesinde de müzik. İnsanı daha az seviyorum diyemem, ama doğayı daha fazla. Her zaman keyif aldığın şeyleri yap, diyemem. Tembellerin ve bencillerin dünyasına girmek sandın arzularını. Bencillik manevi bir hastalık. Bu hastalığa yakalananlarda şu iki belirti sık görülür.

1:
Çok sık "bana ne" derler,
2:
Vurdumduymazdırlar.

Onlara göre "onların canı yanmadıkça, yangın yok" demektir. Soru şu: bencilliğin zirve yaptığı asrımızda sence bu belirtiler var mı? Hayat seni giderek nefes alamayacağın kadar zorlarken, senin kendini akışa bırakman, sevgi ve teslimiyet değildir. Mükemmel bir hayatı olan insanı makul bir hayatı olan insandan ayıran şey korkularının olmaması değildir, bahanelerin olmamasıdır. Acıdan kaçtıkça, acıya koşuyorsun aslında. Çorak toprakları seviyorsun, kendi toprağına adım bile atmıyorsun. Kendini kendinden kurtarmadıkça başka cehennemlerde yanıyorsun. Kendi nehrine girmiyor, başka çamurlarda batıyorsun. Başkalarına kendini adamakla, başkalarına yardım etmek aynı şey değildir. İkisi arasındaki ayrımı doğru yapamadığında acı çekersin. Kim olduğunu belirleyen şey, çizdiğin sınırlardır. Kendi yükünü sırtlanmadan, başkalarının hamallığına soyunan kişi, kendine ait olmayan sorunlardan da sorumlu tutar kendini. Hayata ve insanlara eşit mesafede yaklaşan, kendine hep yakın duran ve kendi doğası ile uyumlu yaşayan insan, dengededir. Yakınlığın ve uzaklığın tam ortasında bulacaksın kendini. Hayat bir dengedir. "hep kazanacağım ve her şeye yetişeceğim" yanılsamasından kurtul.  Bu bir tuzak. Hep kazanmak mümkün değil. Ayrıca her yere ve her şeye yetişemezsin. Koşturmaktan vazgeç. Yavaşla. Yapmak zorunda olduğunu sandığın çoğu şeyi aslında hiç yapmak zorunda değilsin. Söylesene, uğruna kendini harap etiğin hangi insanın umrundasın? Bitmesini istemediğin için bitiyor. Çünkü acı çekme korkusu, seni tecrübeyi yaşamaktan alıkoyuyor, uzaklaştırıyor. Hüznün sultanına dönüşüyorsun işte giderek. Yüreğinin doymaz sesini dinle, diyemem. Yürek çok seslidir. Fayda ister. Ama, bir insan bütün dünyayı kazanıp, kendi ruhunu kaybederse ne kazancı olur?
Sen yürüyen evrensin. Büyük bir potansiyelle doğdun.
Sürünmek için değil, uçmak
Ve yaşamak için doğdun.
Unutma...
Sen yoksan hiçbiri yok...

Arpie MadonnasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin