Başlıkları Sevmem Albayım

41 21 0
                                    


Ve sonra ne oluyor biliyor musun, tahammülsüzleşiyorsun. İnsanlara, etrafa, herkese ve her şeye hatta kendine bile tahmmülsüzleşiyorsun. Öyle garip şeyler hissediyorsun, öyle karışıyor ki için sen bile anlamıyorsun. Yalnızca sevgiyi hissedemiyorsun. Yoldan geçerken yeni açmış çiçekleri bile öpüp koklayan sen, şimdi yanına gelen yavru bir kediye boş boş bakıyorsun. Sevilmek istiyor, üşüyor, belki korkuyor. Başını dizine saklamak istiyor ama sen ona öylece bakıyorsun. Kendini görüyorsun o yavruda belli, itiyorsun yavaşça, git diyorsun. Hit miniğim ben seni saklayamam, ben seni koruyamam. Gitmiyor. Sevmek istiyorsun ama yapamıyorsun. Kalkıp gidiyorsun sonra, üzülmemek için bakmıyorsun arkana. Birkaç adım atıp duruyorsun, içinden bir ses dur diyor. Dur gitme, tam o sırada ayaklarının yanında bir gölge görüyorsun yine. Yanında işte, itmene hatta gitmene rağmen yanında. Anlamlandıramıyorsun o an boş boş bakıyorsun sen de, sen ona o sana. Bir şeye mi ihtiyacı var diyorsun, annesini mi arıyor diye etrafa bakıyorsun. Oysa yalnızca sevilmek mi istiyor diye düşünemiyorsun, tekrar bakıyorsun etrafına kimsesi yok kimsen yok. Kabulleniyorsun artık sen de, oturuyorsun yanına bir sigara yakıyorsun önce. Senin izin vermeni bekler gibi bakıyor yüzüne, yavaş yavaş dumanı üflerken gel diyorsun. Hadi gel bakalım. Az önce inatla ısrarla peşinden gelen o değilmiş gibi, yavaşça ve ürkekçe o adımı atıp oturuyor kucağına. Kalbindeki boşluğu daha iyi fark ediyorsun o an. Üstünü örtmeye, kapatmaya çalıştığın her bir yaranın acısını hissediyorsun. Bi o yavru bi sen, tek başınasınız. Saatler geçiyor, kucağında uyuyor. Yavaş yavaş sokak lambaları yanmaya başlıyor, hava kararıyor üşüyorsun tek. Kimse yanına gelip üstünü örtmüyor, bunu neden beklediğini de anlamıyorsun zaten. Yavaş yavaş titremeye başladığında minik kedinin de aslında titrediğini fark ediyorsun, sarılıyorsun ona birkaç saat önce git ben seni koruyamam dememişcesine. Gözünden akan bir damla yaşı fark ediyorsun, direnmiyorsun bu sefer silmiyorsun onu. Kendini korumak veya zorlamak istemiyorsun, senin ağlaman üzülmen umrunda değil ki onun kimsenin olmadığı gibi. Tek yapman gereken başını okşamak, telefonu sessize almak. Ulaşmasınlar sana ulaşamasınlar, bir kedinin bile yaptığını yapamadılar. O git demene rağmen kalırken, onlar kal demene rağmen gittiler. Garip bir şekilde ayrılık vaktinin geldiğini hissediyorsun sonra, o uyuyor hâlâ hiçbir şeyden haberi yok. Uyandırmamaya çalışarak kucağından kaldırıp kenara koyuyorsun, uyanmıyor bu sefer. Bomboş hissediyorsun kendini, bir şey hissedemediğinden değil ne hissedeceğini bilmediğinden. Gidiyorsun sonra ev denen o yere, aklınla kalbini orda bırakıp. Saatler geçmiyor ama sabah oluyor, bir anda kendini sokakta buluyorsun. Onu arıyorsun, ihtiyacın olduğundan değil işte görmek istiyorsun onu. İyi mi, gece üşüdü mü? Bunları düşünüyorsun ama bulamıyorsun. Gitmiştir diyorsun, geziniyordur geri gelir. Bi umut yine içinde, bekliyorsun öyle. Günler geçiyor, geçtikçe umudun azalıyor. İlk günden belliydi aslında onun da seni bırakıp gittiği, bir daha gelmeyeceği, onu bulamayacağın. Neyin umuduna neden kapıldın ki sen? O an kendini sevdirmek istemesi seni hep seveceğinin garantisi miydi? Gözünden yaş akmasına izin verdiği için mi güvendin ona? Geldi ve gitti. aylar geçti sense hâlâ aynı yerde, aynı karmakarışık hislerle onun gelmesini bekliyorsun. Büyüme ihtimalini aklına dahi getirmeden o mu diye gördüğün her yavru kedinin gözlerine bakıyorsun. Belki keşke onu hiç kucağıma almasaydım, belki de keşke hiç gitmesine izin vermeseydim diyorsun. Her gördüğü insana kendini sevdirme derdi olan o yavru için kendi sevginden şüphe ediyorsun ve onu gördüğün o köşeye her gidişinde de onu hatırlayıp onu arıyorsun.

Arpie MadonnasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin